Milliyet Sanat
Milliyet Sanat » Haberler » Diğer » ARAF ve Nelumbo Studios üzerine

ARAF ve Nelumbo Studios üzerine

ARAF ve Nelumbo Studios üzerine29 Aralık 2025 - 04:12
Çağrı Dizdar’ın yeni sergisi “ARAF” Nelumbo Studios’ta sürüyor.Yasemin Green küratörlüğünde düzenlenen sergi, gerçeklik ile imaj arasındaki tekinsiz eşiği merkezine alarak Jacques Rancière’in “duyumsanabilir olanın paylaşımı” yaklaşımı doğrultusunda sanatın politik ve estetik sınırlarına yeniden bakmayı öneriyor.
Çağrı Dizdar’ın ikinci kişisel sergisi “ARAF” geçtiğimiz günlerde Nelumbo Studios’ta açıldı. Minyatür ve tezhip gibi köklü kitap sanatlarını üretim pratiğinin odağına alan Dizdar’ın Yasemin Green küratörlüğünde açılan yeni sergisi, gerçeklik ile imaj arasındaki tekinsiz eşiği merkezine alıyor. 8 Şubat’a dek devam edecek sergi üzerine Çağrı Dizdar, Nelumbo Studios hakkında da kurucuları Dilara Altınkepçe Arslan ve Kerim Arslan ile sohbet ettik.
 
 
Çağrı Dizdar
 
Minyatürün Batı resim normlarıyla karşılaştırılmasına yönelik itirazınız, üretimlerinize nasıl yansıyor?
 
Minyatür(tasvir) sanatında gerçekçilik ve perspektif kaygısı ile çalışıldığını çok gördüm. İki boyutlu ve soyut bir anlatımı olan bu sanatta gerçeklik kaygısı gütmek bence yanlış sonuçlara yol açıyor ve bu sanatın güçlü taraflarından bizi uzaklaştırıyor. Bir kitap sanatı ve işlevsel olarak illüstrasyon olan minyatür(tasvir) sanatının günümüz illüstrasyon, çizgi roman ve dijital oyunların görsel tasarımlarıyla paralel incelenmesi gerektiğini düşünüyorum. Kendi pratiğimde de en fazla bu alanlardan etkileniyorum. Geçmişte sayfa düzeninin bir parçası olan bu sanatı bugünün dijital arayüzlerinde aramak benim için çok besleyici oluyor. 
 
Farklı üretim medyumlarını -kâğıt, seramik, interaktif kurgu, dijital arayüzler- aynı anlatı içinde buluştururken hangi estetik zorluklarla karşılaştınız?
 
Geleneksel sanatlar bölümleri çini, kumaş, kâğıt, deri gibi farklı malzeme ve teknikler üzerine eğitim verdiği için bir çizginin medyumla birlikte nasıl değişeceğine az çok aşinayım. Geleneksel sanatlarda zaten oturmuş üsluplar dönemin mevcut tüm medyumlarında kullanıldığı için çalışmalara başlarken aklımda estetik zorluklardan ziyade teknik zorluklar vardı. Nitekim karşılaştığım tüm sorunlar da teknik taraftan oldu. Medyumun bana çizdiği teknik çerçeveye estetik açıdan uyumlanmak çok keyif aldığım bir süreç. 
 
 
C¸agˆrı Dizdar, “CC1”, 2025
 
İnsan doğasının “yazgısından sapabilme” kapasitesi, sergideki figürler ve mekân kurguları üzerinden nasıl somutlaşıyor?
 
Sergideki kurgular ortada bir sorun varsa bundan hepimiz sorumluyuz fikriyle oluştu. Bir karmaşa içerisinde herkes birbirine saldırıyor. Aynı masada herkes birlikte yiyerek suça ortak oluyor. Herkes sorun yokmuş gibi poz kesiyor. Niyetim izleyiciye ayna tutmak ve suçu başkasına atmadan sorumluluk hissetmesini sağlamaktı. Bu yaşananlara mecbur değiliz ancak ortada bir sorun varsa bundan hepimiz sorumluyuz ve payımıza düşeni yapmak için harekete geçmeliyiz. 
 
