Milliyet Sanat
Milliyet Sanat »Milliyet Kitap » » Yuggoth'tan gelen adam
Mart 2019

Yuggoth'tan gelen adam

Lovecraft’ın “Cthulhu’nun Çağrısı” öyküsü başta olmak üzere “Charles Dexter Ward Vakası”, “Uzaydan Gelen Renk”, “Karanlıkta Fısıldayan” ve “Deliliğin Dağlarında” öykülerinin yer aldığı kitapta; eski çağlardan kalma ve uzun süredir bekleyen yaratıklar, canavarlar cirit atıyor.
Özgür Menemencioğlu
 
 
Sonsuza dek yatan sanma ölüdür; tuhaf çağlarda bazen ölüm de ölür.” H.P Lovecraft’ın kendi kurgusal gezegeni Yuggoth’tan gelip gelmediğini asla öğrenemeyeceğiz ama çocukluğundan beri bildiğimiz dünyayla kurduğu beceriksiz ve en iyimser ifadeyle ‘kusurlu’ ilişkisine rağmen, edebi eserlerinde yarattığı canlı evrenin parlaklığı, tutarlılığı ve ikna ediciliği ile biz basit ölümlüler gibi Rhode Island’lı olması bana her zaman daha şaşırtıcı gelmiştir. ‘Egsantrik dâhi
yazar’ sıfatını edebiyat tarihi boyunca onun kadar hak eden insan sayısı çok da fazla değildir. (Gözümde tarihsel benzeri William Blake olabilir.)
 
 
1890 yılında Providence’ta doğan yazar hayatının büyük kısmını tutkuyla bağlı olduğu bu şehirde geçirdi. Sekiz yaşında babasını kaybeden yazar, annesi tarafından bir kız çocuk gibi yetiştirildi. Ailesinin tamamında görülen sinirsel zayıflık kendisini de etkilediğinden -anne
ve babası ayrı zamanlarda akıl hastanesinde ölmüştür- üniversite eğitimi alamadı. Annesinin hastalıklı korumacılığı sebebiyle dış dünya ile ilişkisi pek sınırlı kalmış; küçük yaştan itibaren dedesinin kütüphanesi içinde yaşayan, sadece okuyan, içe kapanık, fiziksel olarak da hassas
bir çocuktu. Evde tek başına korku türünün büyük yazarları Algernon Blackwood, Edgar Allan Poe, Lord Dunsany, Arthur Machen, Clark Ashton Smith gibi yazarları hatmederek büyüdü. Özellikle Lord Dunsany’nin oluşturduğu eski tanrılar mitolojisine bağlılığı bu dönemde oluştu. 1926 yılına kadar yazdıklarında Lord Dunsany ve Edgar Allan Poe etkisi kolayca görülebilir.
 
 
Ne yapacağını bilemezken, amatör dergicilik imdadına yetişti, bu fanzin zemini onu yazar olarak şekillendirdi. Ölene kadar burada edindiği dostlarına sadık kaldı ve mektuplaşmayı sürdürdü. Lovecraft çağın en büyük mektup yazarıdır ve o dönemde kendisine yazılan her şeyi cevaplamasıyla da tanınır.
 
 
Basit bir kurban: İnsan
1920’lerin başındaki Weird Tales dergisinin yayına hayatına girmesiyle başta “Dagon” olmak üzere ilk eserleri yayımlanmaya başladı. Kendi çevresinde tanınan bir yazar olmuştu. Evlilik nedeniyle (burada bu evlilikle ilgili varoluşsal sorulara ve magazinel dedikodulara girmeyeceğim, yoksa beş sayfa yazarım) bir süre New York’ta yaşadı ve 1926 yılında Providence’adöndü ve elimizde tuttuğumuz kitabın ilk hikayesi olan “Cthulhu’nunçağrısı”nı yazdı. Bu dönem kendisinin efsanevi Cthulhu mitini oluşturduğu dönemdir ve kitabımızdaki beş hikaye de bu mitin ana gövdesini oluşturan hikayelerin bazılarıdır: “İnsanlığın en eski ve en güçlü duygusu korkudur. En eski ve en güçlü olan korku ise bilinmeyenin korkusudur.”
 
