Bursa’dan toplumların “Kırılma Zamanı”na bakmak
Bursa Büyükşehir Belediyesi, Bursa Kent Konseyi ve Bursa Fotoğraf ve Sinema Amatörleri Derneği (BUFSAD) işbirliğiyle düzenlenen 15. Bursa Uluslararası Fotoğraf Festivali, “Kırılma Zamanı” temasıyla çağın sancılarını görselleştirirken aynı zamanda bu kırılganlığa karşı diyaloğu, kapsayıcılığı ve kolektif üretimi koyarak umudu çoğaltıyor. 12 Ocak’a kadar 10 farklı mekânda devam edecek festivali küratörlerinden Gülbin Özdamar Akarçay ile konuştuk.
Bu yıl “Kırılma Zamanı” temasıyla düzenlenen 15. Bursa Uluslararası Fotoğraf Festivali (FotoFest) sürüyor. 10 farklı mekândaki 20 solo, 6 karma sergide sanatseverleri ağırlayan festival 15 uluslararası, 15 ulusal fotoğrafçının; videoyla eser üreten 7 sanatçının, 8 kolektifin, 11 gencin, 7 engelli bireyin ve 20 çocuk fotoğrafçının çalışmalarına ev sahipliği yapıyor. Küratörlüğünü Gülbin Özdamar Akarçay ve Özcan Yurdalan üstlendiği 15. FotoFest, toplumsal ve kişisel kırılmaların farklı coğrafyalardan yansımalarını izleyiciyle buluşturuyor. 12 Ocak 2026 tarihine kadar devam eden 15. FotoFest’in programında sergilerin yanı sıra paneller, sanatçı konuşmaları ve atölyeler de katılımcıları bekliyor.
Dünya fotoğrafının güncel yönelimlerini Türkiye’ye taşıyan bir misyon üstlenen FotoFest, 15. yılında farklı ülkelerden iklim krizi, göç, savaş, kimlik ve bellek konularına odaklanan 15 sanatçıyı ağırlıyor. Festivalin konuklarından Forough Alael (İran), Mahsa Amini’nin ölümüyle ateşlenen “Kadın, Yaşam, Özgürlük” hareketini, kadınları güçlü bir ilham kaynağı olarak vurgulayan bir çerçeveden sergiliyor. Abir Abdullah (Bangladeş), Bangladeş’teki yerel deniz seviyelerinin iklim değişiklikleri nedeniyle yükselişinin, yerel halkı nasıl etkilediği üzerinde dururken Berge Arabian (Kanada), “Hasret: Bir Yol Öyküsü” adlı sergisinde ailesinin Diyarbakır’dan Suriye’ye uzanan yolculuk rotasını görsel olarak yeniden yaratıyor. Laura Chen (İngiltere) “Hurdalık” başlıklı sergisiyle başka imgelerin enkazından veya zihindeki dağınık parçalardan yeni bir şey inşa etmeyi denerken Issa Touma (Suriye) ise savaşın gençler, özellikle de çok zor koşullarda büyüyen ve hiçbir zaman yurtdışına sığınma talebinde bulunmamış kız çocukları üzerindeki etkisini vurguluyor. Çeşitli kültürel ve ekonomik geçmişlere sahip kadınlara belgesel fotoğrafçılığını öğreten Estonya merkezli sivil toplum kuruluşu FEMLENS Kolektifi’nin “Gördüklerimiz” başlıklı karma sergisi ise Afganistan’dan Amerika’ya, İrlanda’dan Ukrayna’ya, İspanya’dan İran’a farklı coğrafyalarda yaşayan kadın fotoğrafçıların hikâyelerini bir araya getiriyor.
Berge Arabian
Issa Touma
15. FotoFest’in Türkiye ayağında da 15 fotoğraf sanatçısı yer alıyor. Dijitalleşme ile imgenin üretim biçimlerindeki kırılmaların tartışıldığı günümüzde, Durmuş Bahar festival için “Sıfır Noktası: Zamansız Yolculuk” başlıklı bir sergi üretirken, eserlerini dijital kolaj tekniği ve hibrit sanat süreçlerine entegre ettiği yapay zekâ ile katmanlı, sürreal kurgular haline getiriyor. Rana Öztürk, Rıza Erdeğirmenci ve Yiğit Günel gündelik yaşamın sıradanlığına vurgu yaparak hikâyelerini kamusal alanlar, insanlar ve nesneler üzerine inşa ederken; Cenk Erdoğan, Ayla Güvenç ve Ali Saltan, toplumun çeperlerinde yaşayan “ötekiler”e odaklanıyorlar. Kemal Arslan’ın toplumsal eylemleri belgelediği, Murat Bergi’nin neo-Osmanlı kavramını temel alarak topluma yansımalarını görselleştirdiği festivalde sergileriyle yer alan diğer fotoğrafçılardan Emin Altan Çernobil felaketine, Sinan Kılıç iklim meselesine, Burcu Ertunç kadın hikâyelerine, Serkan Çolak ve A. Nur Türk kişisel kırılmalara dikkati çekiyorlar. Bülent Kılıç ise 14 yıllık Suriye yolculuğundan fotoğraflarla bir ülkenin çöküşünü ve yorgun halkını gösteriyor.
