Milliyet Sanat
Milliyet Sanat » Haberler » Diğer » 50 yıllık bir kültür sanat okulu

50 yıllık bir kültür sanat okulu

50 yıllık bir kültür sanat okulu01 Ekim 2022 - 10:10
Yayın hayatında yarım asrı geride bırakan Milliyet Sanat dergisinin arşivi bize ne anlatıyor olabilir? Öyle görünüyor ki bu yayın, 50 yıldır sanatın hafızasını tutmanın yanında, Türkiye’nin geçirdiği kültürel, sosyal ve siyasal dönüşümleri halka özgürce yansıtan ‘popüler’ bir ayna olma vazifesini hiçbir zaman unutmadı.
Kurucusu, Milliyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Abdi İpekçi’nin vizyonuyla, ilk sayısı 29 Eylül 1972’de Milli yet gazetesinin haftalık ücretsiz eki olarak basılan Milliyet Sanat dergisinin yarım asırlık tarihi hakkında bir çağrışım (daha) yapma fırsatı bu kez bana düştü. 
 
Madem bu devasa tarihe dosdoğru tanıklığın altına imza atmam için, zaten hoca bildiğim nice kalem sağ olsun bana el verdi; sırf bu vazifenin onurundan aldığım güçle, ben de sizlerle en baştan şunu paylaşayım: 
 
En klişe ifadesiyle, ‘elinizdeki bu dergi’, Türkiye ve dünyada görünen görünmeyen pek çok değişime dair akisleri, halka olanca ifade ve yaratıcılık özgürlüğüyle mümkün mertebe ilk elden, kaynağından, nasyonal değil ama enternasyonal bir tavırla eriştirme kaygısını içinde barındırdı ve verdiği demokrasi kültürü mücadelesinin aslında en bariz sanat eseri olduğu hissiyatını okurlarına sürekli hissetirdi.
 
Buna engel olanı kayırmadan eleştirdi. Bu dergi en başta okurları ve yazı işleri arasındaki kesintisiz ilişki gelmek üzere, usta-çırak ve yerel-sınır ötesi ilişkisine hürmeten yayımlanan, bugün gökte hayranlıkla izlediklerimizi dün teker teker yerden göğe hak vererek sayfalarına anbean taşıyan, ısrarlı bir aktarıcı oldu.
 
 
‘68 ruhunun genç ve devrimci nefesini üflediği bu dergi, o kendine sadık çok sesliliği sayesinde adına yaşam denen trajik, komik, korkunç ve dramatik eseri; her seferinde yeniden, bam başka çeviriler, suretler ve izlenimlerle, dize ve denemelerle, çizgi ve fotoğraflarla hep tabir etti; her sayısıyla, bunun paylaşım mücadelesini verdi. Derginin katılımcıları da halka bu dergi üzerinden eriştirdikleri kültür ve sanat üretimlerini, akademik ‘kehanet’ vari münazara dilimlerini, geleceği bir geleneğe vakfedercesine sabırla bağışladı, iletti. Kültürdü zaten yaptıkları. Ekmek, zaten bölüşmekti.
 
Yoksa Vatan gazetesinin Sanat Yaprağı tecrübesini Milli yet’e zerk eden kültür ve sanat duayeni, fotoğrafçı ve iş adamı, İstanbul Kültür Sanat Vakfı’nın yılmaz emektarı Şakir Eczacıbaşı’nın (1929-2010) danışmanlığı ile başlayan bu süreçte, dergi daha ilk sayıdan okurlarına zaten bunun sözünü vermez, ‘sinema, tiyatro, müzik, resim, heykel, mimarlık, karikatür, fotoğraf, grafik sanatlar ve diğerlerine’ de yer vermeye çalışacağını ta en başında müjdelemezdi.
 
69. sayıda bağımsızlığını ilan etti
 
Yoksa, daha 69’uncu sayısından itibaren gazeteden bağımsızlığını -yine basın ve demokrasi şehidi merhum İpekçi’nin vizyonuyla- elde edip uzunca bir dönem 15 günde bir aralıkla okurunu kucaklamayı sürdüren bu yayın daha ilk senesinde ’Yılın Sanatçısı’nı merak edip, bunu da gazetede yaptığı bol izmaritli, kravatlı, kemik gözlüklü ve favorili bir toplantıyla öğrenmez; işbu toplantının jürisi için de ressam Prof. Nurullah Berk, heykeltıraş Prof. Şadi Çalık, aktör ve yönetmen Engin Cezzar, 
yazar ve sinematek yönetmeni Onat Kutlar, eleştirmen ve yayınevi sahibi Fethi Naci ile Milliyet Sanat adına Oğuz Akkan, Akal Atilla ve Zeynep Oral’ı, ibretlik bir buket zenginliğiyle bir araya getirmezdi.
 
 
Yine bu dergi, bu disiplinlerarası dostlar meclisinin aldığı müşterek kararda, daha ilk 
senesinden görüşlerine başvurduğu heykeltıraş Prof. Zühtü Müridoğlu, şair-yazar Melih Cevdet Anday, şair Attilâ İlhan, yazar Samim Kocagöz, aktör ve yönetmen Müşfik Kenter, Genco Erkal, Ali Poyrazoğlu ile yönetmen Lütfi Ö. Akad, seramikçi Füreya Koral, sinema yazarı Nijat Özön, şair Necati Cumalı, tiyatrocu Haldun Dormen ve araştırmacı Metin And’ın payını eksik ederdi. Bundan olsa gerek ki, ’Yılın Sanatçısı’ olarak o dönemde “Umut” filmiyle Avrupa sinemalarını fetheden Yılmaz Güney seçildi.
 
