Karakolda Kesişen Hayatlar
Yazan,Yöneten: Berkun Oya, Yapımcı: Nisan Ceren Göknel, Sahne ve kostüm tasarım: Berkun Oya, Oyuncular: Alican Yücesoy, Defne Kayalar, Fatih Artman, Okan Yalabık, Öner Erkan, Serkan Keskin ve Settar Tanrıöğen, Dış ses oyuncuları: Binnur Kaya, Öykü Karayel, Sahne&Dekor Uygulama: Muhtar Pattabanoğlu, Işık Tasarım: Cem Yılmazer, Prodüksiyon Sorumlusu: Evrim Zeybek, Proje Asistanı: İrem Avcı, Teknik Sorumlu: Emrah Altıntoprak, Ses Tasarım, Miksaj ve Uygulama: Hakan Atmaca.
Sahne, Berkun Oya’nın önceki oyunlarından aşina olduğumuz bir cam kutudan oluşuyor. Ancak bu kez daha farklı bir uygulama görüyoruz. Kutunun ortasında opak bir bölme, bir duvar var. İzleyiciler o cam kutunun iki yanına yerleşiyor. Birinci perdenin sonunda seyirciler yer değiştiriyor ve salonun diğer yanına geçerek cam kutunun o tarafındaki olayları görüyor. Seyircinin yer değiştirdiği uygulamayı ilk kez 1968 yılında LCC Tiyatrosu’nda “Marat-Sade” oyununda görmüştük. Seyirci koltukları yay biçiminde rayların üzerine yerleştirilmişti ve oyunun akışı içinde o rayların üzerinde kayarak farklı mekânları, farklı açıları görme olanağı yaratılıyordu. Krek’in oyununda da izleyicilerin yer değiştirmesiyle karakoldaki bir gecenin iki farklı sürecine tanıklık ediyoruz. Salonda camekân içindeki oyuncuların soluk seslerini dahi duyabildiğimiz kulaklıklı bir yöntem uygulanıyor
Genç tiyatronun farklı seslerinden, önemli imzalarından biri olan Berkun Oya, bu oyunu için mekân olarak bir karakolu seçmiş. Farklı geçmişlerden gelen, farklı sosyal konumları, farklı dünya görüşleri olan kişilerin bir araya getirilebileceği, üstelik bu kişiler arasında diyalog oluşturulabilecek en iyi yerlerden biri karakol. Böylece oyun kurgusunda hiçbir zorlamaya gerek olmadan o farklı kişiler olağan bir beraberlik içinde sunuluyor. Günden geceye sarkan bir sorgulama sürecinde görevlilerin ve gözaltına alınan iki kişi ile çalınan çantasının bulunması için karakola gelen Ayşe’nin konuşmalarıyla ortaya çıkan kişisel hikâyeleri anlatılıyor.
Oyun ve Yorumu
“Dünyada Karşılaşmış Gibi” bir komiserle üç polisin görev yaptığı karakolda geçiyor. İki taraflı sahnenin bir yanı karakolun girişinde, polislerin çalıştıkları oda. Karakola getirilenler ilk oraya getiriliyor, polislerin gündelik yaşamı da orada geçiyor. Aradaki kapıyla ayrılan bölmenin diğer yanı ise aslında sorgu odası. Ancak, sert görünümlü ama evlat sevgisiyle yüreği titreyen bir baba olan komiserin iç dünyasını da; gözaltındakilerden Aziz’in karakola düşmeden önce yaşadıklarını gösteren film aracılığıyla onun gizli duygularını da yansıtan bir niteliği var bu odanın.
Oyun karakolda geçenlerin gösterildiği bir çerçeve içinde, aslında oyun kişilerinin orada bulunma nedenlerini anlatıyor.. Herkesin farklı bir hikâyesi var. Herkesin farklı bir amacı var. Herkesin farklı bir iletişim tarzı var. O yüzden oyunda kurgunun ekseni olan tek bir hikâye yok.
Oyun adını, yitirdiklerinin ardından dünyadan vazgeçmiş, tutunduğu son dal olan arabasını da sattı mı dünyayla bağını hepten koparacakmış gibi görünen polis memuru Naci’nin,'Sen, benimle dünyada karşılaşmış gibi konuşuyorsun ya, ben seni duymuyorum, sen benimle sanki ben buradaymışım gibi konuşuyorsun ya, ben burada değilim...' sözünden alıyor. İşin gerçeği, sahnedekilerin hiçbiri aslında orada değil, kendi dramlarının, kendi travmalarının dünyasında hepsi.
İşte o fark edilmeyen ortak zeminde ne uyuşturucu satan geveze torbacı farklı diğerlerinden, ne işkenceci polis, ne boşandığı karısına olan aşkını saplantıya dönüştürmüş koca, ne babasının acısını içselleştiren delikanlı, ne yuvadan uçmak üzere olan kızının yasını şimdiden tutan baba. Seyirciler de bir bakıma o ortak zemine katılıyor. Ne var ki, bu bir özdeşleşme olmuyor, cam bölmenin yarattığı yabancılaşma, seyircilerin oyunda anlatılan acı tatlı gerçeklere yer yer gülmesini sağlayan bir üçüncü bakış açısı gerçekleştiriyor.
Komiser Taner’de Settar Tanrıöğen, polis Yavuz’da Alican Yücesoy, polis Sadık’ta Fatih Artman, polis Naci’de Serkan Keskin, kara sevdalı Aziz’i canlandıran Okan Yalabık, torbacı Mevlut’tu oynayan Öner Erkan, Ayşe rolünde Defne Kayalar adeta bir “master class” kadrosu oluşturuyor ve coşkulu alkışları hak ediyorlar.
Oyunun karakolun girişinde geçen bölümü hareketli, olayları ve kişileri açıklayıcı, güldürü unsuru içeren bir yapıda. Diğer bölüm ise daha duygusal, daha içe dönük nitelikte. Ben önce hareketli bölümü izledim. Hangisini önce izlemek istersin diye bir seçenek sunulsa, yine aynı bölümü seçerdim. Çünkü o bölümü izleyince karakterleri tanıyoruz, olayların gelişimini öğreniyoruz ve ikinci bölüme geçince önceki bilgilerimizle o bölümde gördüklerimizi daha iyi algılayıp daha iyi bütünselleştirebiliyoruz. Ama önce diğer bölümü izlemek de, hareketli bölümdeki kişileri yerli yerine oturtmamız açısından yararlı olabilir. Her ikisini de deneyimleyip öyle karar vermek en doğrusu olur herhalde.
***
Gerçek
İki en iyi arkadaş.
İki sevgili.
Dostluk, şüphe, ihanet…
Ve gerçek.
Fransa’nın en prestijli ödülleri Prix ve Interllaié ve Moliere sahibi olan ve eserleri pek çok dile çevrilen Fransız romancı ve oyun yazarı Florian Zeller’ın oyunu “Gerçek”, Zorlu PSM ve Talimhane Tiyatrosu’nu ortak yapımı olarak sahnede.
“Gerçek” nefes kesen sahneleriyle seyircinin algısını hemen her sahnede değiştiren mükemmel bir komedi. Her ne kadar karakterler hep kendi “gerçeklerini” oynasalar da, anlattıkları hikâyelerin farklı versiyonları seyirciyi son ana kadar şüphede bırakıyor.
Yazan:Florian Zeller, Çeviren: Kerem Ayan, Uyarlayan ve Yöneten:Mehmet Ergen, Dekor:David Woodhead, Oynayanlar: Kubilay Tunçer, Levent Üzümcü, Neslihan Yeldan, Özge Özder.