Ali Saltan
Bülent Kılıç
15. FotoFest’i küratörlerinden Gülbin Özdamar Akarçay ile konuştuk.
Gülbin Özdamar Akarçay
FotoFest’in 15. yılında seçtiğiniz “Kırılma Zamanı” teması yalnızca güncel krizlere değil, aynı zamanda fotoğrafın kendi tarihine de bakıyor gibi. Sizce bugün fotoğraf, geçmişteki anlatı gücünden hangi noktalarda kopuyor, hangi noktalarda direniyor?
Kırılma zamanı dünyanın içinde bulunduğu krizin bir temsili aslında. Şimdinin sürdürülemez olduğu, yeninin ise henüz tam olarak şekillenmediği bir ara zamandayız. Bu durumda fotoğraf, toplumsal ve kişisel kırılmaların tanığı olarak bize farklı temsil olanakları sunuyor. Böylelikle de bizlere zamanın kendisinin nasıl katmanlandığını ve belli anlarda nasıl ‘kırılıp’ yoğunlaştığını gösteren temsiller oluşuyor. Fotoğrafın bir imge olarak kendi ontolojik yapısında da kırılmalar meydana geldi. Bu nedenle onun da bu temaya uyan bir yapısı var. Dijitalleşmeyle birlikte yüzeyi değişti, gerçekliği parçalayan ve hatta çoğu zaman yok eden hipergerçek görüntüler ya da fantazmagoriler oluştu, bilgisayar temelli üretimler ile fotografik bakış çoğaldı. Fotoğraf olmayan fotoğraf diye bir tanımlama yapıldı. Hal böyleyken fotoğrafa gelenekselin tutuculuğunda bakmak zamanı kaçırmak anlamına geliyor. Bu seneki festivalde de bu değişimin yansımalarını göreceksiniz. Bu tür festivallerde asıl önemli olanın da farklı fotografik üsluplara, tarzlara, üretim biçimlerine yer verilmesinin gerekliliğidir. Festival küratörleri olarak Özcan Yurdalan ile 15. Bursafotofest’te öne çıkan özelliklerinden birinin bu olması gerektiğine karar verdik. Basın fotoğrafından geleneksel belgesele, kolajlardan çağdaş belgelese, yapay zekâ aracılığıyla üretilen imgelerden kavramsal fotoğrafa geniş temsiliyeti olan bir festival içeriği oluşturduk.
Abir Abdullah
Durmuş Bahar
Festivalde yer alan uluslararası ve Türkiyeli sanatçılar arasında, coğrafyalar farklı olsa da benzer duygusal ya da politik kırılmaların öne çıktığını görüyoruz. Bu ortaklıklar size bugünün dünyası hakkında ne söylüyor?
