Gazze'nin gerçek yüzünü gösteren sinema
Cannes Film Festivali'nin çok konuşulan filmlerinden “Bir Zamanlar Gazze'de”, 32. Adana Altın Koza Film Festivali'nin “Gazze Şimdi!” seçkisinde yer alıyor. Filistinli yönetmenler Arab ve Tarzan Nasser, Milliyet Sanat'a verdikleri özel röportajda sinemanın bir hikâye anlatıcılığından öte bir direniş biçimi olduğunu anlatıyor.
DEFNE AKMAN
defnettinhanim@gmail.com
“Sinema barıştır, özgürlüktür, umuttur” mottosuyla yola çıkan 32. Uluslararası Adana Altın Koza Film Festivali, 22-28 Eylül tarihleri arasında izleyiciyi bu yıl Filistin'e bakmaya davet ediyor. Festivalin “Gazze Şimdi!” adlı özel seçkisinin en dikkat çeken filmlerinden biri, Cannes Film Festivali'nin prestijli Belirli Bir Bakış bölümünde gösterilen, Arab ve Tarzan Nasser kardeşlere ait “Bir Zamanlar Gazze'de” (Once Upon a Time in Gaza). Filistin'in 93. Akademi Ödülleri'ndeki resmi adayı olan “Gaza Mon Amour” (2020) ve daha önceki filmleri “Dégradé” (2015) ile uluslararası alanda tanınan yönetmenlerin bu filmi de kendi tabirleriyle “tüm zorluklara rağmen insanlığın özünü ve yaşama inadını görünür kılma çabasını” anlatıyor.
“Bir Zamanlar Gazze'de” 2007'de abluka altındaki Gazze'de başlıyor. Falafelci Osama'nın (Majd Eid) yanında çalışan genç öğrenci Yahya (Nader Abd Alhay), yasa dışı ağrı kesici satmaktadır. Hikâye, görevini kötüye kullanan polis memuru Abou Sami'nin (Ramzi Maqdisi), Osama'ya muhbirlik yapması için baskı yapmasıyla gelişir. Ardından iki yıl sonrasına giden film, Yahya'nın bir direnişçi rolünü üstlendiği film setinde devam eder. Bütçe darlığından gerçek silahların kullanıldığı bu sette, Yahya kendini kurgu ve gerçeğin karıştığı tehlikeli bir durumun içinde bulur. Eski düşmanı Abou Sami'nin de ortaya çıkmasıyla birlikte işler iyice karışır.
“Bir Zamanlar Gazze’de”nin festival kapsamındaki gösterimleri 23 Eylül Salı saat 17.00 ve 25 Eylül Perşembe saat 15.00 saatlerinde yapılacak. Filmin yönetmenleri Arab ve Tarzan Nasser'in Adana’ya gelmesi bekleniyordu. Ancak içinde bulundukları zorlu koşullar nedeniyle katılamayacaklarını üzülerek bildirdiler. Yönetmenler bu konuda şu mesajı ilettiler:
"Sevgili dostlar, umarız iyisinizdir. Gazze'deki ailemizin kaderini etkileyen son derece zorlu koşullardan geçtiğimiz için festivale katılamayacağımızı üzülerek belirtmek isteriz. Durumun giderek daha da sertleşmesiyle beraber, ailemizin güvenli bir sığınak bulmak için bize ihtiyacı var. Bu nedenle bulunduğumuz yerden ayrılamıyoruz. Şu anda Gazze'nin kuzeyinde yaşayan ailemiz sokakta. Daha fazla açıklamaya gerek yok. Umarız bu durumu anlayışla karşılar ve bizi affedersiniz."
Nasser kardeşler Adana Film Festivali'ne katılamamış olsalar da Milliyet Sanat'ın sorularını yanıtladılar.
Filistinli yönetmenler Arab ve Tarzan Nasser.
