Fado’nun yeni kraliçesi İstanbul’da
Portekiz’in kadim melodilerini modern yorumlarla harmanlayan fadista Ana Moura, 18 Aralık Perşembe akşamı İş Kuleleri Salonu’nda sahneye çıkıyor.
Suzan Somalı Sönmez
ssomalisonmez@gmail.com
Portekiz’in dar sokaklarından yükselen fado, hüzünle umut arasında salınan bir müzik dili. Ana Moura için bu dil, yalnızca bir tercih değil, bir kader. Çocukluğu Afrika ezgileri ve Portekiz melodileriyle çevrili geçti; bu kültürel harman, sesine hem derinlik hem özgünlük kattı. Moura, müziğe adım attığında, yolunu belirleyen dönüm noktası ünlü fado gitaristi António Parreira ile tanışması oldu. O andan itibaren, geleneksel fadoya sadık kalırken sınırları zorlayan bir sanatçı kimliği inşa etti.
Ana Moura, yalnızca Portekiz’in değil, dünya müziğinin de dikkatle izlediği bir isim. Onu farklı kılan, fadoyu klasik kalıplardan çıkarıp küresel sahneye taşıması. The Rolling Stones ile yaptığı iş birliği fadoyu rock ritimleriyle buluştururken, Prince’le sahne paylaşımı, müziğinin evrensel cazibesini kanıtladı. Moura, bu deneyimlerle fadoyu bir ‘yerel hüzün’ olmaktan çıkarıp, dünya müziğinin ortak duygularına tercüme etti.
Yedi yaşında fado şarkıcısı olacağını bildiğini söyleyen Moura, “İnsanlar o yaşta bile yeteneğinizin olduğunu anlayabiliyorlar, çocuk kelimeleri anlamasa bile…” diyor. Bunun bir açıklaması olarak reenkarnasyonu düşünüyor, önceki yaşamlarının duygularını hatırlıyor. Ayrıca, soyunun da eşsiz ifade tarzıyla bir ilgisi olduğuna inanıyor ve Angola'lı büyükannesini işaret ediyor: “Afrika, damarlarımda akıyor.”
Uzmanlar, Moura’nın fado’nun gerçek ruhuna ve “fado’nun kraliçesi” Amália Rodrigues’in geleneğine, günümüzün en tanınmış fado sanatçısı Mariza’dan daha yakın olduğunu düşünüyor. Moura’nın başarılı albümü “Leva-me aos Fados / Beni fado evine götür”, Amália Rodrigues’in eski gitaristi Jorge Fernando tarafından üretilmiş ve şarkıların çoğu onunla ortak yazılmış. Moura, Rodrigues ile güçlü bir bağ hissettiğini belirtiyor: “Çok duygusal bir kadındı, ben de öyleyim. Gülebilirim ve beş dakika sonra ağlayabilirim.” Mariza ise günümüzde yaşayan en tanınmış fado sanatçısı olarak biliniyor; Moura, onun gösterilerini çok profesyonel bulduğunu ancak hiç izleme fırsatı olmadığını söylüyor.
Gelenekten geleceğe uzanan yol
Portekiz’in dünya müziğine armağanı, UNESCO Somut Olmayan Kültürel Miras Listesi’ne kayıtlı fadoyu 21. yüzyıla taşıyan Ana Moura’nın müzikal yolculuğu, fado ile geleneksel Afrika-Portekiz sentezini albüm albüm derinleştirerek sürüyor. İlk albümü “Guarda-me a Vida na Mão” (2003), içten vokalleri ve kendi besteleriyle dikkat çekti. Ardından gelen “Aconteceu” (2004), Moura’nın yerel sahne kimliğini pekiştirirken, “Para Além da Saudade” (2007) ile hem televizyon programlarında yer aldı hem Portekiz listelerinde zirveye yükseldi; albüm uzun süre satış listelerinde kaldı ve triple platin aldı.
2009 çıkışlı “Leva-me aos Fados”, başlık şarkısı, “Caso Arrumado” ve “Fado Vestido de Fado” gibi parçalarla Portekiz’in en çok çalınan fado albümlerinden biri oldu ve kısa sürede platin sertifika kazandı. Moura, geleneksel fado çizgisini 2012 tarihli “Desfado” albümünde pop ve cazla harmanladı; albüm uzun süre listelerde kaldığı gibi kritiklerden de beş üzerinden dört puanın üzerinde not aldı. 2015’te yayınladığı “Moura”, Amerikalı prodüktör Larry Klein iş birliğiyle gelenekselle moderni harmanlayarak uluslararası dikkat topladı.
