Milliyet Sanat »Yazarlar » Zeynep Miraç | Aşk mı? Yıllar mı?
Aşk mı? Yıllar mı?
13 Ocak 2013 - 07:01Herkes kendi arşivince seyrediyor Haneke'nin "Aşk"ını. Ben o adamla kadının yaşadıklarını 50’lerinden yaşayan annemle babamı düşündüm...Kime Haneke’nin “Aşk”ını seyrettin mi desem, derinden gelen bir “Ah”la karşılıyor sorumu.
Hatta etkisi iki günde mi geçiyor, dört günde mi diye tahminler yürütülüyor.
Filmde anlatılanların bizi sarstığı gerçek.
Ama neden bu kadar sarsıldığımızı da tam anlayamıyoruz.
80’lerinin ortasında bir çift.
Birbirlerinden memnun, birlikte olmaktan mutlular.
Ve bir gün, kadın felç geçiriyor.
Adam ona tek başına bakmaya karar veriyor, tek çocuklarını bile mahremiyetlerine sokmuyor.
Hayatın sonunu görmek mi etkiledi bizi bu kadar?
Sonun bazen bu kadar acımasızca geleceğini fark etmek mi?
Filmin finalini burada yazıp henüz seyretmemiş olanlara ayıp etmeyeceğim.
Ama o final olmasa da bizde bırakacağı tat, zihnimizi kurcalama gücü değişecek değildi.
Herkes kendi arşivince seyrediyor filmi.
Ben o adamla kadının yaşadıklarını 50’lerinden yaşayan annemle babamı düşündüm.
Annemin artık son günlerinde yatağa bağlı kalışını, babamın tıpkı Mösyö Laurent gibi aralarına beni bile almayışını…
Madem birlikte mutlu olabildik, mutsuzluk da ikimize ait deyişini.
Benim annemle babam Laurent’lar kadar zevkleri, ilgileri, hayata bakışları ortak bir çift değildi.
Ama birlikte 35 yıl geçirdiler.
Çatışarak da olsa birlikte kurdular hayatı.
Hikayelerini birlikte biriktirdiler. Sevinçleri, acıları, bazen saçma ve komik anları birlikte karşıladılar.
Filmi seyrederken bunu düşündüm.
Ne olursa olsun, geçen yıllar ve biriktirilenlere saygı duymak gerek. Hatta bazen, artık ruhlar başka yerlere savrulmuş olsa da, sırf o arşivin hatırına iyi davranmak birbirine…
“Aşk”tan sonra yıllar, aşktan daha değerli gelmeye başladı bana.
Yanılıyor muyum acaba?
Hatta etkisi iki günde mi geçiyor, dört günde mi diye tahminler yürütülüyor.
Filmde anlatılanların bizi sarstığı gerçek.
Ama neden bu kadar sarsıldığımızı da tam anlayamıyoruz.
80’lerinin ortasında bir çift.
Birbirlerinden memnun, birlikte olmaktan mutlular.
Ve bir gün, kadın felç geçiriyor.
Adam ona tek başına bakmaya karar veriyor, tek çocuklarını bile mahremiyetlerine sokmuyor.
Hayatın sonunu görmek mi etkiledi bizi bu kadar?
Sonun bazen bu kadar acımasızca geleceğini fark etmek mi?
Filmin finalini burada yazıp henüz seyretmemiş olanlara ayıp etmeyeceğim.
Ama o final olmasa da bizde bırakacağı tat, zihnimizi kurcalama gücü değişecek değildi.
Herkes kendi arşivince seyrediyor filmi.
Ben o adamla kadının yaşadıklarını 50’lerinden yaşayan annemle babamı düşündüm.
Annemin artık son günlerinde yatağa bağlı kalışını, babamın tıpkı Mösyö Laurent gibi aralarına beni bile almayışını…
Madem birlikte mutlu olabildik, mutsuzluk da ikimize ait deyişini.
Benim annemle babam Laurent’lar kadar zevkleri, ilgileri, hayata bakışları ortak bir çift değildi.
Ama birlikte 35 yıl geçirdiler.
Çatışarak da olsa birlikte kurdular hayatı.
Hikayelerini birlikte biriktirdiler. Sevinçleri, acıları, bazen saçma ve komik anları birlikte karşıladılar.
Filmi seyrederken bunu düşündüm.
Ne olursa olsun, geçen yıllar ve biriktirilenlere saygı duymak gerek. Hatta bazen, artık ruhlar başka yerlere savrulmuş olsa da, sırf o arşivin hatırına iyi davranmak birbirine…
“Aşk”tan sonra yıllar, aşktan daha değerli gelmeye başladı bana.
Yanılıyor muyum acaba?
Etiketler: Amour Aşk Emmanuelle Riva Jean Louis Trintignant Laurent Michael Haneke Miraç Özkartal yaşlılık Zeynep