Sıcak daha da sıcak olacak
"Yüksek Derece" ile ilgili genel bir hissiyat, her şeyin bir doz aşağıdan aktarıldığı ve bu durumun da oyunun temposuna ve atmosferine yaraşmayan bir otokontrolü getirdiği...Bazıları isimden tavlar beni. İsmini Gnlev koymuş bir grubun hoşluğundan, fikir firarından etkilenir ne yapıyorlar diye yüzümü onlara çeviririm. Yüksek Derece, bu karşılığı aynı heyecanla verecek pek güzel hamlelere sahip bir oyun olacakken, kısmen bir doz sorunundan da kaynaklı çeşitli teatral sıkıntılarla çıkıyor karşımıza.
Emre Taştekin, Tolga Akman ve
Yunus Emre Terzioğlu, "Yüksek Derece"de. Çok da uzak olmayan bir zamanda, kürenin canlılara soluk alacak alan bırakmamak üzere olduğu vakitlerde, bir motele tıkışmış insanların psikolojik ve fiziksel kontrolsüzlüğüne dair bir hikaye var karşımızda. Fazlasıyla kir, gerilim, öfke, umutsuzluk barındıracak bir atmosferin tahayyülü içindeyim oyun başlarken. Çünkü hareket alanı bütün bunları barındıran bir oyun vadediyor. Belirsizlik, oluşturulan fiziksel atmosfer, evrenin hali bu oyunun çok önceden başladığının işaretlerini veriyor. Fakat oyun ne yazık ki seyirci için o an başlıyor. Soluksuz bırakacak bir sıcağın içinden çıkıp gelmiş kupkuru bir adamı görüyoruz sahnede. Oysa ter önemli bir yaşam bağlantısı bu oyun için. Metnin oturduğu zeminde de etkili bir metafor. Bedende biriken o damlacıkların yaşamsal dürtüsü oyunun önemli bir beat'i, zemindeki küçük çatışmaların başlangıcı olarak var. Yaşamın temposunda da, ölümün kavuruculuğunda da bedende biriken bir şey söz ettiğimiz. Diğer oyun kişilerinde de bir freshlik mevcut. Her ne kadar bir duştan, otel içindeki yapay serinlikten söz edilse de fazlasıyla temiz başlaması oyunun en büyük handikapı oluyor. Dakika bir, atmosfer deformasyonuna uğratıyor sizi.
Oyunun yazarı, yönetmeni ve oyuncusu da olan Turgay Doğan'ın üzerine düşen payın çoğunu başarıyla çıkardığı söylemek mümkün olacakken kısmen bu detayların da etkisiyle oyunun kendine yaptığı bir haksızlık durumu ortaya çıkıyor. Yönetmenin yaratmaya çalıştığı atmosfer ve metnin bir gelecek tahayyülü üzerinden işleyen gerçekle distopya arası çizgisi değerli. Fakat bunu destekleyen oyunculuklardan birkaç karakter dışında söz etmek mümkün olamıyor. Otel sahibi genç kadının pak ve dirençli hali, sıcaktan şikayetçi, bunalmış otel ahalisinin hissiyat vasatlığına neyseki otel sahibi yetişiyor. Emre Taştekin'in seyirciyle buluştuğu an oyunun içine girme şansı yakalanıyor. Bir Zebercet tekinsizliği barındıran halleri ve içe dönüklüğünü bedeniyle de forma koymuş pek başarılı oyunuyla çıkıyor karşımıza. Motelin hasarlı dünyasında düzen denen ayyaşlığı bozmadan yaşamaya, etraftakileri çemberinde yaşatmaya çalışan bir değişik insan olarak varoluyor. Kız kardeşinin arzu nesnesi olarak ortalıkta dolaşmasına karşıt, gözden uzaklaştırılmaya çalışılan, tahammül edilmesi güç bir portreye tanıklık ediyoruz. O portre pek güzel çizilirken diğer oyuncular oyuna ve birbirlerine eklemlenmekte güçlük çekiyor. Özellikle oteldeki sessiz ve narkotik kişiliği gerçekleştirmeye çalışan Yunus Emre Terzioğlu, oyun boyunca bir dahiliyet arzusuyla hareket edip çalışkan bir oyunculuk sergilemeye çabalarken aynı karşılığı bulamıyor diğer karakterlerden. Bu sebeple biraz mesafeli, eklemlenme sorunu barındıran bir ‘oyun birliği’ hissi doğuyor. Oyunun; güzellik, yırtma çabası, saflık, tekinsizlik, kısmen seksapalite kodu yüklenmiş karakterini canlandıran Reyhan Nur Çalıkoğlu ise; gerek ses tonu gerekse de bedensel performansıyla yakalamakta güçlük çektiği oyun ritminde geriye sadece güzelliğini bırakıyor. 'Takatsiz oyunculuk' da diyebileceğimiz, var olan bir özelliğe yaslanarak oyun çıkarma gayretsizliğinin bir karşılığı olarak var gibi bu performans. Oysa ne güzel, ne tekinsiz bir ağırlık kaldırabilecek bir rol bu söz ettiğimiz.
Turgay Doğan ve Reyhan Nur Çalıkoğlu, "Yüksek Derece"de.