Son albümü “Casa Guilhermina” (Kasım 2022), Moura’nın müzikal olgunluğunun eseri niteliğinde. Afrika, Brezilya ve Alt-pop etkilerini taşıyan proje 6 milyon Spotify, 11 milyon YouTube izlenmesi elde ederek büyük yankı bulan “Andorinhas” (Nisan 2021), canlı videolarla zenginleştirildi ve albüm konseptine melodik bir geçiş sağlayan albümün iki numaralı tanıtım parçası “Jacarandá” (Haziran 2021), daha sıcak ve dans edilebilir bir fado ritmi sunarak albüme dair beklentiyi yükselten Pedro Mafama ortaklığı “Agarra em Mim” (Mayıs 2022), kliple desteklenen ve albüm tarzının hem duygusal hem ritmik yanlarını yansıtan melankolik parça “Arraial Triste” (Ekim 2022) ve albümün yaz sezonuna uzanan tanıtımı işlevi gören “Mázia” (Ağustos 2023) gibi teklilerle tanıtıldı. Albüm, Portekiz listelerinde bir numaraya yükseldi ve birçok eleştirmen tarafından 2022’nin en iyileri arasında gösterildi; RateYourMusic’ta 3,45/5 gibi güçlü bir kullanıcı puanı aldı. “Casa Guilhermina”, sadece geleneksel fado değil, dünya müziğinin ritmik çeşitliliğini de sahneye taşıyarak Moura’nın kariyerine yeni bir boyut kazandırdı.
Morna, samba, kizomba gibi Afrika ve Brezilya ezgileriyle harmanlanan daha enerjik bir ‘novo fado’ örneği olan “Lá Vai Ela” ise Kasım 2023’te yayınlandı.
Fado, dünya sahnelerinde
Ana Moura, yalnızca albümleriyle değil, sahne performanslarıyla da iz bırakıyor. Portekiz’in en prestijli müzik ödüllerinden Globo de Ouro’yu kazanması, onun ulusal düzeydeki etkisini gösterirken; Avrupa’nın farklı festivallerinde aldığı ödüller, Moura’nın fadoyu küresel bir dil haline getirme başarısını tescilliyor. Dinamik sahne enerjisi, geleneksel fado konserlerinin durağan yapısını kırarak izleyiciyi müziğin içine çekiyor.
Kanada’da Montréal Jazz Festivali’nin Théâtre Maisonneuve sahnesine de çıkan Moura, sahne performansıyla izleyicileri etkilemeyi başardı.
2010 ve 2011 yıllarında San Francisco Jazz Festival'de üst üste performanslar sergileyerek, fadoyu cazın sıcak tonlarıyla buluşturdu.
Avrupa sahnelerinde de aktif kalan sanatçı, Londra’daki Electric Brixton, Paris’in La Cigale, Hamburg’daki Gruenspan, Berlin’in Kesselhaus ve Amsterdam’ın meşhur Melkweg kulüplerinde konser verdi, her şehirde fadoyu özgün sesi ve tarzıyla temsil etti.
Ayrıca Meo Kalorama ve Festival da Sra. da Ajuda gibi Portekiz merkezli büyük müzik festivallerinde de sahne alarak, dünya çapındaki dinleyiciyle buluştu.
The Rolling Stones’la aynı sahnede
Geleneksel fado köklerine bağlı kalarak dünya çapında prestijli sahnelerde boy gösteren Ana Moura, 2007 yılında Lizbon’daki Alvalade XXI Stadyumu’nda The Rolling Stones ile sahneye çıkarak tarihe adını yazdırdı.
Saksofoncu Tim Ries, "Rolling Stones Project" kapsamında Stones şarkılarının caz temelli versiyonlarından oluşan bir albüm yapmıştı. “Rolling Stones World” adlı albümde Moura, "No Expectations" ve "Brown Sugar" şarkılarının Ries tarafından yapılan versiyonlarında yer aldı. Mick Jagger, Keith Richards ve ekibi Lizbon'daki bir fado kulübünde sanatçının performansını izlediklerinde bu harika blues tınılı sese ve tipik olarak hüsran dolu aşk ve ayrılık öykülerini anlatan yürek burkan fado şarkılarına karşı koyamadılar. Sonuç olarak Moura, ertesi gece turnelerinde onlarla aynı sahneyi paylaşmaya davet edildi.
Böylece 25 Haziran 2007’de gerçekleşen “A Bigger Bang” turnesi kapsamında sahneye çıkan Moura, Stones’un klasik parçası “No Expectations”’ı hem İngilizce hem Portekizce sözlü olarak yorumladı. O an, fado ve rock unsurlarını doğrudan sahnede birleştiren nadir performanslardan biri olarak hafızalara kazındı. Binlerce izleyicinin bulunduğu dev stadyum atmosferinde Moura, Jagger’a “Viva o fado, a nossa música / Yaşasın, müziğimiz fado!” diyerek Portekiz müziğine vurgu yaptı. Bu performans, Moura’nın uluslararası müzik sahnesinde sadece bir fadista değil, kültürlerarası müziğin güçlü bir temsilcisi olarak tanınmasını sağladı.
