'İyi ki şair olmuşum'
Şiirde 60. yılını dolduran Hilmi Yavuz, Yasemin Bay'la görüştü: "Benimle ve edebiyatımla ilgilenen, ona belirli bir değer atfeden, önemseyen insanlar var. Yaptığım işin heba olmadığını düşünüyorum"YASEMİN BAY
Türk edebiyatının mihenk taşlarından biri olan Hilmi Yavuz, şairliğinin 60. yılında... Şiirden denemeye, anlatı yazılarından makalelere kadar geniş bir yelpazede sürdürdüğü edebiyatına bugüne değin yaklaşık 60 eser sığdıran Hilmi Yavuz ile konuştuk...
İlk şiirinizin yayımlanmasının üzerinden 60 yıl geçti. İlk şiirinizin yayımlandığı ana dair neler söyleyebilirsiniz?
İlk şiirim 15 Aralık 1952'de Kabataş Lisesi öğrencilerinin yayımlandığı Dönüm dergisinde çıktı. "Sabahların Türküsü" adlı bir şiir. Şiirin yayımlandığı derginin elime geçtiği anı çok iyi hatırladığımı söyleyemem. Ama şiiri Behçet Necatigil hocaya verdiğim anı çok iyi hatırlıyorum. Dergiyi biz onun yönetiminde çıkarıyorduk.
Şimdi baktığınızda nasıl buluyorsunuz o şiiri?
Son derece naif ve çocuksu buluyorum. Çocuksu bulmam da çok anlaşılır bir şey. Çünkü o zaman 16 yaşındaydım. Belirli etkileri de üzerinde taşıyan bir şiirdi. Ağırlıklı olarak Fazıl Hüsnü Dağlarca’nın, biraz da belki Bedri Rahmi Eyüboğlu’nun etkisi vardı. Şiiri Behçet Necatigil hocaya vermek konusunda bir hayli tereddüt ettim. Sonunda tereddütlerimi yendim ve şiirimi verdim. Bir dersten sonra da çekine çekine "Hocam yayımlanacak mı?" diye sordum; "Yayımlayacağız," dedi. Sonra "Nasıl buldunuz?" dedim "Devam et," dedi. Devam et demesi benim için zaten yeterince övünç vesilesiydi.
İlk şiir kitabınızı ise 33 yaşında yayımladınız. Neden o kadar yıl beklediniz?
Öykücü Feyyaz Kayacan ile kitabımın yayımlanmasını konuşuyorduk. Feyyaz "Akrabalarımdan biri öldü, bana sanıyorum iyi bir miras kalacak. Eğer gerçekleşirse senin kitabını ben finanse ederim," dedi. Sonunda miras gerçekleşti ve Feyyaz sözünü tuttu. Onun verdiği 1.500 lira ile ilk kitabım basıldı.
Bizden yaşça büyük bazı şairlerin kitap konusunda talihsiz tecrübeleri olmuştur. Bunlardan biri Edip Cansever'dir. 1947 yılında, yani 20 yaşındayken bir şiir kitabı yayımladı: "İkindi Üstü". O kitabı Edip Cansever daha sonra utançla andı, nasıl oldu da yayımladım diye. Bütün bunlar beni çok düşündürmüştür. O yüzden ilk kitabımı yayımlamakta çok fazla aceleci olmadım. İlk kitabım “Bakış Kuşu”nu oluşturacak şiirlerin beni daha sonra utandırmayacağını düşünerek yayımlamaya karar verdim.
60 yıla baktığınızda nasıl bir tablo görüyorsunuz?
Aslında şair kendi yaşamında yaptıklarının eskilerin deyişiyle mürvetini görmüş olmalı. Eskiler 'marifet iltifata tabiidir', 'müşterisiz meta zaidir' derler. Düşünebiliyor musunuz kimse sizin edebiyatınızla ilgilenmiyor... Böyle bir durum söz konusu değil Allah'a şükürler olsun. Benimle ve edebiyatımla ilgilenen, ona belirli bir değer atfeden, önemseyen insanlar var. Bu tabii beni çok mutlu ediyor. Yaptığım işin heba olmadığını düşünüyorum. O yüzden kendimi bahtiyar hissediyorum gerçekten. İyi ki de şair olmuşum diye düşünüyorum.
