Milliyet Sanat
Milliyet Sanat » Haberler » Diğer » “‘Kaftanlar”’ Yorozlu’nun hem bir döneminin hem sanatsal dilinin kıvraklığının göstergesi”

“‘Kaftanlar”’ Yorozlu’nun hem bir döneminin hem sanatsal dilinin kıvraklığının göstergesi”

“‘Kaftanlar”’ Yorozlu’nun hem bir döneminin hem sanatsal dilinin kıvraklığının göstergesi”15 Şubat 2024 - 05:02
Geçtiğimiz yıl kaybettiğimiz, Türk çağdaş sanatının usta ve önemli isimlerinden Şenol Yorozlu’nun “Kaftanlar” başlıklı anma sergisini, serginin katalog yazısını kaleme alan sanat yazarı, eleştirmen Nilgün Yüksel ile konuştuk.
19 Temmuz 2023’te kaybettiğimiz usta sanatçı Şenol Yorozlu’nun (1950- 2023) son kişisel sergisine ev sahipliği yapan Brieflyart, şimdi de sanatçı anısına düzenlenen “Kaftanlar” başlıklı sergiyi sanatseverlerle buluşturuyor. Sergi, sanatçının başyapıtları arasında gösterilen; belleklerde yer etmiş geleneksel bir imgeyle tüketim kültürünün egemenliğindeki güncel olguların yepyeni içeriğinin tartışmalı bir sentezinden yola çıkan çarpıcı “Kaftanlar” serisinin bir bölümünden oluşuyor.
 
“Kaftanlar” sergisi için hazırlanan katalog yazısını kaleme alan sanat yazarı, eleştirmen Nilgün Yüksel, seriyi “Yorozlu, Kaftanlar serisini ilk oluşturduğu yıllarda ‘Kaftan Kim?’ sorusundan yola çıkar. İzleyiciyi, nesnenin işaret ettiği özneyi ya da olası özneleri düşünmeye davet eder. Yorozlu, kaftanlarında güç ve değer imgesini tersine çevirir. Gücün, heybetin, değerin simgesi kaftanı kâğıtlara; dolayısıyla insanların gözünde kırılgan, hafif ve sıradan olana evriltir. Onun boyut olarak devasalığını küçültür. Değerini yeniden sorgular ve değişken olabileceğini hatırlatır. Fakat bunu yaparken kaftanı tarihe gömmez, tam aksine toplumsal bilinçdışında yaşayan imgenin canlılığını gösterirken salt iktidar kavramıyla özdeşleştirir,” sözleriyle anlatıyor. 
 
Geçtiğimiz yıl kaybettiğimiz, Türk çağdaş sanatının usta ve önemli isimlerinden Şenol Yorozlu’nun, 24 Şubat 2024 tarihine kadar Brieflyart’ta ziyaret edilebilecek “Kaftanlar” başlıklı anma sergisini, serginin katalog yazısını kaleme alan sanat yazarı, eleştirmen Nilgün Yüksel ile konuştuk. 
 
Öncelikle, Şenol Yorozlu’nun “Kaftanlar” başlıklı anma sergisi, Brieflyart Galeri’de izleyiciyle buluşuyor. Siz de kendisiyle uzun yıllardır birlikte çalıştınız. Bize sanatçıyı ve sergiyi biraz anlatabilir misiniz?
 