Prince’le dönüm noktası
Moura’nın kariyerindeki en sıra dışı anlardan bir diğeri, Prince ile sahneyi paylaştığı unutulmaz performans ve sonrasında gelişen yaratıcı iş birliği oldu.
18 Temmuz 2010’da Portekiz’in Praia do Meco sahilinde düzenlenen Super Bock Super Rock festivalinde, Prince’in davetiyle sahneye çıkan Moura, “A Sós com a Noite” ve Amália Rodrigues’in klasikleşmiş “Vou Dar de Beber à Dor” parçalarını seslendirdi. Mor ışıklar altında gerçekleşen bu an, dünya çapında izleyicileri büyüledi.
Festival öncesinde ise Lizbon’dan konsere giden yolda, Prince’in siyah Mercedes’le polis konvoyunda saatte 120 mil hızla ilerlediği rock’n’roll bir yolculuk yaşandı; konvoyda Moura ve The Rolling Stones’un saksafoncusu Tim Ries de vardı. Konser sonrası Prince, otel süitinde sabaha kadar müzisyenleriyle blues ve fado doğaçlamaları yaptı.
Moura, Prince’in müziğini internette keşfettiğini, onu görmek için Paris’e gittiğini ve Minneapolis’teki Paisley Park’a davet ederek birlikte doğaçlama yaptıklarını anlatıyor. “Son derece çalışkan ve sürekli okumayı seven biri. Portekiz'deyken ülkenin tarihini ve fado tarihini de öğrenmek istedi.” sözleriyle tanımladığı Prince’le karşılaşma, sanatçının fado’nun köklerine sadık kalırken ritmik ve modern bir açılım yakaladığı dönüm noktası oldu.
“Dream of Fire”
“Dream of Fire”, Ana Moura’nın 2012 tarihli beşinci albümü “Desfado”nun 16. parçası olarak Larry Klein prodüksiyonunda kaydedildi. Şarkının yazarı resmi olarak Moura görünse de Prince’in katkısı yıllar boyunca bilinmedi; Moura bu iş birliğini, Prince’in ölümünden iki yıl sonra, 2018’de açıkladı. Sanatçı, telefonda mırıldandığı bir melodiyi Prince’e e-posta ile gönderdiğini ve ertesi gün şarkının sözlerini aldığını anlattı.
Prince’in bu parçaya yaptığı “PurpleFireMix” remiksi ise albüm ABD’de yayınlanmadan bir ay önce, 3rd Eye Girl YouTube kanalında yayınlandı ancak ticari olarak hiçbir zaman resmen satışa sunulmadı. Orijinal kayıtta efsanevi piyanist Herbie Hancock’un Fender Rhodes katkısı yer alırken, bu dokunuş remikste daha sınırlı biçimde korundu. Remiks’in, 2012’nin sonlarında Paisley Park Stüdyoları’nda kaydedildiği tahmin ediliyor. Şarkı, Prince ve Ana Moura arasındaki bilinen tek stüdyo iş birliği olarak tarihe geçti; Moura’nın kariyerine hem prestij hem de küresel bir cazibe kattı.
Paisley Park Memorial Concert’tan “Jacarandá”ya
Ana Moura, Paris’teki bir konser gecesinde aldığı davetle hayatının en sıra dışı müzikal yolculuğuna adım atacağını bilmiyordu. Birlikte sahne aldığı ve daha sonra “Dream of Fire” şarkısına imza atan Prince, sahne arkasında ona dönüp şu cümleyi kurmuştu:
“Müziğinde derinlik var, ama bir beat lazım.” Bu söz, Moura’nın zihninde bir kıvılcım yaktı. Fado’nun melankolik damarına ritmik bir kalp eklemek… İşte bu fikir, yıllar sonra “Jacarandá”ya dönüşecekti.
2010’da Super Bock Super Rock festivalinde Prince’in sahnesine çıkan Ana Moura, efsanevi sanatçının enerjisini yakından hissetme şansı yakaladı ve yıllar sonra Minneapolis’teki Paisley Park’ta yapılan Stevie Wonder , Jessie Jay gibi isimlerin katıldığı Prince’i anma konserinde, bu kez Prince’in gitaristi Mike Scott ile yolları kesişti ve Scott, Moura’nın yeni şarkısına Prince’in ruhunu taşıyan bir gitar dokunuşu eklemek için davet edildi.
