Milliyet Sanat
Milliyet Sanat »Milliyet Kitap » » Baştan çıkarmak üzerine
Mart 2014

Baştan çıkarmak üzerine

Varoluşçuluğun öncülerinden felsefeci Soren Kierkegaard, "Baştan Çıkarıcının Günlüğü"nde aşkın karmaşık doğasını ele alıyor
HÜLYA AVTAN
 
 
Kendini her ne kadar doğrudan 'varoluşçu' addetmese de varoluşçuluğun öncülerinden biri olarak görülen felsefeci Soren Kierkegaard'ın aşkın karmaşık doğasını ele aldığı kitabı "Baştan Çıkarıcının Günlüğü", alışılmışın dışında bir perspektiften yaklaştığı aşk mevzusuna ve aşkın sanatla olan ilişkisine dair soru ve önermeleriyle okuruna da beyin jimnastiği yaptırıyor. Bu kitabı özel kılan bir diğer nokta ise otobiyografik nitelikler taşıması. Roman, Kierkegaard'ın Regine Olsen'e duyduğu büyük aşk ve sınırlanma korkusu ile terk ettiği sevgiliye yazdığı bir ağıt gibi de okunabilir bir taraftan. 
Romanın çatısını her ne kadar Johannes'in günlüğü ve Cordelia'nın Johannes'e yazdığı mektuplar oluşturuyor olsa da bu iki türle sınırlı kalmayan derinlikli bir metin söz konusu. Johannes'in Cordelia'dan etkilenmesi ve onu kendine âşık etmesi ile başlayan hikayede, ne menem bir şeymiş bu 'baştan çıkarma' meselesi dedirtiyor Kierkegaard. Johannes Cordelia'yı ilk gördüğü andan itibaren onu elde edebilmek yahut daha doğu bir tabirle Cordelia'sının kalbini kazanabilmek için zihninden geçen tüm düşünceleri günlüğüne yazar. Cordelia'nın mektupları ise yitirilmiş bu aşkın ardından kaleme alınmıştır. Bir aşkın başlayış ve bitişine iki tarafın da cümleleriyle bakarken ise temel bir soru karşılar bizi: Aşkın nerede başlayıp nerede bittiği sorusu. 
 
Aşk ve özgürlük
 
Bu noktada üç temel boyuttan bahsetmekte Kierkegaard. Bunlardan ilki aşk mevzusunun estetik tarafıdır ki bu en mühimidir aslında. Bunu aynı zamanda aşkın sanatsal yanı diye de tanımlar Kierkegaard. Estetikte 'ya / ya da'lar bir aradalığını yitirmeden varolurlar. Bir nevi anın keyfinin çıkarıldığı bu aşama bizi herhangi bir karara mahkum etmeksizin, olasılıkların tadını çıkardığımız aşamadır da. “Aşk ancak özgürlükle vardır,” derken Kierkegaard bu akışkanlığa işaret etmektedir. Çünkü aşk, gizem doludur ve bu haliyle başlı başına bir estetiktir. Her daim hazzın peşinde olan ve seçim yapmayı reddeden estetiği öldüren şey ise etik olacaktır. Etik devreye girdikçe sorumluluklar gelir, toplum ve ahlak odaklı bu bakış ise bir tür sıkıcılığa dönüşecektir. Johannes, Cordelia ile aşk denizine dalarak eski benliklerinden sıyrıldıkları tüm o estetik duyguyu toplumsal zorunluluklar ve kaygılar hasebiyle yitirecektir. Zira estetisini özgürlüğünden alan aşk, insan icadı etik karşısında anlamını yitirmeye başlar. Kierkegaard'ın tabiriyle, “Çoğu insan acele eder, nişanlanır ya da başka aptal şeyler yapar sonra bir anda her şey biter.” Üzerinde çok da durulmayan üçüncü mesele ise etik kaygının tamlayanı dinselliktir. Kierkegaard ya da romanın ana karakteri Johannes için temel mesele, baskın gelen arzu olduğundan Cordelia'yı baştan çıkarmaktır ve bundan duyulan haz çok daha mukaddestir. Nitekim, bu noktada iç içe geçen teori ve pratik, söz konusu metnin içinde taşıdığı formlarla yakaladığı uyum neticesinde okura derinlikli bir dünya da vaadetmektedir.
 
Toplumsal normlar, genelgeçer yargılar
 
Kierkegaard düşüncesinde, bir kadın ne zaman ki her şeyini vermiştir, o zaman elinde bir şey kalmamıştır, artık direnmenin imkansız olduğu durumda aşk da olamayacaktır ve alışkanlık evresi başlayacaktır. Tüm beklentiler, toplumsal normlar ve genelgeçer yargılar bir araya geldiğinde, başından sonu belli bir şeyi de beraberinde getirir aslında. Ancak, o noktaya gelinene dek yaşanan heyecan ve tatmin bundan daha mühim midir diye sorulduğunda, "Evet mühimdir. Bu yüzden de değer zaten," der roman. Yine de yürekte ince bir sızı kaçınılmazdır okur için. Ki bu bir taraftan böyle hissettirirken, öte taraftan mücadele edilen tüm o toplumsallaşma ve 'sıradanlaşma'nın tezahürü bir his değil midir? 
 
Söz konusu muğlaklık okurunu iki arada bir derede bırakırken, tüm bu ve benzeri düşüncelerin özgürlüğümüzü ve seçimlerimizi ne denli kendine tutsak ettiği soruları da Kierkegaard'ın ustalıklı dilinden nasibini alıyor.