Milliyet Sanat
Milliyet Sanat » Haberler » ArtBlog » Kültür sahnesinden eski bir silahşörün yeni adımları

Kültür sahnesinden eski bir silahşörün yeni adımları

Kültür sahnesinden eski bir silahşörün yeni adımları28 Eylül 2012 - 07:09
Starbucks'tan aldığı kahvesiyle yolda hızla yürüyen modern şehirli kahramanın hal ve tavırları, filmlerle gitmiş kadar olduğumuz NewYork'un Soho'su, 1950'lerin idolü Audrey Hepburn'ün yarattığı moda akımı ve 21. yüzyıla damgasını vuran Gossip Girl gençliği... 'Amerikan Rüyası'nı meydana getiren birbirinden renkli resimler hepsi. Bir ülkenin ekonomik ve siyasi politikalarının ötesinde, insanlar üzerinde en etkili silahı olan kültür üretiminin, dünyadaki en büyük üreticisi olan Amerika'yı tahtından indirme yolunda emin adımlarla yürüyen Fransa küllerinden yeniden doğmaya çalışan, yıllanmış bir aktör adeta...

Uzun zamandır kültürel üretim sahnesindeki eski tahtına çıkmak isteyen Fransa, Amerika'yla baş etmek için yeni yöntemler geliştirme peşinde. Aslında bu kültür savaşının temelleri, İkinci Dünya Savaşı'na dayanıyor. Fransa'nın Nazi işgali altında olduğu yıllarda Vichy Hükümeti, Amerikan yapımı filmlerin ülkeye girmesini yasaklıyor. Ancak savaş sona erdiğinde 400 civarında Amerikan filminin Fransa'nın da içinde bulunduğu ülkelere dağıtımı planlanıyor. Marshall Planı dahilinde, maddi yardım hak etmesi için Fransa'dan ayrıcalık tanınması beklenen kilit sektörler arasında film endüstrisi de yer alınca, Hollywood sinemasının üstünlüğü kaçınılmaz bir hal alıyor.*

Yıllardır bu yükü omuzlarından atamayan Fransa'nın izlediği yollardan biri, 2005 yılında 121 ülke tarafından onaylanan, UNESCO Kültürel İfadelerin Korunması ve Geliştirilmesi Sözleşmesi**. Bu sözleşme, küreselleşmenin zarar verdiği yerel, bölgesel ve ulusal kültür üretimini korumayı amaçlıyor. Ancak şaşırmamak gerekir ki Amerika, bu sözleşmeye karşı çıkan tarafta yer alırken Fransa'da en önemli destekleyicisi olarak saf tutuyor. Öte yandan, "insanlarının bilseler de Fransızcadan başka dil konuşmadığı" ülke olarak tanımladığımız Fransa, bir de bakıyoruz France24 kanalıyla ingilizce yayın yapmaya başlıyor ve Fransız bakış açısıyla haberleri tüm dünyaya İngiliz aksanlı spikerleri aracılığıyla duyuruyor. Bu kadarla da kalmıyor, eskiden eğlenirken ingilizce şarkılardan başka şarkı bilmeyen insan toplulukları hep bir ağızdan "alors on dance" diye bağırıyor. Bir anda, Fransız bir sokak müzisyeni dünya çapında üne sahip oluyor. Fransa'nın uzun zamandır beklediği kahraman gibi çıkagelen Zaz, kendi dilinde söylediği şarkıları tüm dünyaya sevdirmeyi başarıyor.




Fransız film yapımcısı Luc Besson tarafından temelleri atılmış olan 'Sinema Şehri' projesi, Fransa'nın bu yoldaki iddialı yürüyüşünde önemli bir adım olmaya aday nitelikte. 9500 metrekarelik eski bir elektrik santralinde kurulmuş olan sinema şehri, kostümden dekorasyona ve prodüksiyon sonrası işlemlere kadar bir film çekiminin her aşamasına hizmet sağlamayı hedefliyor.


Esas amaç ise, en fazla film çekilen şehirlerden biri olan Paris'te Fransızlar tarafından her türlü imkânı sağlayacak modern prodüksiyon altyapısının oluşturulması ve İngiltere'deki Pinewood Shepperton gibi film stüdyolarına karşı Fransa'nın rekabet gücü yaratması.

170 milyon Euro'luk bu projenin giderlerini karşılayabilmesi için, bir yılda en az iki büyük prodüksiyona ev sahipliği yapması gereken Sinema Şehri***; küreselleşmeyle başa çıkıp eski tahtına oturmak isteyen Fransa’ya bakalım istediğini verebilecek mi?



* Bkz. http://megep.meb.gov.tr/mte_program_modul/modul_pdf/213GIM137.pdf
** Bkz. http://www.cdc-ccd.org/Convention-UNESCO?lang=en
***Bkz. http://www.france24.com/en/20120921-besson-unveils-cinema-city-film-production-studio-paris-france-cite-du-cinema