Elif Sanchez’den aşkın farklı evreleri
Batı ve Doğu müziklerini güçlü sesiyle harmanlayan Elif Sanchez’in ikinci albümü “Stages of Love” aşkın farklı evrelerini anlatıyor. “İçimden taşan şeyleri kelimelere ve notalara dökmek zorundayım çünkü başka türlü susmuyorlar,” diyen Sanchez’le yeni albümü ve müzikal kariyeri üzerine konuştuk.
Suzan Somalı Sönmez
ssomalisonmez@gmail.com
Elif Sanchez, caz ve geleneksel Türk müziği esintileri taşıyan 2022 tarihli “Elif Sanchez” isimli ilk albümünde Anadolu ve Azerbaycan coğrafyasının en sevilen türkülerini, kendine has yorumuyla dinleyicilerle buluşturmuş ve büyük beğeni almış bir sanatçı. Sanchez; üç yıl aradan sonra Pasion Turca etiketiyle yayınlanan ikinci albümü “Stages of Love” da ise daha çok contemporary ve world müziğe yöneliyor. Sanchez’in ifadesiyle aşkın farklı evrelerini Türkçe, İngilizce ve İspanyolca şarkılarla anlatan albüm; heyecan dolu başlangıçlardan tutkulu anlara, kırılmalara, ayrılıklara ve kabullenişe kadar uzanan bir duygusal yolculuk sunuyor. Sanatçının eşi Paul Sanchez ile 10 yıl önce yazdıkları “Bir Zamanlar / Había Una Vez”in de dikkat çektiği yeni albümü ve müzikal kariyeri üzerine Milliyet Sanat okurları için güzel bir sohbet gerçekleştirdik.
Elif Sanchez
Öncelikle sizi daha yakından tanımak isteriz. Müzisyen bir ailede büyümek ve ardından İstanbul Devlet Konservatuvarı'ndan üstün başarıyla mezun olmak müzikal kimliğinizi nasıl şekillendirdi?
Müzik, benim için her zaman hayatın doğal bir parçasıydı çünkü gözümü açtığımda etrafımda hep müzik vardı. Müzisyen bir ailede büyümek, kulağımın çok erken yaşta eğitilmesini sağladı diyebilirim. Bu kadar yoğun bir müzikal ortamda büyümek, duygularımı kelimelerden önce melodilerle ifade etmeyi öğretti bana. Konservatuvar ise bu doğal yetenekleri şekillendirdiğim, disiplinle harmanladığım yer oldu. Orası bana sadece teknik bilgi değil sabır, sebat ve derin bir müzikal anlayış kazandırdı. O yüzden hem o samimi müzikal ortamın hem de akademik disiplinin üzerimde çok büyük etkisi var.
Berklee College of Music'teki Bill Pierce Ödülü ve Akdeniz Müzik Enstitüsü Ödülü gibi başarılarınız kariyerinizin başlangıcında size neler hissettirdi ve müzikal hedeflerinizi nasıl etkiledi?
Benim için hem büyük bir onur hem de güçlü bir motivasyon kaynağıydı. Kariyerimin çok başındaydım ve bu tür ödüller, doğru yolda olduğuma dair içsel bir onay gibiydi. Bu başarılar sayesinde özgüvenim arttı ve müzikal olarak daha cesur adımlar atabilmeye başladım. Kendi sesimi bulma sürecimde bana hem ilham verdi hem de daha büyük hayaller kurmam için alan açtı. O anlarda sadece yetenek değil istikrar, tutku ve çalışmanın da ne kadar belirleyici olduğunu çok daha net gördüm.
İlk albümünüzde Türk Halk Müziği, Klasik Müzik ve Caz gibi farklı türleri harmanlamıştınız. Bu eklektik yaklaşımınızın kökenleri nelerdi ve müziğinizde bu farklı renkleri bir araya getirmek sizin için ne ifade ediyor?
İlk albümümde farklı türleri bir araya getirmek aslında çok içgüdüsel bir tercihti. Çünkü ben de bu türlerin tam ortasında büyüdüm diyebilirim. Evde Türk Halk Müziği dinlenirken, okulda klasik müzik eğitimi alıyordum. Sonra caz eğitimi için Berklee’ye gittim ve orada farklı müzik türleriyle, kültürlerle tanıştım. Yani bu füzyon aslında hayatımda iz bırakan bütün müziklerin ve kültürlerin bir yansıması. Müziğimde bu çeşitliliğe yer vermek hem kimliğimi hem de yolculuğumu anlatmanın en doğal yolu haline geldi.
Javier Limón gibi dünyaca ünlü bir prodüktörle çalışmak ve Kenan Doğulu ile düet yapmak kariyerinizde nasıl bir dönüm noktası oldu? "MI VOZ" albümü ve "Vuelve (Kurşun Adres Sormaz ki)" şarkısının başarısı size neler öğretti?
