‘Bulunmaz Hint Kumaşı’nı bulduk
Hindistan’ın ‘yaşayan kültür mirası’ dokuma tekstil tasarımlarından oluşan yaklaşık 50 özgün parça, 18 ve 19. yüzyıl saray kültürünü içeren örnekler ve ilgili alanın güncel ürünlerini de kapsayan bir sergi ile İBB Metro Han’da, ilk kez ve ücretsiz izlenecek. Hindistan Başkonsolosluğu’nca Baş Küratör Serra Oruç imzası ile 27 ve 29 Kasım aralığında düzenlenen proje ile 28 Kasım’da konunun marka ve uzmanları, yine aynı mekânda düzenlenecek seminerde buluşacak.
EVRİM ALTUĞ
evrimaltug@gmail.com
Hindistan Başkonsolosluğu, tarihî ‘Hint kumaşı’ zenginliğini dünden yarına yansıtacak bir dizi etkinlikle, izleyenleri 27 ve 29 Kasım arası İstanbul Tünel’deki İBB Metro Han’da izlenecek özel ve ücretsiz bir buluşmaya davet etti.
Açılışı 27 Kasım akşamı yapılacak ‘Woven Legacies’ (Dokuma Efsaneler) isimli projeye ilişkin basın toplantısı İstanbul Beşiktaş’taki Conrad otelin İstanbul panoraması ve martılarına hakim 15. katında, Hindistan Başkonsolosu Mijito Vinito ile sergi küratörü, kültürel araştırmacı ve editör Serra Oruç öncülüğünde gerçekleşti.
Hindistan Başkonsolosu Mijito Vinito ve sergi küratörü Serra Oruç
Hindistan’ın tekstil zenginliği ve geleneğini günümüz tasarımıyla bağları adına yansıtmayı hedefleyen girişimle, İBB Metro Han’da el işi, tasarım ve kültür mirasını ortaya koyan bir dizi konuşma da, özel bir seminer ile ziyaretçilere sunulacak. 28 Kasım Cuma sabahı saat 10:30’da başlayacak seminere, Başkonsolos Vinito’nun ev sahipliği ile, serginin Şef Küratörü Serra Oruç’un yanı sıra, Hindistan’ın antik tekstil mirasını gündeme taşıyacak uzman Şeref Özen ve konuyla ilgili özel koleksiyonuyla bilinen uluslararası restorasyon uzmanı ve Haydarabad Nizamlığı’nın bugünkü varislerinden Esra Birgen Jah’ın da katılımı bekleniyor.
Başkonsolos Vinito’dan Gandhi’ye tarihsel selâm
İlgili etkinlikte öte yandan, Kashmir Loom ve Injiri ile Seher’in yanı sıra Tarun Tahiliani gibi öncü Hint tekstil markalarının temsilcilerinden, Asaf Ali ile Radhika Shekhawat ve Sanjeev Bhargava’nın dışında, Tannya Aghi ve Kashweave kurumu temsilcisi, Ubaid Punjoo da hazır bulunacak. Bu kapsamda, projeye imza atan Başkonsolos Vinito ve Baş Küratör Oruç, konuyla ilgili basın toplantısında, kimi soruları da yanıtladı.
Başkonsolos Vinito, toplantıda projenin kavramsal çerçevesini paylaşırken, Birleşik Krallık kökenli yazar ve tarihçi William Dalrymple’ın ‘Altın Yol’ kitabına da göndermede bulundu. Tarihçinin, kitabında bir deniz yolu ağını öne çıkardığına değinen Başkonsolos Vinito, bu ağın ‘İpek Yolu’ olarak nitelendiğine değinerek, Hindistan’ın ticaret ve kültürdeki baskın etkisini ortaya koyduğuna değindi. Vinito, ilgili ağın antik dönemlerden bugüne İslâm kültürü ile arasında zengin ilişkiye yol açtığını, bu tabirin günümüze dek Türkiye ile ilişkilerde de öncül rol oynadığını ayrıca ifade etti. Tekstilin, neredeyse tüm Hint yurttaşının yüreğinden geçen bir kültürel unsur olduğunu belirten Başkonsolos Vinito, aynı durumun Türkiye’nin vatandaşları için de söz konusu oluşunun, kendilerini bu projeye sevk ettiğine değindi.
