Barışın ritmini piyanoda yazan virtüöz
Crossover piyano müziğinin en önemli isimlerinden Maksim, “SEGMENTI World Tour”la 5 Mayıs 2026’da İstanbul’da. Biletler, 26 Aralık’ta satışta.
Suzan Somalı Sönmez
ssomalisonmez@gmail.com
Crossover piyano müziği; klasik müziğin teknik temellerini pop, rock, elektronik, film müziği ve dünya müziği gibi farklı türlerle harmanlayan modern bir yaklaşım. Bu türde piyanistler, klasik formun zarafetini daha geniş kitlelere ulaşabilecek melodik yapı ve ritimlerle birleştiriyor. Çoğu zaman popüler şarkıların orkestra ya da klasik estetikle yeniden düzenlenmiş versiyonları, film müziklerinin virtüözce uyarlamaları veya klasik bestecilerin modernize edilmiş yorumları bu alanın temel örneklerinden.
Klasik müziğin ciddiyeti ile popüler müziğin ulaşılabilirliğini ortak bir ifade alanında buluşturmak ve piyanoyu daha kapsayıcı, daha çağdaş bir dinleme deneyimi hâline getirmek amacı taşıyan yaklaşımın hem teknik hem duygusal sınırlarını genişleten öncü sanatçılardan biri de Maksim Mrvica.
Dünya çapında 5 milyondan fazla albüm satışı ve altın/platin plak ödülleri ile tanınan Maksim, klasik müziği modern enerjiyle harmanlayan tarzıyla biliniyor. Crossover piyano müziğinin en çok satan isimlerinden biri olan Maksim, 5 Mayıs 2026’da Zorlu PSM Turkcell Sahnesi’nde sahne alacak.
Barışın sesi
Split’in taş sokaklarında başlayan bir hikâye bu. Hırvatistan’ın savaş sonrası sessizliğinde, bir çocuk piyano başına oturur. O çocuk yıllar sonra klasik müziği elektronikle, rock’la, görsel sanatlarla harmanlayan bir dünya yıldızına, adeta barışın sesine dönüşecektir.
1975 yılında Hırvatistan’ın Split kentinde doğan Maksim Mrvica, çocuk yaşta piyano ile tanıştı. Ülkesinin savaş yıllarındaki zorlu atmosferinde müzik, onun için yalnızca bir sanat değil, bir sığınaktı. Bu dönemde gösterdiği azim ve yetenek, kısa sürede dikkat çekti ve Maksim’i uluslararası bir kariyerin kapısına taşıdı.
Eğitimini Zagreb Müzik Akademisi’nde sürdürdü; ardından Paris ve Londra’da aldığı derslerle klasik müzikteki teknik altyapısını güçlendirdi. Royal Academy of Music’teki çalışmaları hem virtüözite hem de sahne vizyonu açısından dönüm noktası oldu.
Aldığı eğitimle klasik temellerini sağlamlaştıran Maksim, 2003’te yayınladığı “The Piano Player” albümüyle uluslararası sahneye adım attı. Ancak onu farklı kılan, repertuvarı değil; repertuvara yaklaşımıydı. Chopin’i bir rock yıldızı gibi çalmak, Prokofiev’i lazer ışıklarıyla sahneye taşımak, Tchaikovsky’yi sinematik bir anlatıya dönüştürmek… Bunlar, Maksim’in müziğe kattığı yeni katmanlardı.
Albüm yolculuğu
Maksim Mrvica’nın discografisi, klasik müziği genç kuşaklara ulaştıran bir köprü olarak değerlendiriliyor ve her albüm bir dönemin ruhunu taşıyor.
İlk albüm “Gestures”, 2001'de Zagreb’de kaydedildi. Henüz uluslararası sahneye çıkmamışken, bu albüm onun klasik temellerini ve virtüözitesini ortaya koydu. "Gestures", savaş sonrası Hırvatistan’ın sessizliğinde doğan bir sanatçının içsel yolculuğuydu.