Bu soru aklıma zaman zaman kullandığımız sanat tarihinin çekmecelerini getirdi. Sanatçılar bazen onları zihnimizdeki çekmecelere yerleştirdiğimize ilişkin bize eleştiri getirirler. Tam da buradan yola çıkacağım. Yorozlu, üslupsal kaygısı olmayan, malzemesini eserlerinde iletmek istediği düşünceye göre belirleyen, her seferinde farklı göstergelerle karşımıza çıkan kısacası o çekmeceler sığmayan sanatçılardan. Onun hakkında hem benim hem meslektaşlarımın yazdığı yazılarda en çok öne çıkan tavrı muhalifliği. Hatta onun için yaşama muhalif bile diyebiliriz. Toplumsal çelişkiler, sanat dünyasının yaptırımları, düzensiz yapılanma, sözün kaybı her an her şey onun için sorun edineceği, kendi dilinden eleştireceği bir meseleye dönüşebilir. Bu yüzden onun çalışmaları yüksek perdeden konuşmadan, slogan atmadan, incelikle hatırlatan, yüzleştiren politik işlerdir. Böylesi bir dengeyi yakalaması, kendi zihinsel sürecine izleyiciyi dâhil etmesi benim için ilgi çekici olduğu kadar değerliydi. Çalışmalarını çoğu zaman bir sergi projesine yönelik yapmazdı. Sadece bir meselenin peşinden gitmeye başlar ve uzunca bir süre ön hazırlık yapardı. Bu hazırlık süreci notlar almak, gazete kupürleri toplamak, taşlar, kağıt parçaları, sigara paketleri biriktirmek gibi çok farklı eylem biçimleri olabilirdi. Bu uzun zaman dilimi aynı zamanda ele aldığı problemi zihinsel ve sanatsal olarak nasıl aktaracağına, hangi malzemeyi kullanacağına, boyayla yaptığı çalışmalarda boyayı nasıl dönüştüreceğine karar verdiği süreçti. “Kaftanlar” sergisi sanatçının vefatından sonra bir anma sergisi yapma fikriyle ortaya çıktı. “Kaftanlar”, Yorozlu’nun hem bir döneminin hem sanatsal dilinin kıvraklığının göstergesi. İzleyiciyi tek bir seri ile yeniden karşılaştırmak, serginin bütünlüğünü sağlarken anı, anma ve anımsatmayı da karşılayan çoklukla okuma yapmayı getirdi. 
 
 
"Kaftanlar" serisinin oluşum süreci ve bu seriyi oluştururken sanatçının ilham aldığı temalar neler oldu?
 
“Kaftanlar” serisi yukarıda sözünü ettiğim mantığın ürünüydü. Yorozlu’nun çıkış noktası bir kimlik, statü problemini sorgulamaktı. Bu sorgunun içine popüler kültür imajlarını, tarihsel, sanat tarihsel bağlantıları ve elbette ki kendi devinimini yerleştirdi. Belki buna ilham almaktan çok birikiminden ve zamanın getirilerinden süzdüğü bir eylemsellik demek daha doğrudur. 
 
 
Şenol Yorozlu'nun "Kaftanlar" serisi, geleneksel bir imge olan kaftanı çağdaş bir perspektifle nasıl ele alıyor?
 
Bu soruya form ve malzeme açısından cevap vereceğim. Yorozlu, kaftanın formunu bu gösterge olarak kullanıyor. Çünkü kaftan kültürümüzün önemli bir göstergesi olarak bizim zihnimizde ona atfettiklerimizle birlikte belirir. Kaftan kelimesinin zihnimizde yarattığı ilk imge bir sınıfa veya statüye ait olan pahalı, ağır kıyafettir. Yorozlu, geleneğin dilinden yararlanarak formu kâğıtlarla oluşturup ilk imgeyi yıkıyor. Bu, bir yapıbozum için oldukça tutarlı bir malzeme seçimi. Boyayla anlatmak geleneksel bir imgeye geleneksel bir malzemeyle karşılık vermek anlamına gelirdi ki bu da istediği etkiyi yaratmazdı sanırım. Öte yandan kullandığı kağıtlar rastlantısal seçimler de değil. Boyalı basından, Munch’ın “Çığlık” tablosunu gösteren bir baskıdan, bulmacalara, daktilo yazımlarına kadar birçok farklı göstergeyi de bir araya getiriyor. Böylece çağdaş sanatta görmeye aşina olduğumuz bir muğlaklık yaratıyor. Seriyi bütünsel okumamızın yanı sıra tek tek işlere odaklanmamızı sağlıyor. “Kaftan Kim?”, “Hangi Kaftan?” sorularını sordurtuyor. Kendi seçimlerini gösterirken izleyicinin seçimlerini de sorgulatıyor. Bu seride geleneksel imge yerinden sökülüyor, belirlenmiş sınırlarının dışına çıkarken bugüne dair gerçekliğimize göndermede bulunuyor. Her ne kadar bu çalışmaları ortaya koymasının üzerinden yirmi yıldan fazla zaman geçse de dün yapılmış gibi görünmelerinin ardında yatan da bu yaklaşım olsa gerek. 
 
 
Sanatçının eserlerindeki kaftanları boyut olarak devasa olmaktan ziyade küçültmesi, sizce izleyicide ne tür bir düşünsel etki yaratıyor?
 
