Milliyet Sanat
Milliyet Sanat » Haberler » Diğer » 7. Mardin Bienali, kuşların ‘GÖKzemin’inde

7. Mardin Bienali, kuşların ‘GÖKzemin’inde

7. Mardin Bienali, kuşların ‘GÖKzemin’inde 23 Aralık 2025 - 05:12
15 Mayıs-21 Haziran arasında yedinci kez yapılacak Mardin Bienali’nin teması, küratör Çelenk Bafra tarafından açıklandı. ‘GÖKzemin’ temelini Batı’da Aristophanes, doğuda ise Attâr’ın yazdıkları antik güldürü ve Sufî görüşe dayalı 11. yüzyıl edebi metnine hakim “Kuşlar”dan alıyor. Özel servislerin etkinlik ana sponsoru Peugeot tarafından sağlanacağı bienalde, Dara Antik Kenti, Deyrulzafaran Manastırı ve Kızıltepe Ateşler Eski Hamamı gibi alanlarda sanat eserleri bienal tarihinde ilk kez yer alacak. Doğu Avrupa, Balkanlar, Asya, Kuzey Afrika ve Güney Amerika’dan çok sayıda sanatçı Mardin’de buluşacak.
EVRİM ALTUĞ 
evrimaltug@gmail.com 
 
Yedinci Uluslararası Mardin Bienali’nin kavramsal çerçevesi, Tepebaşı Meşrutiyet Caddesi’ndeki Minoa Kitabevi etkinlik salonunda, küratör Çelenk Bafra tarafından ilân edildi. Bafra, aralarında bienale emeği geçmiş küratör ve sanat tarihçilerin de yer aldığı yaklaşık 50 kişilik bir basın ve davetli topluluğuna hitaben yaptığı konuşmada, 15 Mayıs ve 21 Haziran arasında yapılacak bienalin temasının, ‘GÖKzemin’ olduğunu ifade etti. 
 
Etkinlik için hızla çalışmaya başladıklarının altını çizen Bafra, yapacağı ilk çalışma ziyaretinin de, herkese açık bir kahvehanede, 17 Ocak’ta tüm kültür sanat emekçileri ve kentin ev sahipleri ile birlikte olacağını, bu yönüyle yaşanan, sürekli fikir alışverişlerine çok büyük önem verdiğini vurguladı.
 
 
7. Mardin Bienali Küratorü Çelenk Bafra
 
‘Mardin’den taşan’ bienale özel ‘ring servisleri,’ Peugeot’dan
 
Ana destekçisi, etkinliğin sergi mekânları arasında ziyaretçi ve sanatseverlere ulaşımı bienal ring servis araçları ile sağlayacak Peugeot markası olarak seçilen 7. Mardin Bienali, son 15 yıldır olduğu gibi bu yıl da, Hakan Irmak ve Döne Otyam direktörlüğünde hayata geçecek. 
 
Bienal, kendi tarihinde de ilk olarak, ‘Yukarı Mardin’ olarak bilinen ve eski şehir olarak da anılan alanı da geride bırakarak, Dara Antik Kenti, Deyrulzafaran Manastırı ve Kızıltepe’deki sergileriyle de, gündemde olacak. 
 
 
Aristophanes’in ve ‘Attâr’ın Kuşlar’ı Mardin’e konuyor
 
Bafra’nın yaptığı açıklamaya göre, Mardin Sinema Derneği ev sahipliğinde düzenlenen yedinci bienalin kavramsal çıkış noktası, Türkiye’nin batı ile doğusundan çıkmış iki edebî yapıt, Aristhophanes’in “Kuşlar” komedyası ve Feridüddin Attâr’ın “Kuşlar Meclisi” olarak da bilinen Mantıku’t Tayr adlı ‘mesnevî’sinden ileri geliyor.”‘Kuşlar”, Bafra’nın da hatırlattığı üzere çağdaş Türkiye tiyatrosunda Haldun Dormen rejisi ve Hümeyra’nın performansı ile de, İstanbul Şehir Tiyatroları’ında uzun yıllar alkışlanmıştı. Küratör Bafra, her iki metnin de kuşları sadece doğanın bir parçası olarak değil, arayışın, eleştirinin, direniş ve dönüşümün simgeleri olarak ele aldığına dikkat çekiyor.
 