Bu üretken ve yaratıcı sürecin, iki ülkede zanaatkârlar ile sofra zenginliğine de etkisi olduğunu belirten Vinito, Hindistan’ın Britanya kolonyalizmine dair direniş sürecinde ise, özellikle Mahatma Gandhi’nin ulusal bağımsızlığı önceleyen ‘Tuz Yürüyüşü’ sırasında dokuduğu ipek kumaşlar üzerinden ortaya konulan ‘Khadi’ ürünlerin, ulusça bu eylemin açık bir sembolü haline geldiğini vurguladı. Bu sürecin Hindistan’ı bugüne getirdiğini anlatan Başkonsolos, duruma örnek olarak ise, alanın organik ürün yelpazesini gösterdi.
Vinito:“1985’te ‘Hindistan Tekstil Bakanlığı’ kuruldu”
Bu resmî tavra örnek olarak, Hindistan’da 1985’te bir ‘Tekstil Bakanlığı’ dahi kurulduğunu açıklayan Vinito, ilgili durumun dünyada yalnızca birkaç ülkede mevcut olduğunun da altını çizdi. Bu durumun bir neticesi olarak, Hindistan’ın dünyada altıncı en büyük tekstil üreticisi olarak Türkiye ile başa güreştiğini açıklayan Başkonsolos, yine tekstil üzerinden, günümüzde Hindistan’da asgari beş milyon emekçiye kapı açıldığını anlattı.
İstanbul’daki etkinliğin de Hindistan Tekstil Bakanlığı’nın desteğiyle düzenlendiğini belirten Başkonsolos Vinito öte yandan, düzenlediği etkinlikle bu geleneğin birincil tanık ve yaratıcılarını, İstanbul’a taşımak olduğunu bildirirken, sergide özellikle Türkiye ile doğrudan bağı bulunmakta olan Haydarabad Nizamlığı koleksiyonundan parçaların da yer alacağını açıkladı. Vinito bununla birlikte, koleksiyona zenginlik getiren Esra Birgen Şah’ın Hindistan’da tanınmış bir figür olarak Nizam Hanedanı’nın mirası tarihi saraylara restorasyon çabalarıyla da bilindiğinin altını çizdi.
İBB Metro Han’daki özel sergide ayrıca, Hindistan’ın Keşmir bölgesinden öncül tekstil ürünlere de yer verileceğini belirten Başkonsolos Vinito, ortaya konulan bu girişimle, “...geçmişte nice ellerin ortaya koyduğu kültürel mirasa bir tür kutlama niyetinde olduklarını” ifade etti. Dokuma tekstil ürünlerin bugün Hindistan ve tüm dünya ülkelerinde gerçek sanat eseri ve zanaat ürünü muamelesi gördüğünün altını çizen Vinito, bunun bir göstergesinin de Hindistan ziyaretini yapan tüm resmi ve özel konukların bu sektöre gösterdikleri özel ilgi olduğuna dikkati çekti.
Baş Küratör Oruç: “Sivas’ın şalları ile Keşmir’in bağı var”
Toplantıda Başkonsolos ardından söz alan Baş Küratör Serra Oruç ise, Hindistan’a yaklaşık 15 yıl önce yaptığı ilk seyahatten bugüne, pek çok kere ülkeye giriş çıkış yaptığını belirterek, kendisinin de satın aldığı nice halı olduğunu tekrarladı. Bu süreçte antik ürünlere de ilgi gösterdiğine değinen Oruç, günümüzde hepimizin geçmişe bağlı olmamız gerektiğine dikkat çekerken, bunun daha iyi bir gelecek inşası için elzem olduğuna değindi.
Baş Küratör Oruç, İBB Metro Han’daki sergi ve seminere giden yolda koleksiyoner Esra Birgen Şah ile yollarının kesiştiğinin altını çizerek, şu mesajları verdi: “Kendisi Hindistan ve Türkiye arasındaki bu bağ adına büyük bir değer olarak, bana göre ‘yaşayan bir kültür mirası’ özelliğini taşıyor. Kültür mirasının günümüzde nasıl korunacağı sorusu, beraberinde nice yanıtı getirebiliyor. Bunun için restorasyona, ya da yeni, çağdaş yorumlara da gidilebildiğini anlatan Serra Oruç, düzenledikleri bu serginin de her iki durumun bir bileşkesi olduğunu açıkladı. Etkinlikle saray koleksiyonlarından derlenen antik Hint tekstil ürünlerine de yer verdiklerini belirten Oruç, bu eksende ilgili alanın öncü markalarının, yeni fikirlerle eski teknikleri harmanladığı güncel üretimlerini de İstanbul’a taşımayı hedeflediklerini açıkladı.