Geleneksel el işçiliğinin sabrı ile dijital üretimin hızını aynı pratik içinde buluşturmak üretiminizi nasıl besliyor?
 
Bir şeyden hızlı sonuç almanın beni pratik olarak pek beslediğini söyleyemeyeceğim. Tekniğine hâkim herkesin hızdan bağımsız varacağı yeri az çok bildiğini düşünüyorum. Dijital üretimin benim için önemli olan yanı hızından ziyade kâğıt üzerinde yapamadıklarımı yapma imkânı sağlaması. Aksine detaylarda kendini gösteren, baktıkça farkına varılan bu sanatın ağır ağır yapılarak keşfedilmeden, hızlı dijital imkanlarla doğru sonuçları veremeyeceğini düşünüyorum.
 
 
C¸agˆrı Dizdar, “I·syan”, 2025 
 
“ARAF” mekânı, zamanlar arası bir geçit gibi kurgulanıyor. Bu aralıksal deneyimi inşa ederken nelere dikkat ettiniz?
 
Arada kalmış bu mekanları kamusal alandaki tecrübelerim oluşturdu. Gittiğim semtler, mahalleler farklı gerçekliklerde yaşıyor gibiler. Şehir farklı paralel evrenlerden mekanların, sokakların, semtlerin üst üste bindirilmesiyle oluşturulmuş gibi. Her yerin yazılı olmayan farklı kanunları var. Kocaman mahalleler bir anda geçmişi reddedilerek yıkılıyor ve baştan yapılıyor. Birçok gerçekliğin bir arada olması bana bir çevremdeki şeylerin kenar ve köşelerini göremediğim sisli bir rüyadaymışım gibi hissettiriyor. Ben de olabildiğince bu hissi ve huzursuzluğu yansıtmaya çalıştım. 
 
Minyatürdeki yüzey algısı ve perspektif kullanımı, çağdaş imaj kültürünün “gerçeklik” kurgusuyla nasıl bir karşılaşma yaşıyor?
 
Minyatür sanatı iki boyutlu oluşundan dolayı izleyiciye belli bir perspektifi dayatmaz. Birçok mekân ve figür eşit seviyede bir arada var olabilir. Gerçeklik iddiası yoktur, izleyiciye temsili soyut bir anlatı sunar. Bu soyut anlatıda görünen gerçeklik değil, hissettirilmek istenen duygu önemlidir. Minyatür sanatının yüzeyde net bir odak noktası olmadığı için izleyiciye bir şey dayatmaktan ziyade, izleyicinin kendi fikrini oluşturmasına teşvik ettiğini düşünüyorum.
 
 
C¸agˆrı Dizdar, “Karnaval 10”, 2025
 
Pratiğinizde tarihsel kodlarla güncel toplumsal dinamikleri birlikte düşünüyorsunuz. Bugünün politik ve kültürel atmosferi, “ARAF”ın anlatısını hangi yönlerden şekillendirdi?
 