Etkinlikte, Hakan Irmak ve bienal ana sponsoru Peugeot’nun Kurumsal Marka Direktörü Gupse Kaplan’dan sonra söz alan Küratör, bienali hayata geçiren zemin ve yaratacağı yeni göksel perspektifleri, 22 Aralık sabahı yapılmış basın toplantısında, şöyle kayda geçiriyor:
 
“Dün akşam 21 Aralık’tı. Yani gecenin en karanlık, ışığın en çekingen olduğu zamandı. Ama, aynı zamanda günlerin yeniden uzamaya başladığı ilk gündeyiz. Günlerin yeniden uzamaya başladığı bir eşikteyiz. Bitmek bilmeyen gecelerin içinden, neredeyse fark edilmeden, ışığın geri dönmeye başladığı bir zamandayız.
 
GÖKzemin, tam da bu eşiklerde doğdu. Aşağı ile yukarının, karanlıkla aydınlığın, gerçek ile hayalin birbirine dokunduğu bir Aralık ayında. Mardin’in esnafını ve sanatçısını, sabahını ve akşamını, delilerini ve akıllılarını, havasını ve suyunu, faunasını ve florasını tanımaya çalıştım ve çalışıyorum.
 
Kendime şu soruyu sordum: ‘Bugünün dünyasında, bugünün bienal ortamında, Mardin’inde bütün bu ağırlıklar, çelişkiler, kamplaşmalar, kırılmalar ve adaletsizlikler içinde hayal kurmak hâlâ mümkün mü? Eğer mümkünse, bu hayal, gerçekliğin zemininden kopmadan nasıl kurulabilir? 
 
GÖKzemin işte bu sorudan doğan bir başlık, uydurma bir kelime. Birbirine zıt gibi görünen iki kelimeyi yan yana getiriyorum. Ama onları uzlaştırmaya, birleştirmeye, birbiri içinde kaynatmaya çalışmıyorum. İnanç ve felsefe dünyasında da çağrışımları olan öz türkçe bir kelime olan ‘GÖK’ü büyük yazarken, yanına yer kelimesi yerine, daha politik, teknik, konatosyonlardaki ve terminolojideki yeri itibariyle zemin kelimesini, küçük harfle seçtim ve yerleştirdim. Bienalin başlığını ikili ama, birleşik bir kelimeyle önerdim. Böylece bu iki kelime arasındaki gerilimi sabitliyorum. Birbirini tamamlayıcı, birlikte bir düşünce alanı açmayı deniyorum.”
 
 
6. Mardin Bienali açılışı
 
‘Gök ile zemini bir araya getiren aracılar’: Kuşlar
 
Aynı zamanda İstanbul Modern Sanat Müzesi’nin Artistik Direktörü de olan ve Apaçık Radyo’dai ‘Hariçten Sanat’ programlarını hazırlayıp, sunan AİCA TR üyesi, Küratör Çelenk Bafra, Bienal’den söz ederken kent ve tema ‘GÖKzemin’ arasındaki yakınlığı da şöyle kayıt altına alıyor:
 
“Gökle yer arasında asılıymış gibi duran, hem ufka ve birbirine hayallerle bakan, hem de tartışma ve çatışmalarını zeminine an be an, tarih boyunca günümüze taşıyan bir şehir.”
 
