Erdağ Aksel’in ‘samimiyet portfolyosu’
Sanatçı Erdağ Aksel’in “Tutarsız Tesisatçı” kitabı raflarda. Faruk Sade Sanat Fonu katkılarıyla Galeri Siyah Beyaz imzası ile sınırlı sayıda basılan çalışma, “Gerilim Nesneleri”, “Yıldızlar ve Obeliskler”, “Yol”, “Retour de Force” “Tereddüt Nesneleri”, “Güzellik Nesneleri”, “Hatırlama Unutma” ve “Aile Benzerlikleri” gibi ‘ikonik’ dizileriyle tanınan Aksel’in tarihini, kendi kelimeleri ve arşiviyle kayıt altına alıyor. Kitabın müjdeli haberi ise, ‘samimiyet portfolyosu’ ile kayda geçen Aksel’in halen atölyesinde oluşturduğu yeni sanat dizisi, “Kule Vinç Operatörünün Yalnızlığı”.
EVRİM ALTUĞ
evrimaltug@gmail.com
Sanatçı, akademisyen Erdağ Aksel’in kaleminden çıkan “Tutarsız Tesisatçı” isimli otobiyografik ve sanat tarihsel portfolyo - kitap, Faruk Sade Sanat Fonu desteğiyle, Galeri Siyah Beyaz tarafından yayımlandı. Kitabın yayımlanması onuruna, geçtiğimiz günlerde de, Füsun Eczacıbaşı ve ekibinin emek verdikleri güncel sanat inisiyatifi SAHA’nın Galata’daki merkez ofisinde, özel bir buluşma gerçekleşti. Etkinliğe, Siyah Beyaz kadrosunun yanı sıra sanatçının kariyerine tanıklık etmiş akademisyenler, yazarlar ve meslektaşları ile dostlarından oluşan özel bir topluluk katıldı.
Ciltli, Türkçe - İngilizce ve büyük boy olarak, sınırlı sayıda basılan kitabın proje yönetmenliğini Z. Sera Sade, tasarımını Mehmet Ulusel üstlenirken, çalışmanın İngilizce çevirisi ise Selda Somuncuoğlu tarafından hazırlandı. Kapak fotoğrafı sanatçı ve tasarımcı Sıtkı Kösemen’e ait yaklaşık 350 sayfalık eser, finalini de Fulya Sade ile birlikte, Galeri Siyah Beyaz’ın kurucusu Faruk Sade’ye hitaben, Aksel’in “Pervane” isimli dönemsel bir yapıtı ile birlikte görülen arşiv karesi ile, “Güzel anılar ve dostluklara selâm olsun, hep hatırlanacaksın Faruk” mesajıyla okurlara duygusal anlar da vadediyor. “Tutarsız Tesisatçı”da Erdağ Aksel’in sergiler ve bibliyografisi de, kapsamlı bir seçki ile kayıt altına alınıyor.
Erdağ Aksel
Türkiye ve dünyanın yakın geçmişinden karelerle bütünleşen kitapta Aksel, sanat eğitimi, piyasası, gazeteciliği ve kıdem anlayışına ilişkin nice gözlem ve samimi itiraflarda da bulunuyor.
“Bilindiği üzere, söz uçar, ama yazı ve hatta resim kalır. Bu kitap içindeki metin ve resimler ile, tam da bu düşünceden yola çıkarak ortaya çıktı,” diyen sanatçı, eserin oluşum sürecinde desteğini esirgemeyen Ayşe Kadıoğlu, Hasan Bülent Kahraman, Michael Morris ve Ayhan Aktar gibi imzalara da selâm ediyor.
Erdağ Aksel, kitabında sanat tarihi ve eleştirisine dair hayli samimi itiraflarda da bulunuyor. “Elli yıl boyunca yaptığım çalışmalar hakkında, hem Türkiye’de, hem de başka ülkelerde birçok değerlendirme metni çıktı. Bunların neredeyse hepsi, yaptıklarımı olumlayıcı ya da tanıtıcı yazılardı. Bu yazıların içinde, ne kadar azının analitik ve eleştirel olduğu, uzun yıllardır hep kafama takılan bir konu olmuştur,” (s.9) diyen sanatçı, sözlerine şöyle devam ediyor: “...Sergilerim hakkında yazılanların genelde olumlayıcı bir yaklaşım içinde olması, bana ürettiğim sanat nesnelerine yönelik en acımasız sorgulama ve eleştiriyi, atölyemdeki üretim sürecinde kendime yaptığımı ve nedense hiç kimsenin beni can evimden vurmadığını düşündürtmüştür.