 
Cthulhu mitinde, Lovecraft insanlığın aklının alamayacağı kadar büyük evren içindeki yerini ve önemsizliğini anlatır aslında. Dünyada insan ırkından da eski medeniyetlerin ve kötücül tanrıların da var olduğunu, bunların şu anda bir sebeple bizden uzak durdunğunu ama bizi
gözlediklerini ve telepati yoluyla bizimle iletişim kurabildiklerini ancak onları fazla rahatsız etmenin akıllıca olmadığını ifade eder. Bildiğimiz korku hikayelerinde hayaletler ve kötücül yaratıklar, kahramanın karşısındadır ve bir şekilde onlarla baş edilebilir. Lovecraft’ın tüyler ürpertici evreninde karşıdaki güç o kadar somut, kötücül ve büyüktür ki kahramanın pozisyonu komik denecek kadar önemsizdir; insan basit bir kurbandır sadece.
 
 
İğrenç’, ‘tiksindirici’
Edebi dilinde aşırı sıfat kullanması bu sıfatların ‘iğrenç’, ‘mide bulandırıcı’ ‘tiksindirici’ gibi, edebi dilden uzaklığı her zaman edebiyatçılar arasında eleştiri konusu oldu. Eserlerinin değerlerini düşürdüğü söylense de ben bir okur olarak bunu kasıtlı yaptığını ve hikayeyi bir yazardan çok olaya şahit olmuş bir ‘sağ kalan’ tarafından anlatma tarzını seçerek, eserdeki gerçeklik duygusunu beslediğini düşünüyorum. Tanımlamaları o kadar detaylı, kendinden emin ve parlaktır ki okur kendini “Evet ya bu olabilir” derken bulur. Lovecraft’ın dehşet yaratmadaki en büyük ustalığının, tutarlı ve ikna edici kronolojik bir evren ve tarihçe -bir mityaratması kadar, eserinde okurun beş duyu organına da hitap etmesi olduğunu düşünürüm. Kahraman olarak yaratığı görürsünüz, korkunçtur; dokunursunuz, yapış yapıştır; koklarsınız, hep iğrenç bir kokuyla gelir; duyarsınız, ses hırıltılıdır ve tadarsınız, bunların yaptığı her şey tatsız tuzsuz ve acıdır, bazen içtiğimiz şeylere yayılır. Onun evreni bizim algıladığımız geometrik tutarlılıktan uzaktır. Şekillerin açıları ve büyüklükleri bizim
gördüğümüzün, bildiğimizin ötesindedir. Bizi tamamen yabancı olduğumuz, algılarımızın doğru çalışmadığı; zaman, boyut ve kronolojinin birbirine karıştığı bir yere götürür her seferinde. Onun korkusu bizim düşünsel konforumuzu bozar. Dehşet katman katman yayılarak büyür. Yarattığı evren o kadar inandırıcıdır ki kendi uydurduğu Deli Arap Abdul El Hazred’in ‘tüm yasaklanmış şeyleri anlatan’ uğursuz kitabı “Necronomicon”un gerçek
olduğunu düşünen ve kitabın halen British Museum’da olduğuna inananlar vardır. Ölümünden sonra Derleth gibi takipçileri bu mite katkıda bulunan eserler yazmıştır, halen dünyada Cthulhu mitine ve ‘eski tanrılara’ inanan insanlar bulunmaktadır.
 
 
Yaşarken değeri verilmedi
Stephen King, Neil Gaiman, Peter Straub, Robert Price, Ramsey Campbell, Caitlin Kiernan gibi yazarları doğrudan etkileyen, Guillerme Del Toro’nun büyük hayranı olduğu hatta Metallica’nın iki hikayesiyle aynı ismi taşıyan şarkılar yazdığı (“Call of Cthulhu”, “The thing
that should not be”) H.P. Lovecraft’ın, dâhilerde âdet olduğu üzere yaşarken hiçbir kitabı basılmamıştır.
 
 
DEX’ten çıkan bu 550 sayfalık derlemede, mitle ilgili ilk bilgileri veren “Cthulhu’nun Çağrısı”, aslında kendi çapında bir dedektif romanı olan “Charlie Dexter Ward Vakası”, sinematografik
dehşet “Uzaydan Gelen Renk”, harika bir bilimkurgu olan “Karanlıkta Fısıldayan” ve bence yazarın en zor ama en yetkin, belki de en keyifle okunan eseri “Deliliğin Dağlarında” var.
 
 
İlk kez 15 yaşında okuduğum, beni en çok etkileyen, en sevdiğim yazarlardan biri olan Lovecraft hakkında objektif davranmam zor. Marazi dehasını anlayamamış belki ilgilenmemiş, edebiyat olarak basit veya demode buluyor olabilirsiniz. Yalnız değilsiniz. Ama yine de kendinizi kollayın çünkü; “ph’nglui mglw’nafh Cthulhu R’yleh wgah’nagl fhtagn* (*R’ylehdeki evinde ölü Cthulhu düş görerek bekliyor.)