Oyunla ilgili genel bir hissiyat da her şeyin bir doz aşağıdan aktarıldığı ve bu durumun da oyunun temposuna ve atmosferine yaraşmayan bir otokontrolü getirdiği. Kaosa çok açık ortamdaki sükûnet fazla geliyor. Kokain çekerek boyut değiştirmeye çalışan kafalar o değişimi çok iyi aktaramıyor. Yani biz hangi kafanın güzel hangisinin sıradan olduğunu çok da ayırt edemiyoruz. Fakat bütün bunlara rağmen sıkılmadan, pişman olmadan çıkıyorsunuz salondan. Çünkü sadece yapmaya çalıştıklarıyla bile çok daha iyisini yapabilecek bir ekip olduğuna inandırıyorlar sizi. Daha en başından metne, dekora, salonda yaratılan yüksek dereceli sıcaklığa, her biri keskin hatları olan karakter tasarımlarına dair çok etkili şeyler vadediyorlar. Bu noktada da izlenmeye, önemsenmeye değer bir ekip olduklarını hatırlatıyorlar. Şu sıralar sahneledikleri yeni sezon oyunu "Site" de aklınızda bulunsun.
"Yüksek Derece" 20 Aralık Perşembe Şermola Performans Sahnesi'nde.

Yunus Emre Terzioğlu, "Yüksek Derece"de.
Oyunun yazarı, yönetmeni ve oyuncusu da olan Turgay Doğan'ın üzerine düşen payın çoğunu başarıyla çıkardığı söylemek mümkün olacakken kısmen bu detayların da etkisiyle oyunun kendine yaptığı bir haksızlık durumu ortaya çıkıyor. Yönetmenin yaratmaya çalıştığı atmosfer ve metnin bir gelecek tahayyülü üzerinden işleyen gerçekle distopya arası çizgisi değerli. Fakat bunu destekleyen oyunculuklardan birkaç karakter dışında söz etmek mümkün olamıyor. Otel sahibi genç kadının pak ve dirençli hali, sıcaktan şikayetçi, bunalmış otel ahalisinin hissiyat vasatlığına neyseki otel sahibi yetişiyor. Emre Taştekin'in seyirciyle buluştuğu an oyunun içine girme şansı yakalanıyor. Bir Zebercet tekinsizliği barındıran halleri ve içe dönüklüğünü bedeniyle de forma koymuş pek başarılı oyunuyla çıkıyor karşımıza. Motelin hasarlı dünyasında düzen denen ayyaşlığı bozmadan yaşamaya, etraftakileri çemberinde yaşatmaya çalışan bir değişik insan olarak varoluyor. Kız kardeşinin arzu nesnesi olarak ortalıkta dolaşmasına karşıt, gözden uzaklaştırılmaya çalışılan, tahammül edilmesi güç bir portreye tanıklık ediyoruz. O portre pek güzel çizilirken diğer oyuncular oyuna ve birbirlerine eklemlenmekte güçlük çekiyor. Özellikle oteldeki sessiz ve narkotik kişiliği gerçekleştirmeye çalışan Yunus Emre Terzioğlu, oyun boyunca bir dahiliyet arzusuyla hareket edip çalışkan bir oyunculuk sergilemeye çabalarken aynı karşılığı bulamıyor diğer karakterlerden. Bu sebeple biraz mesafeli, eklemlenme sorunu barındıran bir ‘oyun birliği’ hissi doğuyor. Oyunun; güzellik, yırtma çabası, saflık, tekinsizlik, kısmen seksapalite kodu yüklenmiş karakterini canlandıran Reyhan Nur Çalıkoğlu ise; gerek ses tonu gerekse de bedensel performansıyla yakalamakta güçlük çektiği oyun ritminde geriye sadece güzelliğini bırakıyor. 'Takatsiz oyunculuk' da diyebileceğimiz, var olan bir özelliğe yaslanarak oyun çıkarma gayretsizliğinin bir karşılığı olarak var gibi bu performans. Oysa ne güzel, ne tekinsiz bir ağırlık kaldırabilecek bir rol bu söz ettiğimiz.

Oyunla ilgili genel bir hissiyat da her şeyin bir doz aşağıdan aktarıldığı ve bu durumun da oyunun temposuna ve atmosferine yaraşmayan bir otokontrolü getirdiği. Kaosa çok açık ortamdaki sükûnet fazla geliyor. Kokain çekerek boyut değiştirmeye çalışan kafalar o değişimi çok iyi aktaramıyor. Yani biz hangi kafanın güzel hangisinin sıradan olduğunu çok da ayırt edemiyoruz. Fakat bütün bunlara rağmen sıkılmadan, pişman olmadan çıkıyorsunuz salondan. Çünkü sadece yapmaya çalıştıklarıyla bile çok daha iyisini yapabilecek bir ekip olduğuna inandırıyorlar sizi. Daha en başından metne, dekora, salonda yaratılan yüksek dereceli sıcaklığa, her biri keskin hatları olan karakter tasarımlarına dair çok etkili şeyler vadediyorlar. Bu noktada da izlenmeye, önemsenmeye değer bir ekip olduklarını hatırlatıyorlar. Şu sıralar sahneledikleri yeni sezon oyunu "Site" de aklınızda bulunsun.
"Yüksek Derece" 20 Aralık Perşembe Şermola Performans Sahnesi'nde.
Etiketler: Emre Taştekin Fatma Onat gnlev Günışığı Zan Öykü Oktay Reyhan Nur Çalıkoğlu Şermola Performans Tolga Akman Turgay Doğan Uğur Küçükdağ Yunus Emre Terzioğlu Yüksek Derece