Bu ortaklıklar tarihin ve toplumların derinlerinde uzun süredir biriken yapısal çelişkilerin, artık daha fazla taşınamadığı bir noktaya gelmesidir. Sistem üzerindeki gerilim dayanılmaz bir sınıra ulaşır. İşte tam da bu anda, toplumdaki aktörler olarak bizler bu gerilimi görür, hisseder ve onu kolektif bir dönüşüm anına çeviririz. Yani bu, yalnızca tek bir “an” değildir. Daha çok, bir geçiş evresidir. Uzun zamandır görünmez olan birikimlerin su yüzüne çıktığı, her şeyin netleştiği ve yepyeni olasılıkların kapısını zorladığımız bir fazdır. Diyalektik bir kavşakta dururuz. Bu faz ortaklıkların ortaya çıktığı bir durum yaratır. Modernizm ütopyasının çöktüğü, savaşların, çatışmaların arttığı, yoksulluk, gıda ve iklim krizi ile birlikte devlet politikalarının otoriterleştiği bir dünyada nerede yaşarsak yaşayalım imgeler ortak duygu, politika ve konuyu içerirler. Dijitalleşme de hızlı iletişimin önünü açınca sadece içinde yaşadığımız toplum değil diğer toplumlarda da yaşanılanlara ortaklık kurarız. Bununla birlikte kırılma anları sadece bir yıkımın değil değişimin ve dönüşümün de habercisidir. Bitti dediğimiz anda küllerimizden yeniden doğduğumuz bir direniş anıdır. Kırılmalar toplumda yaşandığı gibi içimizde de yaşanır ama unutulmamalıdır ki içsel kırılmaların da toplumsalla olan ilişkisi kaçınılmazdır. İşte biz imge üreticileri tüm bu anlarda kendi üretim biçimlerimizi ve bakışımızı o gerilim anına yönlendirir onu temsillere dönüştürmeye çabalarız. Çünkü bizi hayatta var eden entelektüel ve düşünsel kırılmalarımızı görünür kılan araçlara ihtiyaç duyarız. Bugün bizi bir araya toplayan da bu araçlardan biri olan fotoğraf. Festivalde farklı coğrafyalardan gelmelerine rağmen benzer duygusal ve politik kırılmaların ortaya çıkmasının temelinde de bu yatar. Bir başka sebebi de küratoryal seçkidir.
Kolektiflerin, gençlerin, çocukların ve engelli bireylerin yalnızca izleyici değil üretici olarak festivalde yer alması FotoFest’e çok canlı bir katman ekliyor. Bu açılım sizin için nerede bir küratöryel tercihten çıkıp daha geniş bir sorumluluğa dönüşüyor?
FotoFest’in 15. yılındaki en heyecan verici yeniliklerinden biri, Türkiye'deki çağdaş fotoğraf pratiğinin vazgeçilmez bir parçası haline gelen kolektifleri ağırlıyor olmamız. Festivalimize özel davetle katılan 9 kolektif, bireysel bakışları aşan, diyalojik ve çok katmanlı bir anlatı zenginliği sunuyor. Bu katılım, ülkemizdeki fotoğraf pratiğinin yeni ve kolektif bir dile doğru evrildiğinin güçlü bir temsili niteliğinde.
Festivalin bu edisyonu, “Kırılma Zamanı” temasını kendi özgül perspektiflerinden yorumlayan on bir genç, yedi engelli ve yirmi çocuk fotoğrafçının üretimlerine yer veriyor. Yerel liselerin fotoğraf ve grafik bölümü öğrencilerinin işleri, genç neslin estetik arayışlarını yansıtırken; engelli bireyler ve çocuklarla gerçekleştirilen atölye çalışmalarının nitelikli bir sergiye dönüşmesi, festivali erişilebilir ve üretime dayalı bir kültür platformu olarak tahayyül etme çabamızı gösteriyor. Nihayetinde, bu yılki programımız atölyelerle birlikte yalnızca izlenebilir değil, aynı zamanda deneyimlenebilir, dönüştürülebilir ve paylaşılabilir bir sanat ekosistemi kurma niyetini taşıyor. Seyirciyi pasif bir konumdan çıkarıp, üretim ve yorum sürecine aktif katılımcı kılmak, küratöryel pratiğimizin temel sacayaklarından birini oluşturuyor. Sanatın, toplumsal dokunun her hücresine nüfuz eden canlı ve diyalojik bir pratik olduğuna olan inancımız, bu çerçevede hayat buluyor.
Çocukların ve engellilerin fotoğraf üretiminde yer alması, kolektiflerin dayanışma biçimleri, uluslararası sanatçıların yerel temalarla kurduğu ilişkiler —hepsi birlikte— fotoğrafın kamusal bir değer yaratma potansiyelini hatırlatıyor. Festivalin belki de en politik, en umut verici yönü de fotoğrafın sadece sanatsal bir imge değil aynı zamanda bir deneyim biçimi, bir paylaşım alanı, bir toplumsal pratik olması. Kırılma Zamanı, tam da bu yüzden yalnızca bir tema değil, bir çağrı: bakışlarımızı, imgelerimizi, dünyayı yeniden düşünmeye davet eden bir çağrı.
FotoFest bittiğinde, izleyicinin aklında tek bir duygu ya da soru kalacak olsa, bunun ne olmasını isterdiniz?
İçimdeki ya da toplumdaki tüm kırılmalar bir değişime sebep olabilir mi?