Serra Oruç diğer taraftan, bu kapsamda sergiye de dahil olan en az yüz yıllık Keşmir şallarının günümüzde Avrupa’da gördüğü ilginin de altını çizerek, şunu söyled: “Bunlar Avrupa’ya Anadolu’dan ulaştılar ve bir kentte, Sivas’ta bu tasarımlardan ilham da alındı.” Sivas’ın ‘Şal’larının büyük olasılıkla Keşmir bölgesiyle bağı olduğunu belirten Oruç, bu alanda yapılacak araştırmaların buna yöneldiğine dikkat çekti. Düzenledikleri sergiyle, kültür mirasının gerek bir şal, gerekse kilimle nasıl taşınabildiğine dair yeni fikirlerin ortaya çıkmasını hedeflediklerini anlatan Baş Küratör Oruç şu ifadeleri kullandı:
“‘Kültür Mirası’ dediğiniz zaman bunun çok eski olduğu düşünülür ama biz size bunun giydiğiniz geleneksel teknik taşıyan bir el işi parti elbisesinde de var olabileceğini hatırlatmak istedik.” Oruç ayrıca, Al Jazeera gibi kurumların yer aldığı, uluslararası basının da ilgi gösterdiği toplantıda gelen bir soru üzerine, geçen yüzyıllar boyunca yaşanan değişkenlik ve bir aradalık ile, ortaya konulan desen, âdet, birikim, kültürel bellek ve tasarımların bir çoğunun da anonim olduğuna değinerek, “Konya motifinin Sivas’ta dokunduğunu anlayan dokumacılar olduğunu biliyoruz. Teknik ve motif ayrışmasından, ‘Bu kız buraya gelin gelmiş,’ diyerek, neyin nereye taşındığını algılayabiliyorlar,” şeklinde açıklama yaptı ve sözlerini şöyle sürdürdü: “Çiçek, Hindistan’da da çok kıymetli. Bizim halı ve tekstillerimizde de çok kullanılan motifler var. Dolayısıyla hepsi bir noktada birbirinin içine geçiyor. Örneğin, lâlenin bir dönem oraya gittiğini biliyoruz ama, bizim göstereceğimiz örneklerin içinde, özellikle Hint kültürüne odaklı koleksiyonları seçtik. Hatta, sergi hazırlığında bir tasarımcının, çinilerden ilhamla yapılan şalları bize gösterdiğini anımsıyorum; ama bu kez sadece Hindistan’ın kültürel hafızası ve görsel imgelerine, bunların günlük hayatımızda bulunan tekstil eşyalarına nasıl dönüştüğüne yer verdik.”
Seminer YouTube üzerinden de paylaşılacak
Toplantıda öte yandan, projeye imza bırakan Hindistan Başkonsolosluğu ve sergi ekibi, etkinliğin 28 Kasım tarihli İBB Metro Han seminer bölümünün YouTube’dan arşivlenerek ilgili herkese sunulacağını da meraklılara müjdeledi. Projenin ayrıca, Hindistan tekstil öncülerine merak duyan potansiyel alıcı veya koleksiyonerlerle de bir irtibat fırsatı olduğu vurgulanırken, etkinliğe katılacak Kashmir Loom, Kashweave Global, Şeref Özen Halı ve Tekstil ya da Tarun Tahiliani gibi markaların da bu vesileyle İstanbul’da varlık göstereceğinin altı çizildi.
İBB Metro Han’daki serginin, ağırlıkla 18 ve 19’ncu yüzyıla dair orijinal parçaları meraklılarıyla buluşturması öngörülüyor. Bu kapsamda etkinliğin 28 Kasım tarihli seminerine katılacak girişimci Şeref Özen’in de, sunumunda kişisel koleksiyonundan, aralarında İran’dan eserlerin de yer alacağı kimi antik parçalar ayrıca izleyicilere sunması bekleniyor.
Baş Küratör Serra Oruç, bu aşamada gelen bir soru üzerine, sergi ve seminerle ilgili en büyük beklentilerini ise şöyle özetliyor: “Eski, tarihi anlatan parçalar yerine, bugün aslında bunun nasıl sürdürülebildiğini göstermek istiyoruz. Örneğin Tarun Tahilliani’nin bir elbisesini giyip, akşam bir davete gidebilirsiniz. Veya bu tasarımlar, elle yapılan, işlemeleri olan ama çok ağır bir parça olduğu gibi algılanmamalı. Bu el işçiliği, gerçekten bugüne uyarlanan, onu bir biçimde revize eden vizyonu ile, her an dolabımızda yer alabilecek bir ürün. Keza, Injiri markası biraz daha günlük giysi üzerine odaklanıyor. Ceket ve şallarını giyinip, her an çıkabiliriz.
