Milliyet Sanat »Milliyet Kitap » » Eco'dan kült bir eser
Ekim 2015
Eco'dan kült bir eser
İtalya'nın 50 yıllık tarihini "Sıfır Sayı"da tekrar yazan Umberto Eco, bu süreçte yaşanan olayları irdeliyor
Nurduran Duman
Umberto Eco yine boğucu olmayan bir dolu bilgi dizeleyip, meraklandırmayı bir anlık dahi elden bırakmayan kalemiyle çıkıp geldi, yeni kitabı “Sıfır Sayı” ile. "Sıfır Sayı", adı üstünde, asla yayımlanmayacak ama bir yıl sürecek sahte yayın hayatında her ay olmak üzere 12 sayı hazırlanması planlanan bir gazetenin tasarlanış kitabı. Kötü niyetli gazetecilik nasıl yapılır gösteren bir el kitabı da denebilir. Gazetenin 1992 yılının Nisan ayında başlayıp Haziran ayında sonlanan yazı kurulu toplantıları ekseninde medyayı soruşturan kitap için mekân olarak Milano’yu seçen yazar İtalya tarihinin 1945 sonrasını da irdeliyor. Dolayısıyla günlük biçiminde, tarihler atılarak şekillenmiş metinde, dopdolu, katmanlı bir hikaye hızlıca takip edilebilen bir dil ve kurgu ile ilerliyor.
Patron Vimercate’nin üst sınıfa alınmak için şantaj mektubu olarak kullanmayı amaçladığı bir gazete sözü edilen. Onun görevlendirdiği gazeteci Simei ise işler ters giderse bu süreci kitaplaştırarak kendi şantaj mektubunu hazırlayıp cebini doldurmak niyetinde. Tabii ki Simei’nin iyi kahraman olarak yer alacağı kitap için onunla anlaşan “Sıfır Sayı”nın birinci tekil şahıs anlatıcısı Colonna’nın bir diğer işi de -birinci işini perdeleyen bir iştir bu- yazı işleri müdür yardımcısı gibi bir şey olarak yazı kurulu toplantılarına katılmak. Colonna çeviriyle hayatını kazanıp ansiklopedi düzeltmeleri yapmış ve kendini kaybedenlerden biri olarak gören 50 yaşında bir adam. Üçüncü sayfa habercisi Cambria, gizli servislerle ilişkisi olduğu düşünülen Lucidi, bilmece bulmaca sayfacısı Palatino, eski matbaa çalışanı Costanza, skandal açıklamalar hafiyesi Braggadocio ve onurlu gazetecilik yapma hayaliyle orada bulunan dedikodu gazetecisi Maia ise işe alınan diğer gazeteciler. Okuma boyunca her birinin deneyimi, deneyimsizliği üzerinden bir gazetenin nasıl yönlendirici haber yapabileceği tartışmalarına tanık olunuyor.
Haber yapmak meselesi
Amacı 'haber iletmek' değil de 'haber yapmak' olduğu en baştan söylenen gazetenin yazı kurulu toplantılarına tanık olmak oldukça eğlenceli ama okur, hissedeceği doza göre endişeye de hazır olsun. Eco, kitabın son sayfasını kapattığında okuru "Gülelim mi, ağlayalım mı? Ya da gülelim mi ağlanacak halimize mi?" diye evrensel bir çelişik soru(n) içine atmayı amaçlamış gibi görünüyor çünkü. '90’lı yıllara ait olan bu hikayeye 2010'lu yıllardan bakıldığında yazarın önermeleri okura, okurun zihin açıklığına göre, net bir gerçeklik ya da bulanık bir yarı gerçek yarı kurgudan ibaret gelebilir. Bu sıfır sayı çıkacak gazetenin nasıl olması gerektiğinin tartışıldığı daha doğrusu gazete patronunun görevlendirdiği yayın yönetmeni tarafından dikte edildiği yazı kurulu toplantıları adeta bir gazetecilik kursu/atölyesi niteliğinde. Tersinden okunduğunda tabii. Bir gazetenin nasıl olmaması gerektiğinin madde madde işlendiği kitap, kötü gazetecilik nasıl yapılır gösteren bir rehber kitap gibi.
Demokratik gazeteciliğin temel bir ilkesi olayların görüşlerden ayrı tutulmasıdır. Bu gazetede ise bunun tam tersini nasıl çaktırmadan yapılacağı toplantılarda tek tek tartışılıp belirleniyor. Bunlar alt başlık olarak sıralansa yeridir. Başkasının ağzından söylemek için tırnak işaretinin önemi; yalanlamak; tekzip; okur mektuplarına yanıt; ima ederek haklı çıkmanın yöntemleri; kültür sanat sayfasının gereksizliği; en basit bulmacalar; herkesin kendini bulacağı burçlar; ölüm ilanları; ölen halka mal olmuş birinin ardından hemen haber yapabilmek içim hazır tutulan dosyalar ki bunlara 'timsah gözyaşları' diyorlar; asıl haberi enformasyon ortamında boğmak vb. “İnsanlar başlangıçta nasıl eğilimlere sahip olduklarını bilmezler, biz bunu onlara söyleriz ve onlar zaten böyle bir eğilime sahip olduklarını fark ederler,” diyor Simei.
Çevre ve atmosfer sorunları, tarikatlar, Tapınak Şövalyeleri, petrol, ilaç, eğlence vb. sektörler, mafya, siyasetçiler, askerler, gizli örgütler, cinayetler, suikastlar, bombalar ve 1945’te Mussolini yerine dublörünün öldürüldüğünün iddiasının detaylıca işlendiği Mussolini olayı kitabın değindiği toplumsal konular. Ama aşk da var. Bireyin kendini bulma süreci de, kaybeden olmanın kazandırdığı zafer de.
İtalya ile sınırlı
Bir de araba satın almak isteyen Braggadocio’nun Colonna ile yaptığı bir sohbette sayfa 42’de başlayıp birkaç sayfa süren bir otomobil karşılaştırması var ki hem gülümsüyor hem de otomobillere belki de hiç bakmadığınız yönlerden bakmaya başlıyorsunuz. Kitap filme çekilse kült bir diyalog için yönetmenin atlamaması gereken sayfalar bunlar.
İki aydan biraz fazla sürede başlayıp biten öykü, büyük resme bakıldığında, ne 1992 yılının Nisan ayında başlamış ne de Haziran ayında bitmiş oluyor ve de İtalya ile sınırlı kalıyor aslında. Yine de Eco’nun değindiği konularla ilgili okumalar, araştırmalar yapmak okurun bileceği iş. Endişeye kapılıp kapılmamak da. Yurttaş, dünya vatandaşı olarak bir yana salt insan olarak düzen karşısında kendini sorgulamak da. Yazarın karakterleri aracılığıyla sözünü geçirdiği filmi, kitabı, müziği vb. sanat eserini ya da bir olayı veya bilgiyi bilmiyorsa öğrenmek ya da yeniden, bu kez sözünü eden karakterin gözünü mesnet alarak keşfetmek yine okurun merakına kalmış. Umberto Eco okurlarının pek alışık olmadığı bir iteklenme denemez buna.
Eco’nun kitabın başına E. M. Foster'un her dönemin ve her toplumun muhalif kitabı olabilecek "Howards End"deki şu sözünü epigraf olarak alması boşuna değil elbette: “Sadece bağlantı kur.”