Öncelikle her ikisinden de çok şey öğrendim ve en önemli şey, onların müziğe olan yaklaşımlarıydı. Hâlâ o çocukça heyecanı taşımaları, bu süreçteki pozitif tutumları ve disiplinli çalışmalarından ilham aldım. Tabii ki, kariyerimde büyük bir dönüm noktası oldu, dinleyici kitlemin büyümesi açısından önemliydi ama benim için en değerli şey içsel olarak yaşadığım yolculuktu. Onlar gibi sanatçılarla iş birliği yapabilmek, benim için kariyerimde bir kilometre taşı. Üretim sürecinde, ikisinin de benim fikirlerime büyük değer vererek ve bana bir meslektaş gibi yaklaşarak, tecrübelerine ve isimlerine rağmen tüm fikirlerimi dinlemeleri, uygulamaktan mutluluk duymaları, kendime olan özgüvenimi de pekiştirdi.
Paul Sanchez ve Alfredo Rodriguez gibi önemli müzisyenlerle yaptığınız iş birlikleri, müzikal vizyonunuza ve yaratıcılığınıza neler kattı?
Paul ve Alfredo çok değer verdiğim iki müzisyen. Hepimiz müzisyeniz ve birbirimizden çok şey öğreniyoruz. İkisi de kendi tarzlarında müzikal olarak derinleşmiş sanatçılar ve bu çeşitlilik bana çok şey kattı.
"Stages of Love" albümünden bahsedelim biraz… Albümün konsepti nedir? Aşkın farklı evrelerini anlatma fikri nasıl ortaya çıktı ve bu temayı albümün geneline nasıl yansıttınız?
"Stages of Love" albümümün konsepti, aslında aşkın farklı evrelerine dair kişisel bir yolculuk. Aşk, bazen saf ve tutkulu, bazen kırılgan ve yıkıcı olabiliyor. Bu albümde, aşkın sadece güzel ve romantik yönlerini değil, onun zorlu ve karmaşık yanlarını da ele almak istedim. Aşk, bir süreç ve her evresi farklı duygulara, deneyimlere sahip. Bu evreleri şarkılarla anlatmak, kendi duygusal yolculuğumu dinleyiciyle paylaşma fırsatıydı. Albümün başlangıcında bu fikir, içsel bir yüzleşme olarak doğdu. Kendi yaşadığım aşkın çeşitli fazları üzerinden şarkılar yazmak istedim. İlk başta sevdanın o saf ve baş döndürücü heyecanıyla başlıyoruz, ardından daha derinleşen bir bağlılık, kırılmalar, kayıplar ve sonunda ise kendini yeniden bulma süreçleri geliyor. Bu evreleri hem sözlerle hem de müzikal anlamda yansıtmaya çalıştım. Her şarkı, bir dönüm noktasını ve o dönemde yaşadığım duygusal değişimleri anlatıyor.
Albümde Türkçe, İngilizce ve İspanyolca şarkılar yer alıyor. Bu üç dili şarkılarınızda kullanmanızın özel bir nedeni var mı?
Hayatımda bu dillerin sürekli olarak var olması en büyük ve önemli nedeni sanırım. Her üç dil de bana farklı duygusal derinlikler katıyor ve her biriyle kendimi farklı şekillerde ifade ediyorum. Türkçe, ana dilim olduğu için duygularımı en yoğun şekilde aktarabildiğim dil. İngilizce, günlük hayatta en çok kullandığım dil ama ana dilim olmadığı için kendimi ayrıştırabildiğim ve dışarıdan bakabildiğim bir dil. Bu, bana kendimi daha objektif bir şekilde değerlendirme fırsatı veriyor. İngilizce’de kendimi daha özgür hissediyorum ve bazen içsel dünyamı dışarıya aktarırken daha farklı bir perspektife sahip oluyorum. İspanyolca ise bana sıcaklık, tutku ve farklı bir ritim getiriyor; sanki aşkı en iyi anlatabilen dil o gibi…
"Stages of Love" albümündeki şarkıların söz ve müzikleri size ait. Kendi şarkılarınızı yazma süreci nasıl gelişiyor? İlham kaynaklarınız neler ve duygularınızı müziğe nasıl aktarıyorsunuz?
Şarkı yazmak benim için sadece bir üretim süreci değil, bir varoluş biçimi diyebilirim. İçimden taşan şeyleri kelimelere ve notalara dökmek zorundayım çünkü başka türlü susmuyorlar. Yazarken kendime filtre koymuyorum. Beni rahatsız eden, utandıran ya da çıplak bırakan duygular varsa tam da onların üzerine gidiyorum. Çünkü samimiyet, müziği canlı kılan şey. İlhamım, yaşadığım hayat. Sevdiğim insanlar, kırıldığım yerler, kurduğum hayaller, yüzleştiğim korkular... Bazen bir yabancının bakışı, bazen gece sokakta yürürken çalan uzaktaki bir müzik bile yeni bir şarkıya dönüşebiliyor. “Stages of Love” tam da bu yüzden çok kişisel. Her şarkı, benim bir halim. Düşmem, kalkmam, vazgeçmem, yeniden başlamam… Aşkı hem bir fırtına gibi hem de bir sessizlik gibi yaşadım bu albümde. Duygularımı müziğe aktarmak için önce kendime karşı tamamen dürüst olmam gerekiyordu. Ve belki de bu yüzden bu albüm, şimdiye kadar yaptığım en cesur şey.