Buna öncelikle beklenmedikle karşılaşma anı demeliyiz. Böylesi bir anın ilk etkisi hiçbir şey düşünememektir. Böylesi bir anda zihin önce koşullanmışlıklarını ve önyargılarını yıkmak zorundadır. Bu, elbette ki alılmayıcıdan alılmayıcıya değişen bir şey. Bir sanat yazarı olarak benim ilk anım gülümsemeye karşılık gelmişti. Yorozlu’nun ironisi devasa bir şekilde karşımda duruyordu. Bu açıdan baktığımda eserler zihinsel bir gelgit, düşünsel bir savruluş yaratıyor. Edindiğimiz birikimi, öğretileri gözden geçirmemiz için zorluyor. Çünkü burada ne bir bileğin yeteneği ispatı var ne de anıtsal bir yorum. Olabildiğince sade ve o sadeliği büyüten de düşünce. 
 
 
Yorozlu'nun kaftanlarını ‘kırılgan, hafif ve sıradan’ olarak tanımlıyorsunuz. Bu nitelikler, sanatçının eserlerinde hangi anlamları ifade ediyor?
 
Yorozlu bu serisinde geleneksel kaftan imgesiyle bir karşıtlık kuruyor. İktidar, güç, statü, sağlamlık göstergesini tersini çeviriyor. Güç ve statünün sağlamlık, sarsılmazlıkla özdeşleşen anlamını kırılganlık, hem statünün hem statüyü temsil eden kaftanın ağır görünümünü hafiflik, tüm bunlara atfettiğimiz olağanüstülüğü sıradanlıkla karşılıyor. Peki, bunu nasıl yapıyor? Önce kaftan formunu küçültüyor. Ağırlığı fark edilmeyen, kırılgan, kolayca yok olabilir diye düşündüğümüz ve yaşamımızda hep olmasına karşın, sıradan bir nesneye dönüşen, çok da dikkat etmediğimiz kâğıdı kullanıyor. Böylece imaja değil, onun ardındaki gerçeğe dikkat çekiyor. Çünkü soyut kavramlar olarak güç, ağırlık, anıtsallık büyüdükçe kırılganlaşır, hafifler, sıradanlaşır ya da zaten en baştan bu karşıtlığı içlerinde barındırırlar. 
 
 
Yorozlu'nun kaftanlarında güç ve değer simgelerini ele alışı, tarihi bir referans olarak mı görülmeli yoksa günümüz toplumsal dinamikleriyle nasıl bir ilişki kuruyor?
 
Bunu başlı başına tarihi bir referans olarak görmek bizi kısıtlı bir okumaya götürür. Yorozlu, tarihsel referansları zaten günümüz toplumsal dinamiklerini açık etmek için kullanan bir sanatçı. Yine bu sergi üzerinden ele alırsak kaftanın tarihin belli dönemlerinde kalmış olması, göstergenin toplumsal hafızadan silindiği anlamına gelmiyor. Bugün günlük yaşamdan, sosyal medyaya kadar mikro iktidarların her gün yeniden kuruluşuna, yerinden edilişine tanık oluyoruz. Kendi güç ve iktidar alanlarımızı yaratıyoruz ve bunun sonsuz bir şekilde dönüştüğüne tanık oluyoruz. Hiç bitmeyen bir sessiz sözleşmeler ağının içindeyiz. Sadece bunun göstergeleri değişti ama kaftanın temsili hala burada.
 
 
Yorozlu'nun kaftanlarını ele alırken, onun çağdaş sanat sahnesindeki yerini ve etkisini nasıl değerlendiriyorsunuz?
 
Yorozlu, pentür çözümlemesini sağlam kotarmış, boyanın ruhuna dokunan bir sanatçı. Geleneksel malzemeyle böylesine yoğrulmuş olması onun malzeme değişimini de güçlü kılıyor. Elbette ki sanat tarihi bilgisini de göz önünde bulundurmak gerek. Yeni dışavurumculardan Dada’ya, soyut dışavurumculardan güncel sanatsal pratiklere kadar birçok olguyu takip eden, irdeleyen ve gerektiğinde kendi yapıtı üzerinde dönüştüren bir sanatçı Yorozlu. Öte yandan bu topraklardaki üretimi de gören, kendi yapıtını mizahla birleştirebilen bir dil yakaladı. Kendisiyle 2019’da yaptığımız bir söyleşide şöyle bir cümle kurmuştu, “Ben çağdaş sanatçıyım. Zamanımın ve günümün bilincindeyim”. Bu dünyada geçirdiği tüm o zamana ve üretimlerine bakıldığında Yorozlu’nun yolculuğu bir ders niteliğinde. Bizim için üretimleri ifadenin gücünü anlatmak için hem sanat tarihsel hem güncel üretim bağlamında hep bir referans olacak.