Siz aynı zamanda da neredeyse 40 yıldır hocasınız. Hocalık size neler kattı?
Hoca olarak 40 yılımı verdim ve o insanların üzerinde emeğim var. Bu emeğin tanınması şiirim üstüne yapılan övgüler kadar hatta belki daha fazla beni mutlu ediyor. Çünkü gerçekten hocalığı çok seviyorum. "Ben iki şeyi çok iyi yapıyorum. Bir kere çok iyi bir şairim ve çok iyi bir hocayım," demiştim. Bunu dinleyenlerden biri "Hocam bunu siz söylemeyin, biraz tevazu sahibi olun," deyince ben de demiştim ki "O kadar çok şeyi kötü yapıyorum ki Allah rızası için bırakın şu iki şeyi çok iyi yaptığımı söyleyeyim."
60 yıl nasıl geçti?
Ben hukuk fakültesi 2. sınıfından itibaren çalışmaya başladım. Yani pek kolay geçmedi hayatım, hep çalıştım. Ve Allah'a şükür kimseye muhtaç olmadım. Her işimi iyi yapmaya çalıştım; ister gazetecilik, ister hocalık olsun. Bunlar benim para kazandığım meslekler. Şiirden para kazanmıyoruz tabii.
Günümüzde Türk şiirine baktığınızda ne görüyorsunuz?
Bildiğim yabancı dillerde yayımlanan çağdaş şairlerin yazdıklarına bakıyorum ve diyorum ki bizde yazılan 3. sınıf diyebileceğimiz bir şairin bile eline su dökemeyecek şiirler yazılıyor Avrupa'da. Türkiye'de şiir öldü deniliyor ama Avrupa'da şiir öldü artık aslında. Bizde büyük bir geleneği var şiirin. Ve bu geleneğin içinden hem gelenekseli hem de modern olanı yakalayanların, gerçek anlamda Türk şiirini temsil ettiğini düşünüyorum. Gerçekten böyle şairler var bugün, Vural Bahadır Bayrıl, Osman Hakan A, Ali Günvar, Aydın Afacan, Can Bahadır Yüce, Ercan Yılmaz...
Türk edebiyatının mihenk taşlarından biri olan Hilmi Yavuz, şairliğinin 60. yılında... Şiirden denemeye, anlatı yazılarından makalelere kadar geniş bir yelpazede sürdürdüğü edebiyatına bugüne değin yaklaşık 60 eser sığdıran Hilmi Yavuz ile konuştuk...
İlk şiirinizin yayımlanmasının üzerinden 60 yıl geçti. İlk şiirinizin yayımlandığı ana dair neler söyleyebilirsiniz?
İlk şiirim 15 Aralık 1952'de Kabataş Lisesi öğrencilerinin yayımlandığı Dönüm dergisinde çıktı. "Sabahların Türküsü" adlı bir şiir. Şiirin yayımlandığı derginin elime geçtiği anı çok iyi hatırladığımı söyleyemem. Ama şiiri Behçet Necatigil hocaya verdiğim anı çok iyi hatırlıyorum. Dergiyi biz onun yönetiminde çıkarıyorduk.
Şimdi baktığınızda nasıl buluyorsunuz o şiiri?
Son derece naif ve çocuksu buluyorum. Çocuksu bulmam da çok anlaşılır bir şey. Çünkü o zaman 16 yaşındaydım. Belirli etkileri de üzerinde taşıyan bir şiirdi. Ağırlıklı olarak Fazıl Hüsnü Dağlarca’nın, biraz da belki Bedri Rahmi Eyüboğlu’nun etkisi vardı. Şiiri Behçet Necatigil hocaya vermek konusunda bir hayli tereddüt ettim. Sonunda tereddütlerimi yendim ve şiirimi verdim. Bir dersten sonra da çekine çekine "Hocam yayımlanacak mı?" diye sordum; "Yayımlayacağız," dedi. Sonra "Nasıl buldunuz?" dedim "Devam et," dedi. Devam et demesi benim için zaten yeterince övünç vesilesiydi.