Belki de iyi kalpli olduklarından veya sanat yazılarının, daha ziyade tanıtım amaçlı yapıldığını düşündüklerinden dolayı acımasızca eleştirmediler. Belki de, hayat boyu atölyede üretirken kendime yaptığım ve yazılmasını hep beklemiş olduğum eleştiri ve değerlendirmeleri dile getirmenin anlamlı olacağını düşünerek, yazmaya koyuldum.”
Erdağ Aksel, “Reflection of Power”, 2010
Aksel’in kitabı ironi düzeyi hayli yüksek bir dil yoldaşlığıyla, söz ettiği yarım yüzyılın okur tarafından bir çırpıda öğrenilmesine vesile oluyor. Kitap, sanatçının ele geçirdiği her kavramı büyük bir kinaye halesi ile bezeyen “Tutarsız”, “Sol Omzumdaki Huysuza Son Sözler” ve “Sokaklarda, Kamusal Alanda Sanat” gibi pek çok ara başlıkla ilgisini artırırken, sanatçının kariyerini şekillendirdiği “Gerilim Nesneleri”, “Yıldızlar ve Obeliskler”, “Yol”, “Retour de Force” “Tereddüt Nesneleri”, “Güzellik Nesneleri”, “Hatırlama Unutma” ve “Aile Benzerlikleri” gibi dizilerin de doğum ve yaşam öykülerini, samimi itirafların refakatinde sayfa sayfa bitiştiriyor.
Kitaba ilham veren “Tutarsız Tesisatçı” ifadesinin kaynağında, çağdaş sanatta düzenleme - yerleştirme - enstalasyon pratiği bulunduğuna değinen Aksel, kariyerinin şekillenmesinde aile ağacına inen “Dayanıklı Tüketim Malzemeleri”nin de ipuçlarını, erken dönem işlerinin arşivsel görselleri refakatiyle veriyor. Kendisine yol arkadaşlığı yapan Velazquez, Magritte yahut Van Gogh ve Marcel Duchamp gibi üstatlara da göndermede bulunan sanatçı, eserinde erken dönem A.B.D. enstalasyonlarını da (s.53) ilk kez okurlarla bir araya getiriyor.
Erdağ Akseş, “Something Like That 3”, 2014
Tek kişilik bir okul-atölye-kitap sükûnetiyle okunan, son okumasını Gözde Mulla’nın yaptığı “Tutarsız Tesisatçı”da, ayrıca, Aksel’in çağdaş Amerikan soyut imzası Frank Stella’nın 1968 dönemi eserleri ile, Türkiye’deki uzun yol nakliyat taşıtlarının karoserlerindeki soyut motifler arasındaki benzerliği de paylaşılıyor. (s.113)
“Sergiler ve enstalasyonlar, sadece entelektüel süreçler sonucu ortaya çıkmıyorlar; bazen anekdotlar, kısacık anlar, küçük öyküler de koca bir enstalasyonu tetikleyebiliyor,” diyen Aksel, eserinde dönemin “Yol” serisinden “Kerouac Konya’da” (1994) ya da aynı döneme dair “Burada, Şimdi ve Sonra” isimli, 45. Venedik Bienali’nde yer alan çalışmasına tüm safhaları ile yer veriyor.