Bafra, bienal temasına esin kaynağı, ‘kuşlar’ hakkında da şu ifadeleri dile getiriyor:
 
“Kuşlar bana ve davet ettiğim tüm sanatçı ve katılımcılara bir rehber. Uçabilen ama yere ait olan; yukarıdan görebilen ama yere temas eden varlıklar. Gök ile zemini bir araya getirebilen aracılar. Hem yolculuğu kolaylaştırıyor, hem de kuşbakışı ve dönüşümü hepimiz için mümkün kılıyor. 
 
Aristophanes belki de mizahi bir yolla, ‘Kuşlar’da şunu sormaya çalışır:
 
Ütopyalar ve yeni bir dünya kurmak, gerçekten mümkün mü? Yoksa kaçtığımız her yeni gök, eski bir zemini mi tekrar eder? 
 
Attâr’ın ‘kuşlar’ı ise, meseleye bambaşka bir yerden meseleye bakar. Burada kuşlar, ütopik bir dünya kurmak istemezler. Bir yere de kaçmazlar. Kendilerini dönüştürmek için, bir arayışla yola çıkarlar. Hüthüt’ün rehberliğinde yedi farklı vadiden geçerler. Bu vadilerin her biri, farklı şeyler sembolize eder. Talep, aşk, marifet, istiğna, tevhid, hayret ve yokluk. Yolun sonunda aradıkları hükümdarın, yani Simurg’un, bizatihi kendilikleri, kendi bir aradalıkları olduğunu fark ederler. Ama bu kendilik de bireysel bir benlik değil, birlik halinde, dayanışma içinde olan kolektif bir özdür. 
 
Biri, Atina tiyatrosunun taş zemininden Aristophanes, kaçarak ve gülerek, eleştirmeye bugün hâlâ devam ediyor. Diğeri, efsunlu, Farsî semâlardan, Attar, susarak dönüştürüyor, sabırla benliğe şifa vermeye çalışıyor. Ama, her ikisi de, kuşu, kuşları dönüşümün, arayışın ve direnişin sembolü, taşıyıcısı olarak ele alıyor. 
 
Mardin Bienali’nde, bu iki çok katmanlı metni karşı karşıya getirmiyorum. Ya da yazarlarla, bu metinleri analiz ederek ele alma cüretinde de bulunmuyorum. Onları, bize esin kaynağı olabilecek, birbirinden farklı iki çıkış noktası, ya da aynı gökyüzünde bize kılavuzluk edebilecek farklı rehberler, perspektifler, kuş sürüleri olarak görüyorum.”
 
 
Doğu Avrupa, Balkanlar, Asya, Kuzey Afrika ve Güney Amerika da Mardin’de
 
Bafra’nın verdiği bilgiye göre, bienal mekânlarından Kızıltepe ise pek çok sanatçının doğup büyüdüğü, Mardin’in en büyük ilçesi olan, tarih boyunca ticaretin ve günlük yaşamın merkezi olan, bugün halen kentsel hareketliliğin, toplumsal ilişkilerin ve siyasal gerilimlerin iç içe geçtiği, canlı bir ortam. Çelenk Bafra bu yönüyle, Kızıltepe seçiminin de bienale kentsel bir enerji ve eleştirel bir dinamizm kazandırmasını umuyor. 
 
Yine, tarihinde ilk defa Deyrulzafaran Manastırı’nın da kapısını açacağı 7.Bienaldeki bir diğer adres, Antik Dara Antik Kenti’nin ise bir ‘yankı alanı’ olduğunu ifade eden küratör Bafra, yer ve gök arasında salınan, Mezopotamya doğasını ve halini temsil ederek, duyusal keşifler adına bir zemin yaratacağını anlatıyor. 
 
 
Deyrulzafaran Manastırı
 
Yukarı Mardin’de de yer alan kültür sanat adreslerinde, dünyanın çeşitli coğrafyalarından sanatçıların da yer alacağı 7.Mardin Bienali’nde, grup sergilerine odaklanılması hedefleniyor. Açılışı 15 Mayıs Cuma akşamüstü düzenlenecek geleneksel şenlikle kapılarını açacak bienalde bu yıl, Doğu Avrupa, Balkanlar, Asya, Kuzey Afrika ve Güney Amerika’dan sanatçıların buluşturulması öngörülüyor.
 