İlk şiir kitabınızı ise 33 yaşında yayımladınız. Neden o kadar yıl beklediniz?
Öykücü Feyyaz Kayacan ile kitabımın yayımlanmasını konuşuyorduk. Feyyaz "Akrabalarımdan biri öldü, bana sanıyorum iyi bir miras kalacak. Eğer gerçekleşirse senin kitabını ben finanse ederim," dedi. Sonunda miras gerçekleşti ve Feyyaz sözünü tuttu. Onun verdiği 1.500 lira ile ilk kitabım basıldı.
Bizden yaşça büyük bazı şairlerin kitap konusunda talihsiz tecrübeleri olmuştur. Bunlardan biri Edip Cansever'dir. 1947 yılında, yani 20 yaşındayken bir şiir kitabı yayımladı: "İkindi Üstü". O kitabı Edip Cansever daha sonra utançla andı, nasıl oldu da yayımladım diye. Bütün bunlar beni çok düşündürmüştür. O yüzden ilk kitabımı yayımlamakta çok fazla aceleci olmadım. İlk kitabım “Bakış Kuşu”nu oluşturacak şiirlerin beni daha sonra utandırmayacağını düşünerek yayımlamaya karar verdim.
60 yıla baktığınızda nasıl bir tablo görüyorsunuz?
Aslında şair kendi yaşamında yaptıklarının eskilerin deyişiyle mürvetini görmüş olmalı. Eskiler 'marifet iltifata tabiidir', 'müşterisiz meta zaidir' derler. Düşünebiliyor musunuz kimse sizin edebiyatınızla ilgilenmiyor... Böyle bir durum söz konusu değil Allah'a şükürler olsun. Benimle ve edebiyatımla ilgilenen, ona belirli bir değer atfeden, önemseyen insanlar var. Bu tabii beni çok mutlu ediyor. Yaptığım işin heba olmadığını düşünüyorum. O yüzden kendimi bahtiyar hissediyorum gerçekten. İyi ki de şair olmuşum diye düşünüyorum.
Siz aynı zamanda da neredeyse 40 yıldır hocasınız. Hocalık size neler kattı?
Hoca olarak 40 yılımı verdim ve o insanların üzerinde emeğim var. Bu emeğin tanınması şiirim üstüne yapılan övgüler kadar hatta belki daha fazla beni mutlu ediyor. Çünkü gerçekten hocalığı çok seviyorum. "Ben iki şeyi çok iyi yapıyorum. Bir kere çok iyi bir şairim ve çok iyi bir hocayım," demiştim. Bunu dinleyenlerden biri "Hocam bunu siz söylemeyin, biraz tevazu sahibi olun," deyince ben de demiştim ki "O kadar çok şeyi kötü yapıyorum ki Allah rızası için bırakın şu iki şeyi çok iyi yaptığımı söyleyeyim."
60 yıl nasıl geçti?
Ben hukuk fakültesi 2. sınıfından itibaren çalışmaya başladım. Yani pek kolay geçmedi hayatım, hep çalıştım. Ve Allah'a şükür kimseye muhtaç olmadım. Her işimi iyi yapmaya çalıştım; ister gazetecilik, ister hocalık olsun. Bunlar benim para kazandığım meslekler. Şiirden para kazanmıyoruz tabii.
Günümüzde Türk şiirine baktığınızda ne görüyorsunuz?
Bildiğim yabancı dillerde yayımlanan çağdaş şairlerin yazdıklarına bakıyorum ve diyorum ki bizde yazılan 3. sınıf diyebileceğimiz bir şairin bile eline su dökemeyecek şiirler yazılıyor Avrupa'da. Türkiye'de şiir öldü deniliyor ama Avrupa'da şiir öldü artık aslında. Bizde büyük bir geleneği var şiirin. Ve bu geleneğin içinden hem gelenekseli hem de modern olanı yakalayanların, gerçek anlamda Türk şiirini temsil ettiğini düşünüyorum. Gerçekten böyle şairler var bugün, Vural Bahadır Bayrıl, Osman Hakan A, Ali Günvar, Aydın Afacan, Can Bahadır Yüce, Ercan Yılmaz...