Keza bu isimler ve nicesi ki hiç de tesadüfe yer bırakmayacak biçimde çağdaş Türkiye kültür-sanat hafızasının yapıtaşları olarak okurları, dinleyicileri ve izleyicileriyle on yıllar boyunca bu derginin sayfalarında buluşma fırsatını buldu.
 
Yine yeri geldi, grafik tasarım, karikatür, fotoğraf gibi sanatlar, bu dergide sözün bitkin koluna yoldaşça girip her ne ise o bereketli derdi gelecek tazeliğiyle devraldı; gözün anlattığı hatta dönemin resmî makamlarının hunharca yasakladığı tüm kelimelerin üzerinden, bir bakışta gözden kaybolacak denli uzağa, ta yukarıya çıktı.
 
Erkal Yavi, Mengü Ertel, Vedat Sargın gibi grafik tasarım üstatlarıyla yola çıkıp, sanata daha kapağından itibaren yaratıcılık endişesi ile pencere açan Milliyet Sanat, kültür 
ve sanatın kitle iletişimde demokrasiyi temin eden en insancıl aygıtlar arasında başı çektiğini, ebatta en küçüğünden ama en mühim ve acilinden, en büyük kapak dosyasına, soruşturmasına, tematik dizi-haberine kadar art arda gösterdi. 
 
Derginin kayda aldığı 50 yıllık bilgi ve belge bi rikimi, günümüz basılı ve dijital enformasyon enflasyonuyla kıyaslandığında basında tıpkı spor veya dış haberler ile siyaset sayfalarının edindiği yerler gibi kültür ve sanatta da ‘alan gazeteciliği’nin önem ve sorumluluğunu, gerekliliğini bize bir kere daha vurguladı.
 
Sanatçılar gönüllü muhabirleri oldu
 
Misal, gönüllü muhabirleri ülkenin alanında ‘birinci sınıf’ sanatçı ve aydınlarından oluşan Milliyet Sanat dergisi, 27 Haziran 1972’de Ayasofya Müzesi’nde, geleceğin İKSV festivallerinin de odağı sayılabilecek 1’inci İstanbul Festivali kapsamında, Türkiye’de ilk defa “İkonalar Sergisi” açıldığında da yine oradaydı. 
 
Bu dergi ki çağdaş Türk bestecisi İlhan Mimaroğlu'nun modern Fransız Art-Brut ekolü öncüsü  ve temsilcisi Jean Dubuffet için “Coucou Bazar” isimli projesine istinaden 1973’te yaptığı beste plak hâlinde yayınlandığında, Faruk Yener imzası ile yine 
onun yanındaydı. 
 
Paris’ten bildiren Orhan Duru’nun müjdelediği üzere, 'tıpkı Klee gibi' sanat yapan, ‘Arture’leriyle bilinen avangart imza Yüksel Arslan, Paris ve ardından New York’ta açacağı ser giye hazırlanmak üzereyken de yine Milliyet Sanat dergisi, okurları için görev başındaydı. 
 
Dergi aynı anda hem halkın hem dünyanın nabzını ölçmeyi başardı. Sözgelimi, 1970’lerde ABD’de ve İngiltere’de kaç ‘yeraltı’ yayın organının bulunduğu, Aytunç Altundal kaleminden okura eriştirilirken, derginin kurucu imzalarından, tiyatro eleştirmeni ve kültür-sanat gazetecisi Zeynep Oral, öncü güncel sanatçımız Nil Yalter’in Paris’teki “Topak Ev” projesini haber olarak geçiyordu.
 
Ama bunlar yaşanırken, Türkiye’de ise heykeltıraş Gür dal Duyar tarafından Karaköy Meydanı’na Cumhuriyet’in 50’nci yılını kutlama etkinlikleri vesilesiyle konulan mavi 
renkli figüratif “Güzel İstanbul” heykeli, dönemin iktidar ortağı tarafından hedef gösteriliyordu. Heykeltıraş Hüse yin Gezer daha sonra dergiye verdiği 1974 yılı sanat ve kültür değerlendirmesinde manşetten, “1974 heykel sanatımız yönünden olaylı geçti; yoğun bir çalışmanın ürünleri, olaylara, gürültülere yol açtı,” ifadesini kullanacaktı. Haberde Taksim Sanat Galerisi’nde açılan “Çıplak” sergisinden de figüratif bir heykel görseline yer veriliyordu.
 
“Müstehcenlik” ve “sansür” sıkça konu edildi
 
Hâl böyleyken, Milliyet Sanat dergisi yine konuya tepkisini ortaya koyan bütün sanat ve kültür insanlarıyla omuz omuza dururken resmî makamların duruma ilişkin yanıt ve gerekçelerine de sayfalarında ifade özgürlüğü ve demokrasi lehine yer ayırmaktan kaçınmadı. 
 
Dergi, kapakları ve iç sayfalarında ‘müstehcen’lik ve ‘sansür’ mefhumunu yazık ki sıkça konu edindi. Ama buna vesile edilen, hadi adını koyalım, hedef gösterilen kültür-sanat ürünlerini yayımla maktan da geri adım atmadı. 
 
Sözgelimi 12 Temmuz 1974 tarihli 88’inci sayısında...
 
Evrim ALTUĞ’un yazısının devamını Milliyet Sanat ekim sayısında okuyabilirsiniz.