Bafra ayrıca, bu süreçte, Mardin Sinema Derneği ile de birlikte çalıştıkları kimi yerel ve ulusaşırı sanatçılardan bahsederken, aralarında Camila Rocha (Brezilya), Mehmet Ali Boran, Hakan Irmak, Cengiz Tekin, Sejla Kameric (Bosna-Hersek), Alper Aydın, Selen Sekban, Alara Akgün (Bi Acayiphane), Erkan Özgen, Gözde İlkin, Slavs - Tatars, Mara Michalakakos (Atina) ve Vahap Avşar ile, Süleymaniye - Iraklı sanatçı Hiwa K.’nin yanı sıra, Midyat’tan Bawer Doğanay gibi imzaları da anıyor. 
 
Yine, Kızıltepe Ateşler Eski Hamamı’nın da bu yıl ilk kez Mardin Bienali için değerlendirileceğini bildiren küratör Bafra, eski sebze hali gibi alanların da bu uğurda çağdaş sanatla bir araya getirileceğini aktarıyor. 
 
 
Kızıltepe Ates¸ler Hamamı
 
 
Kızıltepe Ates¸ler Hamamı
 
 
Bafra: ‘Gökyüzüne bakarak, ya da kaçarak. Ama ayaklarımız hâlâ zeminde’
 
Küratör Çelenk Bafra, bienali bu kez bir yaz gündönümünde, yani 21 Haziran’da bitireceklerine dikkat çekerek, bunun da performanslarla, doğa içindeki etkinliklerle, kuşların gökyüzünde daha uzun süre süzüldüğü, gölgelerin yavaşladığı, günün bitmek bilmediği bir anda, bir döngünün tamamlanışı gibi yaşanacağını, şöyle anlatıyor:
 
“Attar’ın kuşları gibi, uzun bir yolculuğun ardından, Aristophanes’in kuşları gibi, gökyüzüne bakarak ya da kaçarak, ama ayaklarımız hâlâ zeminde. 
 
Mardin Bienali, gök ile yer arasında bir tercih yapmayı değil, bu ikisi arasındaki geçişte durmayı öneriyor. Hayal gücünü göğe, sorumluluğu zemine yerleştiriyor. Bugün, burada sizinle bu çerçeveyi paylaşmamızın nedeni, GÖKzemin’in tamamlanmış bir cevap olmaması. Bu bienal, davetli sanatçılarla, bienalin ekibiyle, bölgenin insanıyla, izleyicilerle birlikte, yolda şekillenen bir davet.
 
Mardin’in kuşlarının manevî rehberliğinde, hayallere süzülen gök ile, gerçeklerle sertleşen zemin arasında, sanatsal bir geçit açmayı umuyoruz. Belki, günlerin uzamaya başladığı bugünde, başka türlü düşünme ihtimallerini de bulacağımıza inanıyoruz.”
 
Dünya bienal trendi: “Yeni yapıt yerine, daha sürdürülebilir bir model”
 
Etkinlikte basının da sorularını yanıtlayan Bafra, bir soru üzerine, bienalin günümüzdeki tanımı ve pratiği ile, bunun Mardin Bienali’ne etkisi adına kimi değerlendirmelerde bulundu. Çelenk Bafra, son İstanbul Bienali’nin küratörü Christine Tohme’nin de eleştirip, dikkat çektiği gibi, bienallerde bir tür ‘yeni yapıt görme ve üretme fetişi’nin olduğunu gündeme getirerek, şunları iletti:
 
