Yalnızlık Durumunun Şairi Özdemir Asaf
YÜCEL KAYIRAN
1923 yılında doğan Özdemir Asaf, 42 yıl önce, 1981’de, 58 yaşında öldüğünde, Türk şiirindeki poetik yeri biraz bulanık görülürdü. Türk şiirine katkısı henüz keşfedilmemişti. Halen öyledir. Hemen hemen hiçbir genç şairin etkilendiği ve kendisine model edindiği, takip edilen şairler listesinde yer almaz sözgelimi. Onun şiiri, şiirimizin ve toplumumuzun gelişiminde rolü olan bir şiir olarak da görülüp değerlendirilmez. Ama paradoksal bir biçimde geniş ve kendini devam ettiren bir okur kitlesi vardır. Ve hiçbir eleştirmen, Özdemir Asaf’ı göz ardı edemez. Sözgelimi Memet Fuat şöyle yazar: “İnanılmaz bir sözcük tutumluluğuyla, insanı, toplumu irdeleyen, duygu, düşünce yoğunluğunun şiirini arayan, taşlamaya, ince alaya ağırlık veren, tam anlamıyla özgün bir şairdi.” Şu analiz de Behçet Necatigil’e ait: “Şairdeki ‘ikinci kişi’ problemini, ikinci kişi ile kendi arasındaki bağlantıları çeşitli yönlerden derinleştirdiği, yaşayışını dolduran davranışları soyutlaştırarak bir düşünce planına yükselttiği, bunu yaparken de, 1950 şiirinin ortak biçim anlayışından ayrı, özel bir dil kullandığı görülür.”
Özel dili ve diğer şiir biçimlerine uzak durması, sadece poetik bir durum değildir; bu, onun kendini bir şair olarak inşa edişinin sosyolojisinin de bir özelliğidir. Yuvarlak Masa Yayınları’nı kurar ve 20 yıl boyunca ilk altı kitabı (“Dünya Kaçtı Gözüme”, 1955; “Sen Sen Sen”, 1956; “Bir Kapı Önünde”, 1957; “Yuvarlağın Köşeleri” (özdeyişler-etika), 1961; “Yumuşaklıklar Değil”, 1962; “Nasılsın”, 1970) ile kendi çevirisi olan Oscar Wilde’ın “Reading Zindanı Baladı”nı (1968) yine kendisi yayımlar. Bir yayınevi ilişkisi içinde olmamış Özdemir Asaf; kendisini, kendi başına inşa etmiş. Asaf’ın altıncı şiir kitabı “Çiçekleri Yemeyin”, 1975 yılında Bilgi Yayınevi tarafından basılır; 1978’de ise “Yalnızlık Paylaşılmaz”. Asaf, 1982’de Adam Yayınları’na geçecek, bu son iki kitabı “Yalnızlık Paylaşılmaz” adıyla birlikte yayımlanacaktır; yayımlanmamış son şiirleri ise ölümünden sonra “Benden Sonra Mutluluk” adıyla, 1984 yılında... Şimdi bütün eserleri Yapı Kredi Yayınları’nda.
TÜRLERİN YALNIZLIĞI
Asaf, yaygın olarak “Yalnızlık Paylaşılmaz” kitabıyla bilinir ya da şiir kamuoyunda etkili olan yaygın izleği veya sorunsalı yalnızlık meselesi olarak tanınır ve yalnızlık durumunun şairi olarak bilinir. Buradan hareketle, toplum sorunlarından uzak, kendi bireysel kabuğunda kendini inşa eden bir şair imgesi bağlamında da düşünülebilir. Ama öyle değil. Murat Belge anlatıyor: “Özdemir Asaf’la bir kerelik bir tanışmamız oldu. 1971’de Deniz Gezmiş ve arkadaşları ve başka devrimci gruplar için açılmış davalardan idam cezaları yağması bekleniyordu. Birkaç kişi bir araya gelmiş, siyasetten ‘idam’ cezasının kaldırılmasını talep eden bir bildiri metni yazmıştık. Buna imza topluyorduk. Benim yoklayacağım adreslerden biri Özdemir Asaf’ınkiydi. O sıralar Bebek sırtlarında bir yerde oturuyordu. (…) Kapıyı kendi açtı; tanışmıyorduk. Çok nezaketle karşıladı. Derdimi anlatınca, hemen, ‘Tabii,’ dedi, metni imzaladı.”
Tekrar, poetik sorunsala dönelim. Yalnızlık, Asaf’ın temel meselesi; denilebilir ama... Yalnızlık sorunu, şiir söz konusu olduğunda, insani yalnızlık anlamında yeni bir tema değil. Asaf’ta söz konusu olan insanın yalnızlığı değil, türlerin yalnızlığı. Erkek ve kadın türünün yalnızlığı ve daha çok erkek türünün yalnızlığı veya türlerin yalnızlığının erkek türü üzerinden anlatımı. Ama bundan önce çok daha önemli bir sorunsal keşfi vardır Asaf’ın. Asaf, modern kadını keşfeder, onu betimler, onun etrafında fır dönmeyi dile getirir. Dahası şu: Poetikada modern kadının keşfi Özdemir Asaf’la başlar ya da modern kadın imgesini, Özdemir Asaf icat etmiştir. Hem keşif hem icat. Daha net söyleyelim: Modern kadın, Cumhuriyet dönemi Türk şiirinde Özdemir Asaf’ın şiirinde ortaya çıkar.
ORHAN VELİ DEVRİMİ
Daha önceki yazılarımda dile getirdiğim gibi (Hürriyet Kitap Sanat) Asaf, Necip Fazıl’ın sesinin etkin olduğu dönemde şiir yazmaya başlar; dolayısıyla ilk şiirlerinde onun etkisi söz konusudur. Dahası Asaf’ın poetik ‘başlangıcı’nın, mistik ve paradoksal öğe bakımından Necip Fazıl’a götürülmesi gerekir. Fazıl’dan bir örnek; şiirin adı “Susan Deniz”: “Gide gide, denizin/ Orta yerine vardım./ Uykun bana da geçsin/ Diye ona yalvardım./ Bir çılgın vesvesede/ İçim didiklense de/ Olaydım o cüssede/ Onun gibi susardım.”
Yazının tamamını Milliyet Kitap’ta bulabilirsiniz.