Anlatmak istediğimiz, geleneğin sadece eskide, koleksiyonda olan bir şey olmadığı, bugün yaratacağımız yeni parçalara birer ilham kaynağı oluşu. Bu aynı zamanda da otantik bir hikâye. Evet, “Pazarlamada hikâye satar,” diyerek bu durumu yıllarca eskittiler. Ama hikâye, gerçekten iyi bir hikâye ise satıyor. Artık uydurmaları da herkes çok iyi ayırt ediyor. Buradaki markaların hepsi, çok güçlü birer hikâye olarak, kendi kökleri üzerine konumlanıyor. Koleksiyoner, tasarımcı ve tekstil bazlı kimi galeri ile sanatçılardan oluşan bir grubu, bu sergi ve seminere davet etmiş bulunuyoruz. Aslında tam da bu karşılıklı kültürel etkileşim bazında, İstanbul’u dünyaya açılan bir kapı olarak gördüğümüz için, projenin burada yapılmasının en önemli karşılığı da bu olacaktır. Bu buluşmadan sonra yeni koleksiyonlar ve parçalar çıkmasını da ümit ediyorum.”
Türkiye’den göç ile İpek Yolu’nun geleceği gündemde
Hindistan Başkonsolosu Vinito, düzenlenecek sergi ve seminer dolayısıyla kimi ‘özel’ açıklamalarda da bulundu. Basının yönelttiği, ‘Türkiye’den tekstilci veya ilgili alanlardan markaların, yatırımcıların kaçışı’ konulu bir soruya özel ilgi gösteren Vinito, 27-29 Kasım tarihli projenin söz konusu sürece nasıl bir etkisi olabileceğine dair soru hakkında yanıt verirken, şu çarpıcı cümleleri kullandı: “Gelecek bu soruya hazırlanmamıştım! Ama şunu ifade etmeliyim ki, projemizin yan hedeflerinden biri de, sektörün öncü markalarını Türkiye’den izleyiciyle buluşturmaktı. Çünkü evet, Türkiye bu alandaki yatırımını uzun süredir devam ettiriyor. Ancak Hindistan’da da artan orta sınıfın getirisiyle, bu alanda büyük bir ilerleme sağlanmış bulunuyor. Kentlerin büyümesi de buna katkıda bulunuyor. Bu anlamda Türkiye’deki (Vakko, Beymen vb.) kimi büyük markaların halihazırda Hindistan’da bulunmadıklarını görmekteyiz. Bu yönde vazifelerimden birinin de, bu markaların Hindistan’daki yurttaşların gidip bu markaları satın alabilmeleri olduğu kanısındayım. Buradan kastettiğim odur ki, bu ve benzeri markalar Hindistan’a gidebilirler, orada kaynak üretebilirler. Aynı zamanda da Hindistan’da satış yapabilirler. Böylece Türkiye’ye gelip, tekrar yeni yatırımlarda bulunabilirler. Zira bu yolda ilerleyen Koton veya LCW gibi markalar olduğunu da, bölgede keşfe çıkan Vakko gibi, görmekteyiz.
Diğer taraftan, mevcut tüm platformlar arasında Türkiye ile aramızdaki boşluklardan bir tanesinin ise, IT (Bilişim Teknolojileri) olduğu kanaatindeyiz. Burada açık biçimde, IT markaların yokluğunu hissetmekteyiz. Bu kapsamda ziyaret ettiğim kurumlardan biri, örneğin bir Türkiye çıkışlı Tekstil – AI / Yapay Zekâ Tasarım ve Teknoloji markasıydı. Bu markanın temsilcisi olan değerli hanımın, yaptığımız toplantıda ne kadar vizyoner ve girişimci olduğunu bizzat gördük. Dolayısıyla dijital bağlantının da kuvvetlendirilmesi elzem. Bu kapsamda gelecek yıl özel bir program da başlattığımızı duyurmak istiyorum. Bu kesinlikle aklımızda, özellikle Ataşehir’de kurulan Next adlı Kurumsal İletişim ve Teknoloji markası ile temastayız. Bu eksende önemli tekstil markalarıyla da işbirliği öngörüyoruz. Görüldüğü kadarıyla elimizde ilgi ve alan mevcut. Dolayısıyla daha fazlası elbette mümkün. Bunun için çalışıyoruz.”


