Milliyet Sanat
Milliyet Sanat »Milliyet Kitap » » 100 yıl sonra hala cazibeli ve gizemli Kafka
Mayıs 2024

100 yıl sonra hala cazibeli ve gizemli Kafka

Yüzyılımızın en büyük kültürel simgelerinden birisi haline gelmiş bir isim o. Öyle ki yazılarının en özel, belirsiz ve hatta parçalar halinde olanları bile bugün geniş kitlelere ulaşmayı başarmış durumda. Hakkında her şey bu kadar açık olduğu halde -buna aslında hiç de ilgi çekici olmayan İşçi Kazaları Sigortası Kurumu’ndaki işine dair bazı belgeler bile dahil- yine de gizemini asla kaybetmemesi ise en büyük alametifarikası olsa gerek. Peki bu yıl, yani ölümünün 100. yılında bile hala konuşulmaya, paylaşılmaya, merak edilmeye devam eden Franz Kafka’nın cazibesi nereden geliyor?

HÜLYA AVTAN

 

Kafka, 3 Temmuz 1883’te Prag’da o zamanlarki ismiyle Avusturya-Macaristan’ın Bohemya eyaletinde doğdu. Eskiden bir kültür başkenti olan bölge bu şöhretini çoktan gösterişli Viyana’ya ve cesur Berlin’e kaptırmıştı. Nereye giderse gitsin Bohemya’nın peşini asla bırakmadığını günlük ve mektuplarında çokça yineleyen Kafka, çok kereler şehirden kaçmayı denese de bu girişimi hep kısa seyahatlerle sınırlı kaldı. Yaşadığı yıllar Almanca konuşan azınlık ile Çekçe konuşan çoğunluk arasındaki gerilimin alevlendiği ve isyanların dinmek bilmediği bir dönemdi. Kafka her iki dili de akıcı şekilde konuşuyor olabilse de Yahudi kimliği onun her ikisine de ait olmadığını ona hep hissettirdi.

 

Daimi yabancılık ve anlamsız zulüm

 

Belki bu yüzden “Daimi yabancılar” ve “anlamsız zulüm” yaşantısı boyunca en çok meşgul olduğu iki şey oldu. Onun bu hissi sonradan edebiyat dünyasında bir kavrama dönüşen “Kafkaesk” ifadesinin de temelini oluşturdu. Bürokrasi ve kurumsallığın insanların hayatını alt üst eden çaresizlik duygusu ve adeta bir kabusa dönüşmesi hali onun edebiyatındaki bireyin varoluşsal hezeyanlarının en mühim yürüteci oldu.

 

40 yaşında yeni yaşına bir ay kala 3 Haziran 1924’te tüberkülozdan öldüğünde arkasında üç roman taslağı bırakmıştı: Bir sabah uyandığında sebebini anlamadığı bir suç nedeniyle tutuklanan Joseph K.’nin absürt hikayesi Dava; Kadastrocu K.’nın profesyonel ve bireysel kimliğinin gizemli bir şato ve temsilcileri tarafından tanınması için verdiği beyhude mücadeleyi anlatan Şato ile Amerika’daki zengin dayısının yanına göçüp burada suçluluk duygusu ve bürokratik engeller ile mücadele eden bir gencin hikayesini anlattığı Amerika. Kitapların hiçbiri tam değildi. Öyle ki Şato aniden cümlenin ortasında bitiyordu.

 

O zamanlar henüz yayınlanmamış bu romanlar Kafka’nın ölümünün ardından yakın arkadaşı Max Brod’un çabasıyla yayın dünyasına kazandırıldı. Bugün hala birer başyapıt olarak değerlendirmeye devam edilseler de Kafka ölmeden evvel Brod’a yazdığı mektubunda bu kopyaları yakmasını söylemişti. Çünkü mükemmeliyetçi yanı bu romanların yayınlanabilir olduğuna inancının önündeki en büyük engeldi. O hayattayken hiçbir romanı yayınlanmış olmasa da Kafka yine de mütevazi bir şöhrete sahipti. Kısa düzyazılardan oluşan iki koleksiyonu yayınlanır yayınlanmaz hayranlık ve övgüyle karşılanmıştı. Bilhassa Robert Musli’yi çok etkilemişti ve Thomas Mann ile anılır olmuştu.

 

Karamsar bir münzevi mi yoksa sosyal bir kelebek mi

 

Ancak Kafka tüm vaktini yatakta, masasında ya da işçilerin sigortalandığı çalışma odasında geçirmedi. Arkadaşlarıyla sıkça buluştu, seyahatlere çıktı ve insanın doğaya yabancılaşmasını kınayan “Lebensreform” hareketinin en güçlü savunucularından oldu. Onu ilginç kılan en önemli şeylerden birisi de buydu aslında. Bir yandan kasvetli ve gri bir edebiyatın mimarı karamsar bir münzeviyken diğer yandan şaşırtıcı şekilde dışa dönük ve insanların arasındaydı. Anlaşılamayan cazibesi de buradan geliyordu muhtemelen. Yani bu çelişki yumağı halinden. Sonradan yayınlanan günlük ve mektupları sayesinde yaşantısına dair hakkında en çok şey bilinen yazarlardan birisi olmasına rağmen onu hala anlaşılması güç ve gizemli kılan ise tam da bu çelişkilerin tamamı.

 

Söz konusu mektuplardan birinde sıkça kendisi için en iyi yaşam tarzının bir bodrumun en ücra odasında bir lamba ve yazılarıyla oturmak olduğunu düşündüğünü söylüyordu. Öyle ki kimseyi görmemek ve yemeğinin dahi dışarıya bırakılmasını istiyordu. Ama diğer yandan günlüklerinden anlaşıldığı üzere hep çok meşgul ve sosyaldi. Hayatının edebiyata tabi olduğunu ve yazı yazmanın onun için en önemli şey olduğunu söylese de 1911 yazında yazı yazmak yerine yüzerek bir mevsim geçirmenin memnunluğunu söylüyordu örneğin.

 

Yazının tamamını Milliyet kitap ekinde bulabilirsiniz.