Milliyet Sanat
Milliyet Sanat » Haberler » Sanat Terimi » Fransız Yeni Dalgası

Fransız Yeni Dalgası

Fransız Yeni Dalgası01 Ekim 2012 - 07:10
Jules ve Jim, yön. François Truffaut (1962)


Fransız Yeni Dalgası (Fransızca La Nouvelle Vague) : 1950’li ve 60’lı yıllarda, Fransız sinema eleştirmenlerinin bir grup Fransız yönetmenin oluşturduğu akıma verdiği isim. Hiçbir zaman (örneğin 1990’lar İskandinav sinemasının Dogma akımı gibi) örgütlü bir çalışma yapılmamasına rağmen, yönetmenlerin yaklaşık olarak aynı zamanda klasik sinema biçimlerini reddetmesi ve yeni hikaye anlatım tarzları yaratmalari, bu bireysel çalışmaların bir akım adı altında anılmasına neden oldu.

İtalyan Yeni Gerçekçi sineması (Neorealismo), Yeni Dalga’yı en çok etkilemiş sinema tarzı olarak gösterilebilir. Türkiye’de en iyi bilinen örneği Vittorio da Sica’nın 1948 tarihli "Bisiklet Hırsızları" (Ladri di biciclette) olan Yeni Gerçekçilik, 2. Dünya Savaşı sonrası İtalya’da, hatta Avrupa’nın tamamında yaşanan yoksulluk ve yıkılmışlık hissini, amatör oyuncular ve günlük hayattan enstantaneler ile yansıtıyordu.






















Bisiklet Hırsızları, yön. Vittorio da Sica (1948)


Yeni Dalga’nın da toplumsal meselelere değinmek gibi bir derdi vardı, zira yönetmenlerin neredeyse hepsi 1960’ların toplumsal hareketlerinde yer almışlardı (örneğin Jean-Luc Godard tutkulu bir Marksist’ti). Ancak akımda yer alan yönetmenler, mevcut düzende kendilerine rahatsız eden durumlarla mücadele etme güdüsünü, sinema sanatının biçimine karşı kullandılar ve klasik çekim ve anlatım tekniklerini reddederek, bu sanatta bir devrim yarattılar. Bu bir tür davranışsal terapi olarak düşünülebilir: anlatım tekniğini değiştirmek, anlatılan içeriğin de kendiliğinden farklı bir hale bürünmesini sağladı.

Akımın fikir babası olarak bir tek isim göstermemiz gerekirse, "Cahiers du Cinéma" (Sinema Defterleri) diyebiliriz. André Bazin’in 1951’de yayınlamaya başladığı aylık dergi, Yeni Dalga’nın neredeyse bütün yönetmenlerine ev sahipliği yaparak, manifestolarını paylaşabilecekleri bir alan sağladı.

François Truffaut’nun 1954 yılında, 22 yaşında yazdığı ve sinemada senaryo ya da oyuncular değil, yönetmenin ön plana çıkması, filmin yönetmenin filmi olması gerekliliğinin altını çizdiği ve geleneksel sinema anlayışına saldırdığı “Fransız Sineması’nda Belirli Bir Eğilim” (Une certaine tendance du cinéma français), dergide yayınlandığı anda Fransız sinema camiasında tartışma başlattı. Bu tarihten beş yıl sonra da ilk filmi "400 Darbe"’yi (Les quatre cents coups) çekti.








Antoine Doinel (Jean-Pierre Léaud) sınıfta. 400 Darbe, yön. François Truffaut (1959)


Sinema tarihinin klasiklerinden olan 400 Darbe’yi, ünlü son sahnesiyle değil, büyük bir doğallıkla çekilmiş kukla tiyatrosu sahnesiyle tanıtmak istiyoruz.

400 Darbe, Kukla Tiyatrosu Sahnesi


Bir sonraki sene, Jean-Luc Godard, Yeni Dalga akımının bir başka sembol filmini çekti: "Serseri Âşıklar" (À bout de souffle, 1960). Godard’ın bir belgesel olarak modellediği ve tamamiyle el kamerasıyla, neredeyse hiç yapay ışık kullanmadan çektiği, replikleri çekim anında yazarak oyunculara sunduğu film, kendini Humphrey Bogart’a benzetmeye çalışan ve ufak tefek suçlar işleyerek yaşamını sürdüren Michel (Jean-Paul Belmondo) ile kız arkadaşı Patricia’nın (Jean Seberg) hikayesini anlatıyordu. Filmin kurgusunun doğrusal olmayan kurgusu, yarattığı etkiyle Yeni Dalga’nın ününü sağlamlaştırmasını sağladı.




















Michel (Jean-Paul Belmondo) ve Patricia (Jean Seberg). Serseri Âşıklar, yön. Jean-Luc Godard (1960)


Serseri Aşıklar, fragman


Taşınabilir ekipmanlar kullanan ve set kurmaya neredeyse hiç zaman harcamayan Yeni Dalga yönetmenleri, belgesel tarzında film çekimini benimsediler. Kurguda belirgin bir devamlılık yoktu; normalden çok daha fazla uzun plan çekiliyordu. Nesnel ve öznel gerçeklikler birbirine karışıyordu ve filmlerin sonunun bir yere bağlanmaması akımın adeta anafikriydi.