Milliyet Sanat »Yazarlar » Filiz Aygündüz | Bir kitabın 30 yıllık arka planı
Bir kitabın 30 yıllık arka planı
23 Ekim 2022 - 12:10.
Yıl 1995. Yaş 24. Bugünkü Milliyet binasının dördüncü katındaki dergi grubunda, Duygu Asena’nın ekibinde çalışıyordum. Kim ve Negatif dergilerini hazırlıyorduk. İlki bir kadın dergisi, ikincisi kültür sanat. Her ikisine de yazıyordum. Genel yayın yönetmeni yardımcısı Serpil Gülgün kitap tanıtımlarını bana verdiğinde sevinçten havalara uçtum. Öyle arka kapak yazılarından devşirme tanıtımlar değildi yazdıklarım. Serpil’in öğrettiği gibi kitapları uzun uzun inceliyor, sayfaları arasında dolaşıyor, kısalı uzunlu okumalar yapıyordum. Bir masa dolusu kitap ve ortasında ben, ne kadar mutlu olduğumu anlatamam. Dergileri iki farklı ekip çıkarıyorduk ama herkes diğer yayına da yazılar veriyordu. Hiç farkında değildim ama müthiş bir gazetecilik deneyimiydi bu. Bir yandan Duygu Asena’nın katkılarıyla kadın olma bilincimiz gelişiyor diğer yanda sanat gazeteciliğini öğreniyorduk. Küçük dünyamın sınırları her gün biraz daha genişliyordu.
Her iki ekipte de deneyimli gazeteciler vardı. İçimizde en küçüğümüz ise Ayşegül’dü. Henüz 20 yaşındaydı. İstanbul Üniversitesi İtalyan Dili ve Edebiyatı öğrencisi. İki örgülü saçları omuzlarından dökülüyordu. Meg Ryan’a çok benziyordu. Ele avuca sığmayan genç bir kız. Çok komik, çok akıllı, çok bilgili. Sanatsever bir aileye doğmuş, ilkokula gitmeden müzelere gitmeye başlamış. Yaşının epey üstündeydi. O da her iki dergi için haberler, söyleşiler yapıyorsa da asıl ilgi alanı çağdaş sanattı. O sıralarda İstanbul Bienali’nin dördüncüsü düzenleniyordu ama bienal, küratör gibi kavramlara henüz çok yabancıydık. Ayşegül yüksek sesle bienal diyordu, küratör diyordu. Bienalin kavramsal çerçevesi “Paradoksal Bir Dünyada Sanatın Görünümü” diyordu. Küratör Rene Block diyordu. Bienalde gördüklerini anlatıyordu nefes nefese. Bir çağdaş sanat heyecanı sarıyordu ekipleri. Bunu 20 yaşında bir genç kız yapıyordu.
Literatüre büyük bir katkı
Duygu Hanım’ın dergileri kapatılınca her birimiz bir yerlere dağıldık. Ayşegül, Milliyet’te çalışmaya başladı. Ben Milliyet Sanat’ta. Çok iyi bir gazeteciydi Ayşegül, yaptığı her haber konuşulurdu. Köşe yazılarının takipçileri çoktu. 2000’den sonra serbest gazeteci olarak çalışmaya başladı. Master tezini “Türk Resminde Modernizme Rağmen Modern” konusunda yazdı. AICA Uluslararası Sanat Eleştirmenliği Derneği Türkiye şubesinin başkanlığını yaptı. Kültür sanat medya platformu sanatatak.com’u kurdu. Bütün bu süreçte arkadaşlığımız devam etti. Türlü sınamalardan geçip büyüdü, olgunlaştı. 20 yaşındaki o genç kızın, Türkiye’nin en saygın sanat yazarlarından birine dönüşmesine, genel yayın yönetmeni olduğu sanatatak.com ile nitelikli sanat yayını konusunda kazandığı başarıya, Türkiye sanat ortamına sağladığı katkıya yakından tanıklık ettim. Eminim 2006’da kaybettiğimiz Duygu Hanım da gurur duyarak izledi onu, öteki dünyanın feminist bir diyarından.
Ayşegül Sönmez’in hikâyesi bu. Geçtiğimiz günlerde Everest Yayınları’ndan “Çağdaş Sanat Var mı?” isimli deneme kitabı çıkan. Sanat dünyasında hemen herkesin dilinde olan, takdirle karşılanan kitabı. Ayşegül’ün deyişiyle ‘kitabın fikir annesi’ benim. Pandeminin ilk günlerinde, “Çağdaş sanata senin kadar hâkim çok az insan var, senin gibi yazabilecek kimse yok. Bu konuda bir kitap yazmalısın” dedim. Başlangıçta Çağdaş Sanat 101 formatında düşündüğümüz proje, 30 soruluk zihin açıcı bir çağdaş sanat başucu kitabına dönüştü. “Çağdaş sanat öğretilebilir mi? Bunu ben bile yapamaz mıyım? Çağdaş sanatı ne süpürür? Müzen varsa derdin mi var? Çağdaş sanat politik midir? Çağdaş sanat laik midir?“ gibi sorularla ilerleyen bu şahane kitap, çağdaş sanatı öğrenmek isteyenlere bir ‘başlangıç’ sunmanın yanı sıra, konuya hâkim olanların bilgilerini derinleştirecekleri bir ‘ileri seviye’ fırsatı aynı zamanda. Dili, üslubu berrak sular gibi. Ayşegül’ün eşsiz neşesi kitaba da sızıyor. Sözünü ettiğim sorulara cevap vermekle kalmıyor, bu cevapların içinde anlattıklarıyla yeni öğrenmelere de kapı açıyor. Çağdaş sanat literatürüne büyük bir katkı. Sadece Türkiye için değil, dünya için de… Yakın bir zamanda onun dünya dillerindeki çevirileriyle karşılaşacağımızdan eminim.
“Zihnimi kurcalayan yeni fikirlere yelken açmam için her daim kuvvetli rüzgârını benden hiç esirgemeyen annem Ayşe’ye” ithafıyla çıktı kitap. Asıl fikir annesi Ayşe Teyze aslında. 20 yaşındaki o genç kızın başarılarının arkasındaki isim. Cesaret ve zarafet birlikteliğinin simgesi Ayşe Teyze.
Klasik bir tanıtım yazısı yazmak gelmedi içimden. Kısa sürede büyük ses getiren bir kitabın 30 yıllık arka planını anlatmak istedim. Özetle diyeceğim şu ki; sanata yakın duran her kütüphanenin olmazsa olmaz kitaplarından biri “Çağdaş Sanat Var mı?” Okumanızı çok isterim.
İyi pazarlar.