Cronenberg aslında ne dedi?
"Varoluş / Existenz" filmiyle distopyanın en temel kuralını yıkarak, insanları mutlu, mekanik bir distopyaya mahkum eden Cronenberg aslında ne demek istiyor?David Cronenberg’in Existenz filminin kısaca konusu şu; Antenna Research isimli popüler oyun şirketi, büyük ses getireceğine inandığı Existenz isimli oyunu denemek için bir grup kurar. Grubun içinde oyunun yaratıcısı ve koruması da vardır. Oyuna girdiklerinde amaçları oyunu test etmek, siber gerçekliği yaşamaktır. Fakat oyun yaratıcısını, dolayısıyla gerçeklik duygusunun yitirilmesine sebep olan oyunu yok etmek için bulunan direnişçiler de vardır. Oyun bu yüzden, deneme amaçlı giren grup için cehennem halini alır.
Varoluş / Existenz filmiDavid Cronenberg, “Varoluş / Existenz” filminde, teknolojinin hüküm sürdüğü bir insanlık dramını anlatıyor. Hem de distopyanın en temel kuralına aykırı durarak yapıyor bunu, distopik dünyanın içinde yaşayanların refah ve mutluluğunu gözler önüne sererek. Filmde, belkemiği üzerine açılan bioport adı verilen deliklerden sanal dünyaya geçiş sağlanıyor. Oyuna bağlanmayı sağlayan tüm aletler mutasyona uğramış hayvan organlarından yapılıyor ve bioteknolojinin sınırlarını zorlayarak insan enerjisiyle çalışıyorlar. Sanal dünyada herkes kendisine verilen rolü oynamak zorunluluğunda. Existenz, sıradan bir oyun değil, bir sanal gerçeklik ve oyuncunun kişiliğine, hayallerine, isteklerine ve korkularına ulaşım hakkı var. Oyuna bir kere girdikten sonra hiçbir güvence, saygı ya da güvenlik beklenmiyor. Zaten filmin ana temalarından biri de bu; şiddet, insanın genlerine işlenmiş bir kodlamadır. İnsanın doğasındadır ve dizginlenemez.
Hayvan hakları ihlalinden cinayetlere, saldırılara ve gerçeklik hissiyatının kaybına kadar pek çok öğe mevcut. Varoluş, filmde yeni bir hayat vaad eden, yeni bir varoluş imkanı sunan bir teknoloji ürünü olarak sunuluyor. Tabii ki “varoluşçu”lara baş kaldıran, gerçekliği geri kazanmak için savaşan realist düşmanlar da var. Yalnız oyunlara değil, sanata karşı çıkanları temsil ediyorlar. Cronenberg bu tavrıyla “hiper-gerçekçi” olduğunu savunuyor.
Film boyunca cinsellik iki insanın birbirine yakınlaşması olarak değil de, teknoloji ve insanın birbirine yakınlaşması olarak gösterilir. Ana rahmindeki fetüsü andıran bir şekilde bel hizasından delinerek takılan bio-portlar, game-pod’dan çıkan bebek kordonu, vajina ağzı ya da anüsü andıran pio-port’a fişin prize takıldığı gibi takılması… Enfeksiyon olmasın diye kordonun ucunu yalaması gerekiyor, ardından içeri kolay girebilmesi için bio-port’un etrafındaki kasları okşayıp esnetme gerekliliği var ve game-pod’un çıkıntıları okşanarak uyarılıyor. Cinsellik ve arzulama kavramı, tamamen oyuna, dolayısıyla teknolojiye yöneltilmiş durumda. Game-pod’u, hayatındaki en değerli şey olarak gören ve hayati tehlike durumunda bile önceliği game pod’da gören bir insan figürü var karşımızda. Teknolojinin esiri olmuş, gerçeklik duygusunu siber alemde aramaya başlamış ve bireysel sanal-gerçekliği, toplumsal katı gerçekçiliğe tercih eden bir halk söz konusu. Burada işaret edilen nokta, teknolojinin gelişmesinin insanlığa yapacaklarından çok, insanlığın kendine yapacakları olarak değerlendirilmeli. Filmde teknolojik aletleri, neredeyse samimi bir dost olarak görmeye başlayan insan, bioteknolojinin kontrolünü kaybetmiş ve yöneten-yönetilen, Tanrı- insan, makine- insan ilişkilerinin dengesini yitirmiş durumdadır.
Film de, teknolojinin durdurulamayan ilerleyişini ve sonunda insanlığa egemen olmaya başlamasını konu alıyor olsa da, aslında Cronenberg’in anlatmaya çalıştığı tema, insanlığın ne istediği ve insanlık kavramının yerini nelerin doldurabileceği.

Hayvan hakları ihlalinden cinayetlere, saldırılara ve gerçeklik hissiyatının kaybına kadar pek çok öğe mevcut. Varoluş, filmde yeni bir hayat vaad eden, yeni bir varoluş imkanı sunan bir teknoloji ürünü olarak sunuluyor. Tabii ki “varoluşçu”lara baş kaldıran, gerçekliği geri kazanmak için savaşan realist düşmanlar da var. Yalnız oyunlara değil, sanata karşı çıkanları temsil ediyorlar. Cronenberg bu tavrıyla “hiper-gerçekçi” olduğunu savunuyor.
Film boyunca cinsellik iki insanın birbirine yakınlaşması olarak değil de, teknoloji ve insanın birbirine yakınlaşması olarak gösterilir. Ana rahmindeki fetüsü andıran bir şekilde bel hizasından delinerek takılan bio-portlar, game-pod’dan çıkan bebek kordonu, vajina ağzı ya da anüsü andıran pio-port’a fişin prize takıldığı gibi takılması… Enfeksiyon olmasın diye kordonun ucunu yalaması gerekiyor, ardından içeri kolay girebilmesi için bio-port’un etrafındaki kasları okşayıp esnetme gerekliliği var ve game-pod’un çıkıntıları okşanarak uyarılıyor. Cinsellik ve arzulama kavramı, tamamen oyuna, dolayısıyla teknolojiye yöneltilmiş durumda. Game-pod’u, hayatındaki en değerli şey olarak gören ve hayati tehlike durumunda bile önceliği game pod’da gören bir insan figürü var karşımızda. Teknolojinin esiri olmuş, gerçeklik duygusunu siber alemde aramaya başlamış ve bireysel sanal-gerçekliği, toplumsal katı gerçekçiliğe tercih eden bir halk söz konusu. Burada işaret edilen nokta, teknolojinin gelişmesinin insanlığa yapacaklarından çok, insanlığın kendine yapacakları olarak değerlendirilmeli. Filmde teknolojik aletleri, neredeyse samimi bir dost olarak görmeye başlayan insan, bioteknolojinin kontrolünü kaybetmiş ve yöneten-yönetilen, Tanrı- insan, makine- insan ilişkilerinin dengesini yitirmiş durumdadır.
Film de, teknolojinin durdurulamayan ilerleyişini ve sonunda insanlığa egemen olmaya başlamasını konu alıyor olsa da, aslında Cronenberg’in anlatmaya çalıştığı tema, insanlığın ne istediği ve insanlık kavramının yerini nelerin doldurabileceği.