“Tabii ki, bu bienalin kavramsal çerçevesine uygun, daha önce yapılmış işlerden de seçkiler olacak. Sadece o üretim çılgınlığı ile, ya da ilk kez üretilen bir işin bienal bağlamında sergilenmesini de kabul etmiyoruz. Hele, günümüzün sürdürülebilirliği ve maddi meseleleri içerisinde, sanatçılardan sürekli yeni iş üretme baskısı ve beklentisine karşı olarak da bu böyle. Hele ki, yeni iş üretmek üzere davet ettiğim sanatçıların hepsi, bu alanı zenginleştirebilecek, coğrafyayı bilen, ya da yakınlıklar kurabilecek farklı bağlamlardan gelen isimler. Bu bienalde, sözgelimi İskandinavya’dan gelen bir sanatçı da olabilirdi. Ama yok. Kadim tarihi ile ön plana çıkan, çatışmalar halinde olan coğrafyalardan sanatçılar var. Yine de bölge kökenli, Mardin ve çevresinden sanatçılara bu bienalde daha fazla alan açmaya çalıştım. Bunu şüphesiz ki, evrensel ve uluslararası bir bienal olduğunu unutmadan yaptım.”
 
‘Bu Bienal kimin için yapılıyor?’ sorusuna açık ve kolektif yanıtlar
 
Bafra, Mardin Bienali’nin ‘kimin için’ olduğuna yönelik bir diğer analizini ise, şöyle izah etti: “Mardinlilerin, hatta Mardinli sanatçıların büyük bölümü Kızıltepeli, orada yaşıyor. Zaten yaşanan, her yere toplu taşıması bulunan, sanatçının kalkıp, Yukarı Mardin’e geldiği bir yer. Diğer taraftan Dara Antik Kenti, zaten tarihin ve medeniyetin o kadar yer aldığı bir noktada bizim kalkıp sanat göstermeye çalışmamız, beyhude bir çaba da olabilir. Biz, ona eklemlenmeye, ona saygı duruşunda bulunmaya, yankılamaya, aktive etmeye çalışacağız. Bienal bağlamında, orayı yeniden düşünmeye çalışacağımız etkinlikler, yerleştirmeler yapacağız.
 
 
Dara Antik Kenti
 
Zaten, bienal Mardin’de olduğu için, doğası gereği Mardinli sanatçıların da orada olması gerekir. Ama, baktığımız zaman İstanbul, Berlin ya da Taipei Bienali’nde de genelde yüzde 10 civarı, o bölgeden sanatçı olur. Çünkü yapılmaya çalışılan, dünya genelinde her yerde geçerliliği olacak, her bağlamda bir şey söylenebilecek, ama Mardin bağlamında değerli olabilecek bir bienal. Dolayısıyla elbette bu bienalde Mardinli sanatçılara yer açmaya çalışıyorum. Ama, bunu hak ettikleri için yapıyorum. Böyle bir durumda pozitif ayrımcılık yapmak, onlara tam tersine zarar verirdi. Onların da sanatsal deneyimleri, pratikleri diğer uluslararası sanatçılarla denk olacak. Yoksa tabii ki, Mardin’de onlarca, yüzlerce çok iyi sanatçılar, okullar var. Ama, bütün o sanatçıları bienale dahil etmemiz, bunu yerelci bir etkinliğe dönüştürürdü. Kastımız o değildir.”
 
“Mardin Kızıltepe Sebze Hali’nde kendine atölye arayan sanatçılar var”
 