Erdağ Aksel, “Cihat's Second Complaint”, 2011
Adını sanatçının oğlu Deniz Cihat’tan alan “Cihat’ın Şikayeti” (1995) ve “Ohal, Buhal, Şuhal” (1999-2000) ile, “Tereddüt Nesneleri” gibi ‘köşe taşı’ çalışmalarla zenginleşen kitapta öte yandan, Aksel’in ikibinli yılların başına kaydolan, merhum küratör Fulya Erdemci imzalı Nişantaşı Yaya Sergileri ile, Cappadox ve Radikalart sergilerine sunduğu nadir kamusal projeleri, tekrar belgeleniyor. Kitap ayrıca, sanatçının vaktiyle Taksim Meydanı Atatürk Kültür Merkezi önüne 1960 sonrası konuşlanan ‘Süngü Heykeli’ne referans verdiği “Hatırlama Unutma!” serisi ile de, arşivselliğini pekiştiriyor. Aksel, döneme ait o hayal-heykel ve getirdiklerini, okurla şöyle (s.221) paylaşıyor:
“...Kimin yaptığı bilinmiyor; büyük olasılıkla bir sıkıyönetim komutanı emriyle dikilmiş. Bu denli militarist ve eril bir obje, neden oraya diktirilmiş olabilir, ne anlama geliyor? Neden 1980’de kaldırılmış? Taksim’de kaldığı 20 yıl boyunca askeri darbenin yıldönümü tatil ve bayram olarak kutlandığından mı? 1980’de gelen yeni askeri darbe, eski darbeyi bayram olarak kutlamayı kaldırdığı için mi heykel de kaldırılmış? Hatırlamıyoruz… Unutmuşuz… Sonra Türk Silahlı Kuvvetleri, seçilmiş iktidara bir ihtar ya da her ne ise, muhtıra, e-muhtıra veriyor. Yıl 2007… O süngüyü hatırlıyorum. Hatırlama Unutma sergisinde, o cetvellerden yapılmış okunamaz alfabelerin yanı sıra, bu süngünün de varyasyonlarını yapıyorum. Unutmak… Belleksizlik… Yenilik fetişizmi… ‘Geleceğe bakalım, geçmişi unutalım,’ hissiyatının yaygınlığını sorguluyorum.”
On yıllardır, gerek eğitim, gerekse yapı alanında öne çıkan cetveller ile sarı, katlanır ‘Metre’ler kullandığı nice serisi ile ikon haline gelen bir sanatçı olarak, “Tutarsız Tesisatçı” kitabında Aksel, ayrıca Numan Kahveci ve öğrencisi Tan Mavitan katkılarıyla 3D modellemesi yapılan çizimlerini de okurla tanıştırıyor. (s.325)
Erdağ Aksel, “Wait! See! Go!”, 2010
Aksel, Sabancı Üniversitesi Sanat ve Sosyal Bilimler Fakültesi’ne büyük emeği geçen, yine aynı kuruma bağlı Kasa Galeri’de de akademisyen ve sanatçı Selim Birsel ile katkıda bulunan, yine Türkiye’de genç sanat adına önemli faaliyetlere de imza atan bir kimlik olarak da eğitim, sanat ve kültür yönetimi alanında imzasını bırakan çok yönlü bir kişilik olarak tanınıyor.
1953 doğumlu sanatçı son olarak, ‘belli bir izolasyona dair,’ dediği ve Pandemi süreci ardından üretim ve tasarımına yoğunlaştığı “Kule Vinç Operatörünün Yalnızlığı,” serisinden atölye görsellerini de, “Tutarsız Tesisatçı” isimli kitapta bir armağan - haber - müjde misali kayıt altına alıyor.
1999-2000 tarihli ‘Reflection of Craft’ isimli yapıtı Tate koleksiyonunda yer alan, Türkiye’de de bir çok müze ve özel koleksiyona eserleri dahil edilen sanatçı, bu hali açıklarken, “Bir mağaraya kapanarak varılacak ıssızlıktan farklı olarak, yükseklere, kulelere çıkarak tek başına kalmaya dair seçilmiş bir yalnızlık,” diyor ve şunu ekliyor:
“Mesleki deformasyondan olsa gerek, serde röntgencilik olduğundan, görme eylemi pek vazgeçilebilecek bir şey değil. Karanlık bir mağaradan farklı olarak içinde hiçbir şeye, hiç kimseye bulaşmadan yukarıların ıssızlığında aşağıdaki karmaşada olup biten her şeyi izlemenin, görmenin hayalini barındırıyor.”
Bilgi: galerisiyahbeyaz.com


