Milliyet Sanat
Milliyet Sanat »Yazarlar » Filiz Aygündüz | Böyle bir aşk, aşk mıdır?
03 Mart 2013 - 07:03
Aksaray yangınının asıl nedeni kesin olarak bilinmiyor. Güngör Dilmen, "Olsa olsa aşktır böylesine bir yangının sebebi" demiş ve 1988'de "Aşkımız Aksaray'ın En Büyük Yangını"nı yazmış
İstanbul'un büyük yangınlarından biri var ki bütün bir gün devam etmiş. Tam 300 ev, toplamda fırını, camisi, okulu, hamamıyla 5 bin 500 bina kül olmuş: 1911 Aksaray yangını. Pertevniyal Lisesi tamamen yanmış; yangından sonra Sinekli Bakkal Sokak'taki bir konakta eğitimine devam etmek zorunda kalmış. II. Bayezid döneminde inşa edilen, Aksaray'ın sahil tarafındaki Langa bostanlarında bulunan Bostancıbaşı Abdullah Ağa Camii de zarar gören yapılardan biri. Bir diğeri Erkan-ı Harbiye binası olan "Batı üslubunda muhteşem bir saray" olarak tanımlanan Ali Paşa Konağı. Duvarları uzun süre durmuş ama restore edilememiş. Onun gibi çoğu binanın yerine yenileri yaptırılamamış; uzun yıllar İstanbul'un derisinde bir yanık izi gibi kalmış tüm bu binalar.

Yangının niye çıktığına ilişkin çeşitli rivayetler var ama, asıl nedeni kesin olarak bilinmiyor. Türk tiyatrosunun duayen kalemlerinden, geçen yıl kaybettiğimiz Güngör Dilmen, "Olsa olsa aşktır böylesine bir yangının sebebi" demiş ve 1988'de "Aşkımız Aksaray'ın En Büyük Yangını"nı yazmış. Oyun iki yıl sonra İsmet Küntay Ödülü'nü almış.
İşte bu oyun İstanbul Devlet Tiyatroları'nda, Dilmen'in anısına bir kez daha sahneleniyor. Bu defa içinde müzikal bir tat da var.

Aksaray semtinde Bican Efendi Sokak'ta geçiyor oyun. Cumbalı evleri, yoğurtçusu, sütçüsü, çeşmede su dolduran, kapı önlerinde örgü örüp sohbet eden kadınları, tulumbacıları, çember çeviren çocukları, bohçacısı, falcısıyla bir eski İstanbul mahallesi burası. Mahalle öylesine bir sahicilikle çizilmiş ki sahne üzerinde, nane şekerciye seslenip şeker istemek işten değil.

İlk perdenin başlarında, mahalledeki konağa, gözden düşerek saraydan 'çırağ' edilmiş Mahitap Hatun yerleşiyor. Mahalle sakinlerinden, yarı aydın Firuz Bey, oğlu gibi sevdiği, kendi gençliğini gördüğü keman sanatçısı Artin'i Mahitap Hatun'a yakıştırıyor. "Yüreğinde tek kıvılcım çakmayan" Artin'e uzun aşk mektupları yazdırıyor. Tabir-i caizse, elindeki tüm imkanları kullanarak, aralarını yapıyor. Dökme suyla değirmen döner mi? Eh, bir süre dönüyor; zira çiftin birbirlerinden beklentileri de var. Evlilik için sünnet olmayı göze alan Artin'in, Mahitap'ın yardımıyla saray müzisyenliğine getirilmesi gibi... Başlangıçta her şey yolundayken, zaman içinde evlilikte çatırdamalar başlıyor. Mahitap'ın aşkı alevlenirken, artık adı Nurettin olan Artin'inki giderek sönüyor. Saraydan gelen mektuptan istenen sonuç çıkmayıp, Mahitap'ın mücevherlerden mürekkep çeyizi de eriyince, değirmene su yetişmez oluyor. Tulumbacıların bu evliliğe duydukları tepki, Artin'in hayatına sarışın bir kadının girdiği söylentisi, kıskançlığı derken bir gün geliyor "Üşürüm ben aşksız" diyor Mahitap. Artin'le birlikte üstüne kilitlediği evin anahtarını camdan atıp ahşap konağı ateşe veriyor.

Faik Ertener’ yönetmenliğinde tam 35 kişilik bir kadro sahnede. İki saatin nasıl geçtiğini anlamıyor insan. Oyunun en önemli meselesi, izleyicinin salondan çıkarken birbirine sorduğu soruda saklı: "İyi de aşk bunun neresinde?"

Bu durumda “Aşkımız Aksaray’ın En Büyük Yangını”na, ‘aşk yeterince işlenmemiş’ gibi bir eleştiri getirmek mümkün. Hatta bir semti yerle yeksan eden aşk, aşk mıdır diye düşünmek de… Bu tip davranışları onaylamak onaylamamak başka bir şey, isim koymak başka... Hem isim koyarken hangi ölçü esas alınacak? Kimin kimi ne kadar sevdiği tartılabilir mi? Kimbilir belki bu soruları da sormamızı istemişti Güngör Dilmen. Anısına saygıyla…