Milliyet Sanat
Milliyet Sanat »Milliyet Kitap » » Hayranı olduğumuz insanların hayranı olduğu adam
Ocak 2014

Hayranı olduğumuz insanların hayranı olduğu adam

"Son Sultan Ahmet Ertegün ve Rock’n’ Roll’un Yükselişi", ABD müzik endüstrisine adını altın harflerle yazdıran Atlantic Records'ın kurucusu, prodüktör Ahmet Ertegün'ün hayatını konu alıyor
Bazen, hani mesela, rakıyı fazla kaçırdığınız bir gecenin sabahı işe gitmek dünyanın en zor şeyi olur. Ya da eve yorgun döndüğünüz bir akşam, kanepeden kalkıp yatağa gitmek zûl gelir. Bir makaleyi sonuna kadar okumak, kendiniz için basit bir kahvaltı hazırlamak, kalkıp bir bardak su içmek gözünüzde büyür de büyür. Vazoda çürüyen kasımpatıları apartmanın bahçesine gömmeye karar verirsiniz, gübre olsun diye, ona bile üşenirsiniz, süt şişesiyle birlikte çöp kutusuna gidiverir.
Şunu diyeceğim: Bu saydığım türden şeylerin çok çok üstünde gayret gerektiren işleri, yastık kabartır gibi hop hop yapabilen insanlar var. Ahmet Ertegün onlardan biri. İçtiği viskiler Atlantik’i doldurur, hatta taşırır, New York sokaklarını viski basar da çizmesiz yürüyemezsiniz. Buna rağmen hep ayık, hep işinin başında, sabahın köründe ofise gidip, “Eveeet, ne var bugün programda?” diye ellerini ovuşturan, yeni bir yetenek bulmak için çırpınan, buldu mu asla kaçırmayan, kendi deyişiyle bir Türk olması hasebiyle miskin ve 'aşırı' olduğu halde, Amerika’da çok ünlü, çok başarılı, çok sevilen bir müzik insanı olmayı başarabilen bir Ahmet... ABD müzik piyasasının (Çok büyük bir yerden söz ediyoruz) Ahmet Baba’sı... Ya da belki de Mick Jagger’ın, ölümünden sonra anma töreninde yaptığı konuşmada dediği gibi: O herkes için bir baba figürüydü ama bana göre bir kenarda kıs kıs gülen amcadır Ahmet. 
 
Amerikalı gazeteci yazar Robert Greenfield (ve Rolling Stone’da kıdemli müzik eleştirmeni) Ahmet Ertegün anısına bir kitap yazdı. April Yayıncılık da kitabı Türkçe olarak okurlarıyla buluşturuyor: "Son Sultan Ahmet Ertegün ve Rock’n’ Roll’un Yükselişi". Bizde biyografiler layıkıyla basılan okunan kitaplar olmuyor maalesef. Bu kitap, sadece bir insanın hayatını anlatmakla kalmayıp, Amerikan müzik tarihine de ışık tuttuğu için ayrıca kıymetli, atlamayalım.
 
Aretha Franklin hayranı
 
Ertegün’ün babası Türkiye’nin ABD Büyükelçisi olunca hep birlikte Washington’a taşınırlar. Ahmet Bey henüz 22 yaşındayken babasını kaybeder, aile Türkiye’ye geri döner ama o kalır. Bu arada Greenfield’in kitaba, Ertegün’ün kökü Osmanlı İmparatorluğu’na dayanan aile ağacı hakkında çok kapsamlı bir bölüm koyduğunu söyleyelim. İsteyen açıp okusun. Özeti şudur: Ahmet Bey, hiçbir zaman yokluk çekmemiştir, sırtında ceketi, cebinde parası hep olmuştur. Kapısında limuzin olan bir evde büyümüş, hizmetlerinde 22 kişinin çalıştığı bir çocukluk geçirmiştir. O zaman ona yaban ellerde Atlantic Records’ı kurdurtacak, Rolling Stones’la çalıştıracak ne olmuştur?
 
Kendisi şöyle anlatıyor: "Ben müziği çok seviyordum. Aretha Franklin hayranıydım. İstedim ki, dinlemek istediğim türden müzikleri yapan insanlara plak yapayım. Yani parasını verip satın almak isteyeceğim müzikler... Böyle başladım. Eğlenerek para kazanabileceğimi hiç düşünmemiştim."
Ahmet Ertegün Amerika’nın ‘kirine pasına’ bayılır. Müzik dinlemeyi sever. Kendi deyişiyle içinde, "Yahudi, siyah, alkolik, gangster, Kızılderili olmayan okul"dan ayrılır. Kendi Amerika’sını kendi keşfeder ve aradığı ‘tip’leri de hep bulur. Elçilikte odacı olarak çalışan Cleo Payne’den boks dersleri alır ve ondan siyah aksanıyla “Ne diyorsun dostum” demeyi öğrenir. Bütün bunlar, ömrünü geçireceği ‘arka sokaklarda’ işine yarayacaktır. İstediği hayat da, istediği müzik de oradadır. Bir kere henüz küçük yaşlardeyken bir plakçı dükkanına girer ve bir Bessie Smith plağı ister. Tezgahtar “Bessie Smith de kim?” der gibi bakar yüzüne. Tam dükkandan ayrılacakken satıcılardan biri ona o tür plaklar almak istiyorsa şehrin ‘siyahların yaşadığı bölgesi’ne gitmesi gerektiğini söyler. Öyle yapacaktır ve ömrü boyunca da orada kalacaktır.
 
 
“Mick Jagger da kim?”
18 yaşına geldiğinde 22 bin tane plağa sahiptir Ahmet Ertegün. Ağabeyi Nesuhi sayesinde, sonradan ortağı ve yakın dostu olacak Herb Anderson’la tanışır. Ertegün ve Anderson, New York’a taşınıp birlikte dinlemek istedikleri müziği yapan insanların plaklarını basmak üzere Atlantic Records’ı kurarlar. 1948’de Atlantic Records, iki enstrümantal caz plağıyla, Tiny Grimes’in "Old Black Magic" ve Joe Morris’in "The Spider" parçalarıyla bir miktar başarı elde eder. Ama esas olarak bir liman kentinde büyüyüp ünlü olmak için New York’a gelen genç Ruhth Brown sayesinde tanınır. Sonrasında ofis büyür, işler gelişir. London Records’la anlaşması biten Rolling Stones da Atlantic Records’la çalışmaya karar verir. Gerçi Mick Jagger, kendisiyle çalışmak istediklerini anlatırken Ahmet Ertegün masada uyuyakalır. Çünkü çok çalışmakta, az uyumakta ve ha bire de koşturmaktadır. Bunun gibi pek çok tatlı anekdotla dolu bu kitabı okumanızı öneririm. Ders gibi...