Sınırlar ve kurallar keyfi bir şekilde eğilip bükülüyor. Bugün beyaz olan yarın siyah oluyor. Toplumsal ortak zeminimiz parçalanıyor. Rahat bir şekilde sırtımızı yaslayabildiğimiz bir kaide bulamıyoruz. Bundan ötürü herkes ömrü üç gün olan kendi kurallar bütününü inşa etmeye çalışıyor. Her mekânda farklı biri olmamız gerekiyor. Her hafta sosyal medyada kendimizi baştan yaratıyoruz. Bin farklı yüzümüz oldu ama oturmuş bir kimliğimiz olamadığı için kraldan daha kralcı olduk. Bir şey, bir yere ait gibi hissetmek isterken radikalleştik ve tahammülsüzleştik. Ancak sınırlarımızı ve kurallarımızı da kendimiz isteyerek yıktık ve yerine bir şey de koymadık. Bu kuralsız vahşi ormanda kendimizi iyi hissediyor gibi görünmeye çalışırken histerik krizler geçiriyoruz. Gelemeyen yeni düzeni beklerken güzel görünerek ve havalı şeylerin bir parçası olarak sorunlarımızdan kaçıyoruz, kendimizi uyuşturuyoruz. Bu vahşi ormandaki güzel görünme çabamız ve sorunlarımıza karşı iki yüzlülüğümüz çalışmalarımın odak noktası oldu. Olabildiğince o güzel görüntünün arkasındaki huzursuzluğu ve tekinsizliği hissettirmeye çalıştım.
 
 
Nelumbo Studios kurucusu Dilara Altınkepçe Arslan
 
 
Nelumbo Studios kurucusu Kerim Arslan
 
Nelumbo Studios’u kurarken temel motivasyonunuz neydi 5 yıl içinde neler deneyimlediniz?
 
Her ne kadar Nelumbo’yu 2020 yılında kurmuş olsak da bu fikir uzun yıllar öncesine dayanıyordu. İki sanatçı tarafından kurulmuş artist-led bir galeri olarak Nelumbo, ilk dönemde kurulduğu çerçeve içinde şekillenirken; zamanla sergi programı, üretilen işler ve izleyiciyle birlikte kendi karakterini oluşturan bir yapıya dönüştü.
 
Motivasyonumuz, sanat üretimini merkeze alan bir sergileme yapısı kurma fikri etrafında şekillendi. Kendi üretim pratiklerimizden hareketle, Nelumbo’yu sabit bir sergi alanı olarak değil; her sergide yeniden ele alınabilen, disiplinlerarası üretimlere açık bir yapı olarak kurguladık. Bu yaklaşım, özellikle alternatif ifade biçimlerine yönelen sanatçılar için esnek bir zemin oluşturdu.
 
Beş yıl içinde Nelumbo’nun bu dönüşen yapısı kavram, sanatçı ve izleyici arasındaki ilişkiyi yeniden yorumladı. Çevremizde pek çok şeyin belirli tanımlar ve kalıplar içine yerleştirilmeye çalışıldığı bu günlerde, biz bu ayrımları yeniden üretmek yerine yan yana durabilen bir alan kurmayı tercih ettik. Bu tercih, Nelumbo Studios’un bugün kavramı önceleyen, esnek ve etik bir üretim anlayışıyla faaliyetlerini sürdürmesinin temelini oluşturuyor. 
 
Farklı disiplinlerden sanatçılarla çalışıyor, enerjik bir yapı benimsiyorsunuz. Bu çok disiplinli yaklaşımın mekânın kimliğine katkısı nedir?
 
Nelumbo Studios konumu gereği Kadıköy’de kapısı doğrudan sokağa açılan bir yapı. Bu da bize muhatabı çok çeşitli bir söylem alanı olma şansı tanıyor. Galeri olarak sanat algımızı karşılaştığımız eserin kavramsal altyapısına göre şekillendiriyoruz. Bu yaklaşım, farklı üslup ve medyumlarda üretim yapan sanatçılarla disiplinlerarası projeler geliştirmemize olanak tanıyor. Her yenilik, mekânı esneterek kırılganlığını azaltıyor ve böylelikle mekânın kimliği kavram çerçevesinde yeniden şekillenmiş oluyor.
 
 
Sergi mekânını sadece bir gösterim alanı olarak mı görüyorsunuz, yoksa bir deneyim/deney alanı olarak da kurguluyor musunuz?
 
Nelumbo kurulduğu günden beri pek çok kez şekil değiştirmiş bir mekân. Sergileme biçimleri, sunulan işlerin kavramsal çerçevesiyle doğrudan ilişki kurarak şekilleniyor.
 
