Milliyet Sanat »Milliyet Kitap » » Cennette bir klüp: 27
Ekim 2015
Cennette bir klüp: 27
Jimi Hendrix, Kurt Cobain, Amy Winehouse... Hepsi hayatlarının en ‘başarılı’ vakitlerinde gitti. Ve tabii hiç olmadıkları kadar mutsuz, darmadağın, kayıp oldukları zamanda. Howard Sounes’ın yeni kitabı "27", hızlı yaşayıp genç ölen müzik ilahlarının hayatlarına bakarken soruyor: 27 yaşında ölmeleri sadece tesadüf mü?
Elif Türkölmez
Hint yemeği sipariş etmiş. Üst kattaki odasına çekilip Youtube izleyip yemek yemiş. Arada kusmuş, sesli gülmüş, televizyonu açmış. Aynı evde yaşadığı yakın korumasının yanına gidip ona komik video izletmiş. Sonra bir ara alt kata inip davul çalmış. Aile albümünü karıştırmış. İnternette kendi fotoğraflarına bakmış. Amy Winehouse’un, ölümünden birkaç saat öncesine kadar yaptıkları böyleymiş. Onunla Londra, Camden Square’deki aşırı korunaklı Viktoryen tarzı evde yaşayan yakın koruması böyle anlatıyor. "Tuhaf olan tek şey kendi fotoğraflarına bakmasıydı. Bunu yaptığını hiç görmemiştim," diyor. O fotoğraflara neden baktı, orada ne gördü, ne görmek istedi, kim bilir...
Amy Winehouse, 23 Temmuz 2011’de öldüğünde 27 yaşındaydı. Tıpkı Kurt Cobain, Janis Joplin, Jimi Hendrix ya da Jim Morrison gibi... Bu isimlerin hepsi, kendi zamanlarının müzik ilahı, milyonlar tarafından sevgi ve ilgi selinde boğulmak istenen, seksi, karizmatik, romantik, tatlı insanlardı. Duyarlı, içe kapanık, zeki ve komik olmak, uyuşturucu ve alkole düşkünlük, sosyal çevreyle anlaşmazlık gibi ortak özellikleri olmasına rağmen bir yandan da beş birbirine benzemez tiplerdi. Kitabın yazarı Howard Sounes’ın dediği gibi, "Onlardan homojen şeylermiş gibi bahsetmek," ya da Kurt Cobain’in annesinin tabiriyle ‘aptal bir klübe’ üye olduklarını düşünmek doğru olmayabilir. Cennette her akşam toplanıp müzik yapıyor olabilecekleri gibi, birbirlerinin suratına bakmıyor da olabilirler. Ne olursa olsun, bu dünyanın görüp görebileceği en pırlanta kalpli insanlardan birkaçı oldukları kesin. Yoksa o şarkıları yapmaları ne mümkün.
36'sında ölen muhasebeciler
Kitabı okumadan evvel, şöyle düşünmüştüm. "Bir takım zırvalıkla karşılaşacağıma eminim. Ayrıca 36 yaşında ölen bankacıların, 27 yaşında ölen rock yıldızlarından daha fazla olduklarına da eminim. Keşke elimdeki kitap 36 yaşında ölen muhasebecilerle ilgili olsaydı, ne kadar ilgi çekici olurdu.
Bu düşüncelerimi öngören yazar, bir dizi araştırma yapıp 27 yaşında ölen müzisyenlerin aslında o kadar da çok olmadığını gösteren bir bölüm de hazırlamış. Yani diyor ki, ben de biliyorum bunun bir tesadüf olduğunu ama kitabın ismi böyle daha güzel oldu.
Kitapta yer alan ölüm hikayeleri, Kurt Cobain’inki dışında, aslında açıkça birer intihar değil. Bir tek Cobain, yanı başına bir intihar mektubu bırakıp "Gidiyorum," demişti. Diğerleri ‘kazara’ kendi yaşamına son verdi. Yazar yine de bunların da birer intihar olduğunu, sadece uzun sürdüğünü söylüyor.
Ona göre, Durkheim intiharın sabit bir konsept olmadığını not düşer. İnsanlar bu kelimeyi farklı tanımlarlar. "İntihar Üzerine" adlı kitabında Durkheim, en iyi tanımın, "Dolaylı ya da dolaysız, olumlu ya da olumsuz kurbanın kendisi tarafından yapılan ve ölüm sonucunu doğuracağını bildiği hareket," olduğuna karar vermiştir. Amy Winehouse’un, doktoru tarafından ölümle sonuçlanabileceğine dair yapılan uyarılara rağmen içmeye devam etmesi, Durkheim’ın tanımına göre ‘olumsuz hareket’ grubuna girer. Amy o an ölmek istemiş olmayabileceğinden bu tam bir intihar eylemi olmasa da intihara yakındır.
Hızlı yaşa...
Yazara göre, bu yıldızların hepsinin 27 yaşında ölmesi bir rastlantı. Hızlandırılmış hayatlar yaşayıp bu kadar gençken pillerini tüketmişler. Ama yine de rastlantının ötesinde ortak bir hikayeleri de var. O da hepsinin kabaca ‘sorunlu’ ailelerden gelmeleri. Ailede sevgi ve ilgi görmeyen bu insanlar, yaptıkları iş ‘abartılıp’ hayranları tarafından sapıkça sevilmeye başlayınca dengezisleşiyorlar yazara göre. Sahneye çıkmak, televizyonda görünmek, ödüller, torba torba paralar, basının aşırı ilgisi, sonra en ufak tökezlemede arkadan hançerlemesi, paparazzilerin mahrem tanımaz saldırıları, hayranların tuhaf davranışları, sevgilileriyle sağlıklı ilişkiler kuramamaları filan bu insanları yiyip tüketiyor. Sonunda geldikleri yerde yalnız ve bitkin hissediyorlar kendilerini. Ölüm en iyi çözüm gibi görünüyor.
Öldüler, kafaları artık rahat ama dünyada bıraktıkları imajları hırpalanmaya devam ediyor. Janis Joplin bir mezarı olmadığı için şanslı belki. Ama Jim Morrison, kafasına toplanan sarhoş ergenlerden bıkmıştır eminim. Kurt Cobain, o öldükten sonra başlayan ve hâlâ devam eden telif davalarını görseydi ne düşünürdü kim bilir? Amy Winehouse’un külleri, babaannesinin mezarı yanında. Başında kocaman kapkara bir taş, üsünde şeker pembesi harflerle İbranice bir İncil alıntısı...