Albümünüzü ‘bir yolculuk, bir keşif, bir dönüşüm’ olarak tanımlıyorsunuz. Dinleyicilerin bu yolculukta neler hissetmesini ve keşfetmesini umuyorsunuz?
Evet, bu albüm benim için içsel bir yolculuğun haritası gibi. Her şarkı bir durak, bir yüzleşme, bir kabulleniş, bir bırakış… Aşkı sadece idealize ettiğimiz haliyle değil bütün kırılganlığı, çelişkileri ve gerçekliğiyle ele almaya çalıştım. O yüzden dinleyicilerden de bunu sadece kulaklarıyla değil, kalpleriyle dinlemelerini istiyorum. Umarım bu yolculukta kendilerinden bir parça bulurlar; belki hiç adını koyamadıkları bir hissi ilk kez duyarlar, belki yıllar önce yaşadıkları bir anıyla yüzleşirler ya da sadece bir şarkıda durup nefes alırlar.
"Aşkın ne denli insana ait, kırılgan ve aynı zamanda kudretli bir his olduğunu anlattım" diyorsunuz. Albümdeki şarkılar bu kırılganlığı ve kudreti hangi açılardan ele alıyor?
Bu albümdeki şarkılar, benim kendi deneyimlerimden süzüldü ama her biri evrensel bir duyguyu taşıyor. Kudretli olan, aşkın bizi yeniden inşa etme gücü; kırılgan olan, o inşa sürecinde dökülen tuğlalar. Ve ben ikisini de anlatmak istedim, çünkü ikisi de insana ait.
"Stages of Love"la sadece müzikseverlere değil, ‘aşkın izlerini taşıyan herkese’ hitap etmek istediğinizi belirtiyorsunuz. Albümün bu geniş kitleye nasıl dokunacağını düşünüyorsunuz?
Çünkü aşk hepimizin ortak dili. Hepimiz bir şekilde sevdik, özledik, kaybettik, vazgeçemedik. "Stages of Love", tam da bu yüzden sadece müzik dinlemeyi sevenlere değil, bir zamanlar kalbi çarpan, birine tutulmuş, bir ayrılık yaşamış ya da hâlâ içten içe birini bekleyen herkese hitap ediyor.
Hem ulusal hem uluslararası sahnelerde sık sık konserler de veriyorsunuz. Bu tempoyu nasıl yönetiyorsunuz ve konserlerinizde dinleyicilere nasıl ulaşıyorsunuz?
Turne temposu yoğun olsa da sahnede olmak bana tarifsiz bir enerji veriyor. Dinleyicilerle kurduğum bağ yorgunluğu unutturuyor. Sesimi ve bedenimi korumak için beslenmeme, uykuma ve egzersiz yapmaya dikkat ediyorum. Amacım sadece şarkılarımı değil, o anın duygusunu da seyirciyle paylaşmak. Dinleyicilere samimiyet, içtenlik ve sürprizlerle dolu bir deneyim sunarak konserlerin müzikal ve duygusal olarak iz bırakması benim en büyük hedefim. Bazen birlikte şarkılar söylüyoruz, bazen de birlikte susuyoruz.
Kariyerinizin bu noktasında kendinizi nerede görüyorsunuz ve gelecekte müziğinizle nerelere ulaşmayı hayal ediyorsunuz?
Kariyerimin bu noktasında, müzikal yolculuğumda önemli adımlar attığımı hissediyorum ama daha gidecek çok yolum var. Hatta hiç bitmeyecek bir yol diyebilirim. Kendimi sürekli gelişen ve öğrenen bir sanatçı olarak görüyorum. Gelecekte müziğimle daha fazla insanın hayatına dokunmayı, farklı coğrafyalarda konserler vererek müziğin gücünü paylaşmayı hayal ediyorum.
Genç müzisyenlere ve adaylarına tavsiyeleriniz olur mu?
Genç müzisyenlere ve adaylarına verebileceğim en önemli tavsiye, kendi seslerini bulmalarıdır. Herkesin müzikle, sanatsal ifadeyle farklı çizili bir yolu var ve bu yolu bulmak ya da yaratmak bazen zaman alabiliyor ama sabır ve içtenlikle ilerlemek çok önemli. Kendinizi keşfedin, denemekten korkmayın, risk alın ve her sonuçtan bir ders çıkarın. Kendinize inanın, özünüzden uzaklaşmamaya çalışın ve her zaman öğrenmeye açık olun