Karma sergilerde mekansal tasarım, serginin kavramsal omurgası doğrultusunda ele alınırken, kişisel sergilerde hem kavram hem de sanatçının üretim dili belirleyici oluyor. Bu yaklaşım, zaman içinde mekânın bütünüyle değişebildiği, farklı ölçeklerde müdahalelere açık sergileme çözümlerinin gelişmesini sağladı. Süreç içerisinde ürettiğimiz modüler çözümlerle birlikte, deneyim boyutunu güçlendiren, esnek ve içerikle uyumlu bir sergi dili oluşturduk. Sergileme tekniklerindeki farklılıkların izleyici üzerindeki etkilerini gözlemlemek ve bu süreçten öğrenmek bizim için değerli bir deneyimdi.
 
Nelumbo Studios’un programlama ve sergi seçimi süreçlerinde öncelikleriniz neler?
 
Stüdyo olarak önceliğimiz çağdaş sanat üretimlerinin yanında güncel sanat bağlamını da sıcak tutmak. Sanatçının içinde bulunduğu zamana nasıl baktığı, bireysel, toplumsal ve kültürel meselelerle kurduğu ilişki, sergilerin kavramsal yönünü besleyen bir zemin oluşturuyor. Çağını doğrudan tasvir etmekten çok, ona düşünsel bir karşılık üreten ve bulunduğu bağlama eleştirel bir mesafeden yaklaşabilen işler, sergilerin kavramsal çerçevesinin oluşumunu doğrudan etkiliyor. Ayrıca Nelumbo’da sergilenen eserlerin üretim sürecinde hiçbir canlıya zarar verilmemiş olmasına dikkat ediyoruz. 
 
 
Mekânın İstanbul’daki çağdaş sanat ekosistemine katkısı ve rolü hakkında ne düşünüyorsunuz?
 
Kişisel ve karma sergilerin yanı sıra her yılın üç ayını The Green Lotus programına ayırıyoruz. Bu programda fakültelerin ilgili bölümlerinden henüz mezun olmuş ya da olmak üzere olan 4 öğrenciye ardışık 10’ar günlük kişisel sergi ve sergiye hazırlık süreci için alanı teslim ediyoruz. Bu projeyle birlikte özgün üretimleri ile gelişmekte olan sanatçıları kişisel sergi sorumluluğunu tamamlamış bir biçimde sanat ekosistemine davet ediyoruz. Sanırım Nelumbo’nun en çok heyecan duyduğumuz rolü bu. Bunun dışında, burası söylenmeyen pek çok şeyin konuşulduğu bir yer. İster istemez programımızdaki sergiler de bu çerçevede biçimleniyor. Böylelikle stüdyoyu, bazen bilindik olaylara alternatif yönlerden baktığımız bazen de gözden kaçmış kavramları alıp işlediğimiz bir söylem alanı olarak görüyoruz.
 
Yakın zamanlı hedefleriniz neler?
 
Önceliğimiz, bugüne kadar oluşan sergi ve programlama anlayışını kendi ritmini koruyarak sürdürmek. The Green Lotus bu açıdan bizim için hala çok canlı bir alan; programı geliştirerek daha kapsamlı bir sürece dönüştürmek ve uzun yıllar boyunca sürdürülebilirliğini sağlamak hedeflerimizin başında geliyor. Bunun yanında, Nelumbo’da sergileri sanatçının üretim sürecinin doğal bir uzantısı olarak ele alıyoruz. Sergi öncesinde ve sonrasında sanatçının pratiğiyle temas halinde olmak, işlerin farklı bağlamlarda nasıl konumlanabileceğini birlikte düşünmek ve bu ilişkileri zaman içinde geliştirmek, bugüne kadar benimsediğimiz hedeflerin bir yansıması. Bu ilişkileri geliştirmek ve ilerletmek en temel hedeflerimizden biri.