2003 yılında yayınlanan "The Piano Player" albümü, Maksim’in dünya çapında tanınmasını sağladı. Albüm, klasik eserleri elektronik altyapılar ve modern düzenlemelerle harmanlayan özgün yaklaşımıyla kısa sürede milyonlarca satışa ulaştı. Bu başarı, crossover piyano müziğinin küresel yükselişinde önemli bir kilometre taşı olarak kabul ediliyor.
2004 tarihli “Variations Part I & II”da, klasik repertuvarını modern düzenlemelerle yeniden şekillendirme cesaretini gösterdi. Albümdeki parçalar hem konser salonlarında hem de popüler müzik listelerinde yer buldu.
Elektronik beat’lerin daha yoğun hissedildiği 2005 tarihli “A New World”, Maksim’in sahne vizyonunu genişletti. “Exodus” gibi parçalar, imza eserleri arasına girdi.
Rock etkilerinin belirginleştiği albüm “Electrik” (2006)’te, piyano ile elektronik müziğin sınırlarını zorladı. Konserlerinde lazer ışıkları ve görsel efektlerle desteklenen performansların temeli bu albümde atıldı.
Klasik ve popüler eserlerin sadeleştirilmiş yorumlarının yer aldığı “Pure” (2007) ve “Pure II” (2008) ile daha geniş bir dinleyici kitlesine ulaştı. Bu albümler, müziğini ‘dinlenebilir’ kılan ve günlük hayatın içine taşıyan çalışmalardı.
2010’da yayınlanan “Appassionata”da romantik dönemin dramatik eserlerini modern bir dille yorumladı. Albüm, Maksim’in klasik müziğe duyduğu derin bağlılığı ve virtüözitesini bir kez daha kanıtladı.
Sinema müziklerine odaklanan “The Movies” (2012) albümündeki “Pirates of the Caribbean”, “Gladiator” ve “Game of Thrones” gibi popüler eserlerin piyano düzenlemeleri, Maksim’in sahne performanslarını sinematik bir deneyime dönüştürdü.
Klasik ve modern parçaların harmanlandığı “Mezzo e Mezzo” (2014)’da ise türler arası geçişleri daha da belirginleştirdi.
On ikinci stüdyo albümü Segmenti (2025), tam 11 yıl aradan sonra geldi. Chopin, Prokofiev ve Tchaikovsky’nin eserleri; Queen ve ABBA gibi popüler grupların parçalarıyla aynı albümde buluştu. Maksim, bu albümle müziği bir daire gibi düşündüğünü söylüyor: “Her şey birbirine değiyor, ben sadece o temas noktalarını büyütüyorum.”
11 yıllık aradan sonra "SEGMENTI"
Maksim’in 2014’teki “Mezzo e Mezzo” albümünden sonra tam 11 yıl boyunca yeni bir stüdyo albümü yayınlamamasının ardında sanatçının yoğun konser temposu, dünya turneleri ve müzikal yönünü yeniden inşa etme süreci yatıyordu.
2024’te duyurulan “Segmenti” albümüne dair açıklamalarda, Mrvica’nın bu dönemde 109 konserlik küresel “The Collection” turnesini tamamladığı, ardından kariyerinde yeni bir sayfa açmaya karar verdiği görülüyor.
Sanatçı, bu albümü ‘yaklaşık iki yıl süren bir çalışma’ olarak tanımlıyor ve kendi kurduğu yeni müzik label’ı altında hazırladığı ilk proje olduğunu vurguluyor; bu da prodüksiyon sürecini önceki albümlere kıyasla daha kapsamlı ve bağımsız bir yapıya dönüştürmüş durumda.
Albüm; Budapeşte orkestrasıyla yapılan kayıtlar, uzun süreli hazırlık gerektiren orkestra düzenlemeleri, Tonci Huljic’in üç özgün bestesi ve pop-klasik crossover tarzında çok sayıda yeni uyarlamayı içerdiğinden, Mrvica’ya göre hem sanatsal hem de teknik açıdan yeni bir dönemin başlangıcını temsil ediyor.