“Bienalleri bir okul, bir deneyim alanı olarak görmek çok kıymetli,” diyen Bafra, yapılan stajların, asistanlıkların getirdiği hayati etkinin de altını çizdi. Araştırma sürecinde üniversitenin gittiği ilk yerlerden biri olduğunu da belirten Çelenk Bafra, haritalandırma sürecinde de çok farklı yerlerden sanatçılar, zanaatkârlar ve yaratıcı endüstrilerden gelen insanlar olduğunu da ekledi. “Tek ihtiyaçları olan, onlara nasıl ulaşılabileceğine yönelik bir adreslemenin yapılabilmesi,” diye konuşan küratör, bu yolla da Mardin Bienali’nin son 15 yıldır bunu çok doğru bir şekilde yapıldığını, atölyelere kapıların açılmaya başladığını açıkladı. Öte yandan konuşan sanatçı ve etkinlik direktörlerinden Hakan Irmak da, geçen yıllar boyunca yukarı Mardin’de bir çok atölye ve galerinin kapanmak zorunda kaldığını, bunun da kentte yaşanan aşırı ticari yatırımdan kaynaklandığını, bunun da kentin doğal dokusunu içten içe etkilediğini kaydetti. Bu yönüyle bienalin Kızıltepe’ye kaymasının da olumlu sonuçlar yaratabileceğini söyleyen Irmak, “Meselâ şu anda Mardin Kızıltepe Sebze Hali bölgesinde iki sanatçımız, kendine sergi ve üretim adına yer bakıyorlar. Çünkü galeri bulunmuyor, dedi. 
 
Küratör Çelenk Bafra ayrıca, ‘sürdürülebilirlik’ bakımından bienalin kendi tarihindeki doğru ve yanlışlara nasıl yaklaştığı yönündeki bir soru üzerine de, şu ifadelerde bulundu:
 
“Bienalin tarihinden gördüğüm, öğrendiğim şeyleri damıtarak bazı şeyler ortaya koydum. Bienalin kavramsal çerçevesi de, ‘romantize etmek’ ile, geçmiş medeniyetlerin bir arada yaşadığı o mozaiğin, aslında tarihte ne kadar çatışmalı bir zemine sahip olduğunu, ikisini de yadsımadan bir araya getiren bir perspektif.”
 
“Kürtçe video varsa, onu da Kürtçe izleyeceğiz; İngilizce de, çeviriler de olacak.”
 
Bafra öte yandan, etkinlikteki yapıt künyeleri veya sergi kataloglarının çok dilli ve dinli Mardin’deki uluslararası bienalde nasıl sunulacağına dair bir soruya da detaylı biçimde cevap verdi. Küratör, bu konuya şöyle açıklık getirdi: 
 
“Dil meselesine gelince, günümüzün yapay zekâ teknolojileriyle veya İnternet teknolojisi ile, her metni anında çevirmemiz, mümkündür.
 
Ancak yapıtlar, orijinal olarak hangi dilde yapıldılarsa, o dilde sunulacaktır. Yani, Kürtçe bir video varsa, onu Kürtçe dinleyeceğiz, ama biz burada tabii ki, Kürtçe ve İngilizce sunum yapacağız.
 
 Ama tabii ki, yapay zeka teknolojileri, QR kodlar ile, istenilen her dile çeviri yapmamız, mümkün. Mardin coğrafyasında, en az 10’un üzerinde farklı dil konuşuluyor. 
 
Burada da eser hangi dilde ise, o şekilde: Brezilya Portekizcesi ise, böyle, Boşnakça ise, Boşnakça.” 
 
 
Mardin Sabancı Mu¨zesi
 
“Mardin’i ‘egzotize’ etmek gibi bir hedefim, kesinlikle yoktur.”
 
Küratör Bafra bununla beraber, Mardin’de yaşanan ‘soylulaştırma’ veya ‘egzotize olma’ gibi riskler karşısında nasıl bir pozisyon kurduğuna ilişkin bir soruya daha yanıt verdi. Bafra şunları aktardı:
 
“Mardin’i hiç bir şekilde egzotize etmek gibi bir hedefim yok. Zaten o yüzden de işin içine zemin gibi bir kelimeyi çok net bir şekilde koyduk. Yine Kızıltepe gibi, muhtemelen Mardin’e gitmiş kimselerin bile pek azının gittiği bir yeri de açıyorum. Bu perspektif de öyle anlaşılabilir. Yine, bienalin süresini de şimdiye kadarki Mardin bienallerinden bir hafta daha uzun yapıyoruz. Keşke bu kadar yoğun emek, bütçe ve eforla, bienalin süresini daha fazla yapabilsek. Keşke, bu bienal başka yerlere de gidebilse. Bunlar için çalışmaya ve önerilerinize son derece açık olduğumuzu bilin isterim. Bienal için nakliyeyi ve baskıyı da minimumda tutmaya çalışan bir bakış açımız var.”
 