Ana Moura ve Stevie Wonder, Paisley Park Prince Memorial Concert'ta
Mike Scott, Prince’in müziğine sahnede ve stüdyoda kattığı enerjiyle tanınan bir gitarist. Funk ve soul temelli ritmik yaklaşımı, Prince’in canlı performanslarında gitarın sadece bir enstrüman değil, bir anlatıcı gibi kullanılmasını sağladı. Özellikle “Purple Rain” gibi ikonik parçalarda sahne solosuyla öne çıkan Scott, Prince’in müziğine hem teknik ustalık hem de duygusal yoğunluk ekledi. Prince’in sahne sound’unu daha dinamik, daha özgür ve daha etkileyici kılan unsurlardan biri olarak kabul edilir.
Stüdyoda, Scott’ın gitarı konuşmaya başladığında, Moura’nın sesiyle buluşan ritim bir köprü kurdu: Fado’nun derinliği, funk’ın özgürlüğüyle birleşti. Moura, bu anı şöyle anlatıyor:
“Sanki Prince, uzaktan bize gülümsüyordu.”
“Jacarandá”, Ana Moura’nın fado geleneğini modern ritimlerle harmanladığı cesur bir şarkı. Adını tropikal mor çiçekli jacarandá ağacından alan parça, kökler ve özgürlük metaforlarıyla kimlik ve dönüşüm temalarını işliyor. 25 Haziran 2021’de yayınlanan bu ikinci tekli, Ekim 2022’de çıkan yedinci ve son stüdyo albümü “Casa Guilhermina’nın öncülerinden biri oldu. Moura, Prince’in “müziğinde derinlik var ama bir beat lazım” sözünden ilham alarak şarkıya kizomba esintili bir groove ekledi.
Mike Scott’ın funk dokunuşları ve melodik solosu şarkıya hem ritmik enerji hem de Prince’in ruhunu taşıyan bir imza katıyor. Prodüksiyonda Pedro Mafama ve Branko’nun Afro-Lusofon etkileri hissedilirken, sözler doğa ve duygular arasında bir köprü kuruyor. “Jacarandá”, Ana Moura’nın kariyerinde fado’yu küresel bir müzik diliyle yeniden tanımlayan bir dönüm noktası olarak kabul ediliyor.
Fado
Fado, 19. yüzyılın başlarında Lizbon’un liman mahallelerinde doğdu ve Portekiz’in kültürel kimliğinin en güçlü müzik türlerinden biri haline geldi. Kökenleri, denizcilerin şarkılarından, Afrika ritimlerinden ve Brezilya modinhasından beslenir. Başlangıçta halk arasında, özellikle yoksul kesimlerde söylenen fado, zamanla Portekiz’in kader ve özlem duygusunu ifade eden bir sanat formuna dönüştü. 20. yüzyılda Amália Rodrigues’in olağanüstü yorumları sayesinde dünya çapında tanındı; dramatik vokali ve sahne karizması fado’yu uluslararası sahneye taşıdı. Günümüzde ise Mariza, Ana Moura gibi sanatçılar bu geleneği korurken, modern ritimler ve dünya müziği etkileriyle fado’ya yeni bir soluk getiriyor.
Fadista: Fado şarkıcısına verilen isim. Hem kadın hem erkek sanatçılar için kullanılıyor. Örneğin Ana Moura ve Mariza birer fadista.
Guitarra Portuguesa: Fado’nun karakteristik tınısını veren 12 telli, armut biçimli geleneksel Portekiz gitarı. Genellikle klasik gitarla birlikte fado’ya eşlik ediyor.
Saudade: Fado’nun ruhunu tanımlayan en önemli kavram. Portekizce’de derin özlem, hüzün ve kayıp duygusunu ifade ediyor; fado’nun sözlerinde ve melodilerinde bu his baskın.
İş Sanat, İstanbul’un kültür takvimine damga vuruyor
18 Aralık Perşembe akşamı, İş Kuleleri Salonu’nda gerçekleşecek Ana Moura konseri, Portekiz’in ruhunu İstanbul’a taşıyan bir kültürel buluşma olacak. Saat 20.30’da başlayacak gece, Moura’nın dokunaklı vokali ve fado gitarının melankolik tınılarıyla izleyiciyi Lizbon’un taş sokaklarına götürecek. İş Sanat’ın 26. sezonunda yer alan bu konser, programın çeşitlilik ve derinlik iddiasını en güçlü şekilde temsil eden etkinliklerden biri.
Klasik müzikten caza, dünya müziğinden yerli prodüksiyonlara uzanan bir yelpazeyle izleyicilere ‘çeşitlilik ve derinlik’ vaat eden İş Sanat’ın Grammy ödüllü müzisyenler, parlayan yıldızlar ve sürpriz konserlerle dolu 26. sezon programı, İstanbul’un kültür takvimine damga vuruyor. 26. sezonun biletleri Biletix ve İş Sanat Ana Gişe’den, İş Bankası kartlarına özel indirimlerle temin edilebiliyor.