Bu nedenle 11 yıllık boşluk, bir sessizlikten ziyade dünya turnelerine ayrılmış yoğun bir kariyer dönemi ile müzikal kimliğini yeniden tanımlamaya yönelik kapsamlı bir hazırlık sürecinin doğal sonucu olarak ortaya çıkmış görünüyor.
Maksim, müziği yeniden tanımlayan bir anlatıcı ve 2025’in sonlarında 11 yıl aradan sonra yayınlanan 12. stüdyo albümü "Segmenti” kariyerinde bir başka dönüm noktası.
Albüm, yalnızca klasik eserlerin yeniden yorumlandığı bir koleksiyon değil; türler arası bir yolculuk. Chopin’in “Fantaisie-Impromptu”su, ABBA’nın “The Winner Takes It All”uyla aynı albümde yer alıyor.
Maksim, bu birlikteliği şöyle açıklıyor: 'Müzik tarihini bir çizgi değil, bir daire gibi düşünün. Her şey birbirine değiyor. Ben sadece o temas noktalarını büyütüyorum.'
Albümün yaratım süreci, üç yıl boyunca farklı şehirlerde kaydedilen bölümlerle şekillenmiş. Berlin’de elektronik altyapılar, Londra’da yaylı aranjmanlar, Tokyo’da görsel tasarımlar…
Sahne tasarımı
Maksim’in müziği kadar, prodüksiyon süreci de küresel ve her albüm, sahne vizyonunu biraz daha genişletiyor: “Gestures” içsel bir yolculuk, “The Piano Player” küresel çıkış, “The Movies” sinematik bir deneyim,” Segmenti” ise türler arası bir manifesto.
Dolayısıyla konserleri de geleneksel piyano resitallerinden çok farklı. Sahne, bir ışık koreografisiyle nefes alıyor. LED ekranlar, projeksiyonlar, duman efektleri ve canlı görsellerle desteklenen performans, müziği yalnızca işitmek değil, izlemek anlamına da geliyor.
"Piyano çalarken sadece ses üretmiyorum. Bir atmosfer kuruyorum. İnsanlar gözlerini kapatmak istemiyor çünkü sahnede de bir hikâye var." sözleriyle ifade ettiği yaklaşım, Maksim’i klasik müzik dünyasında ayrı bir yere koyuyor. Konserleri, genç izleyicileri salonlara çekiyor; klasik müziği bir ‘etkinlik’ haline getiriyor.
İstanbul konseri
5 Mayıs 2026’da Zorlu PSM Turkcell Sahnesi’nde gerçekleşecek konser, SEGMENTI World Tour’un Türkiye ayağı. Maksim, bu konseri 'bir sinema gecesi gibi' sözleriyle tanımlıyor.
'İstanbul konseri için özel bir kurgu hazırladık. Her parça, bir sahne gibi. Işıklar, görseller, geçişler… Her şey bir hikâye anlatıyor.'
Konserde "Segmenti" albümünden parçaların yanı sıra, sanatçının kariyerine damga vuran eserler de yer alacak. “Exodus”, “Claudine”, “Croatian Rhapsody” gibi klasikleşmiş yorumlar; “Pirates of the Caribbean” ve “Game of Thrones” gibi sinematik düzenlemelerle birleşecek. Maksim’in sahneye taşıdığı Queen ve Coldplay yorumları ise, klasik müzikle popüler kültür arasında kurduğu köprünün en parlak örnekleri.
“SEGMENTI World Tour” duraklarında olduğu gibi, salonun enerjisi sahneye yansıyacak İstanbul konserinin biletleri 26 Aralık’ta satışa çıkacak ve 5 Mayıs 2026’da Zorlu PSM Turkcell Sahnesi’nde, Stagepass organizasyonuyla gerçekleşecek konser, Maksim'in zamansız müziğiyle İstanbul’un kalbinde buluşmak isteyenler için kaçırılmayacak bir fırsat olacak.
Biletler resmi satış kanalları olan Biletix ve Biletinial üzerinden temin edilebilecek.