“İstanbul ve Mardinli izleyicinin entelektüel yönden farkı yok.”
 
Bafra, bu sözlerinin ardından da, yedinci bienal temasına vesile olmuş Aristophanes ve Attar imzalı iki klasik eserin, farklı biçim ve yorumlarla Mardinlilere bienalde ikram edilip edilmeme ihtimali sorusuna yönelik olarak ise, şu değerlendirmeyi yaptı:
 
“Oradaki izleyicinin, buradaki (İstanbul) izleyiciden entelektüel bir eksikliği olduğunu düşünmüyorum. Buradaki izleyici veya okuyucu, Attar veya Aristhophanes’i ne kadar biliyor veya bilmiyorsa, oradakinin de buna erişimi var. Ama, ben genel olarak küratöryal yaklaşımlarımda, şimdiye kadar yaptığım bütün sergi ve programlarda, zaten çok disiplinliliğe, kamu programlarına alan açmaya çalışan, sergileri performanslarla, okumalarla, buluşmalarla hep derinleştirmeye çalışan bir yaklaşım sergiledim. Şimdiden böyle yaklaşık dört, beş iş olduğunu vurgulayabilirim. Kaldı ki Dara ve orada, açık alandaki çalışma biçimimiz, bizatihi performans, buluşma, okuma formunda ağırlık kazanacak. 
 
“Yukarı Mardin’den ‘biraz’ çekiliyoruz.”
 
Daha geçen Mardin Bienali’nde bile, sevgili Ali Akay ile birlikte, Bienal yönetiminin ilk kez kullandığı, ya da geçmişte bir bellek oluşturmaya çalışmış mekânların hepsinin, aslında bir restorana dönüştüğünü biliyoruz. O yüzden biz, Yukarı Mardin’den biraz çekiliyoruz. Eskisi kadar aktif, orayı romantize edecek, ‘gentrify’ edecek, mutenalaştıracak çalışmalarımızı, aza indiriyoruz. Bırakıyoruz ki, orası yerel sanatçılar tarafından daha da çok benimsensin. Biz, farklı yerlere açılıyoruz. 
 
Bu anlamda Mardin Kızıltepe’ye de ‘mutenalaşma’ sanat açısından giderse, oradaki sanatçıların talebi bu olduğu için, belki hayırlı bir şeye dahi sebep olmuş olabiliriz. Kızıltepe, bizatihi oranın yerel sanat ve kültür aktörleri tarafından da önerilen, zaten 2007’den beri de kullanılmış, bir çok sanatçının yaşadığı ama, iş ya da sergi vb. nedenlerle Yukarı Mardin veya farklı yerlere gitmek durumunda kaldığı bir yer. 
 
Öte yandan Mardin’e kalıcı bir ‘Bienal işi’nin kente fazla empoze edilmesinden de çekinirim. Bir küratör veya sanatçının, bir kente kalıcı iş yapma iddiasında olmasının, hele ki o kent tarafından doğrudan seçilen bir iş değilse, bence orada adeta bir dayatma söz konusu olur. Bu, benim hep hassasiyetle yaklaşmaya çalıştığım bir konudur. Çünkü zor bir şeydir. Örneğin geçmişte, Mardin Güneş Sineması Projesi için British Council ile çalıştım. Çok da değerli, benimsenmiş bir projeydi. Onun bile sürdürülebildiği, devamlılığı ne kadar çetrefilli oldu. Ekonomik, politik, açık havada bir yerleştirme olması adına tartışıldı.”