Film, Donald Trump'ın Gazze'nin "Orta Doğu'nun Rivierası" olacağı yönündeki sözleriyle başlıyor. Kuşatma altındaki bir yaşamla açılıyor. Bu alıntıyla başlamanızın önemi neydi?
Trump'ın sözleriyle başlamak tesadüf değildi. Aksine dünya siyasetinin Filistinlilere özellikle de Gazze'ye karşı uzun zamandır takındığı küstah tavrı ifşa etmek için bilinçli bir seçimdi. Sözleri toprakları ele geçirme, insanları yerinden etme ve insanlık dışı bir abluka uygulama konusunda kendilerinde mutlak bir hak gören egemen güçlerin zihniyetini temsil ediyor. Filistin varlığını yok etme üzerine kurulu Siyonist projenin doğal bir uzantısı. Daha da endişe verici olan Trump'ın bu açıklamayı yeni ABD başkanının bu yok etme mekanizmasını durduracağına dair umutların yüksek olduğu bir anda yapmış olması. O bütün bir halkı tarih ve coğrafyadan silmeye çalışan sömürgeci düzenle saf tutmayı seçti aksine. Bu alıntıyla başlamak, bu sahte anlatının ifşa edilmesi ve Gazze'nin siyasi bir slogan değil, direnen ve hayatta kalmakta ısrar eden bir halkın yaşayan gerçeği olduğunu hatırlatmak için.
Film olanları bir film setinin merceğinden göstererek İsrail'le olan çatışmayı doğrudan tasvir etmekten çoğunlukla kaçınıyor. Neden bu dolaylı yaklaşımı seçtiniz? Bu Gazze'deki yaşamın gerçekliği hakkında neyi ortaya koyuyor?
Tıpkı önceki işlerimizde olduğu gibi bu filmde de amacımız medyanın basmakalıp, tüketilmeye müsait imgeleri yeniden üretmek değil. Dış gündemlere hizmet eden klişelerden uzak bir şekilde Filistinli insanı ve gerçekliğini sadeleştirip hikâyenin merkezine yerleştirdik. İnsanı en saf anlarında gösteriyoruz ama bunu yaparken siyaset ve işgal de anlatımın bir parçası haline geliyor. Çünkü doğumdan ölüme, yemekten her türlü harekete kadar günlük yaşamın tüm ayrıntılarını dikte ediyorlar. Göz ardı edilemeyecek bir durum bu. İnsan deneyiminin bir parçası.
İşgali göstermeye gelince; bu doğrudan görsel bir tasvir veya silahlı askerler gerektirmiyor. İsrail 2005'te Gazze'den resmi olarak çekilmiş olsa da aslında asla gitmedi. Sahayı işgal eden bir güçten gardiyana dönüştü. Kapıları kapatan, kaynakları yöneten hatta Şerit’e giren hava ve suyu bile kontrol eden bir gardiyan. Bu yüzden işgali her nefese ve her eyleme nüfuz eden boğucu bir gerçeklik olarak deneyimliyoruz. Film de bu gerçeği vurguluyor. İşgal sadece görsel bir imge değil, Filistin yaşamının her yönünü şekillendiren bir gerçeklik.
Oyuncu seçimi sürecini kısaca anlatır mısınız? Nelere dikkat ettiniz?
Oyuncularımızı seçme konusunda büyük ölçüde başarılı olduğumuza inanıyoruz. Senaryoyu gönderdiğimiz andan itibaren büyük bir hevesle rollerine eğildiler. Her biri karakterin enerjisinin kendi kişilikleri ve performansıyla uyumuna göre seçildi.
"Satıcı" rolünü oynayan Osama (Filistinli-Ürdünlü Majd Eid) aslında bu rol için altı yıl önce önceki filmimiz “Gaza Mon Amour”un casting’i sırasında seçilmişti. Küçük roller için oyuncular arıyorduk, kısık sesi sayesinde öne çıktı. Bu ses satıcının karakteri için gerekli olan sertlik ve gerçekçilik hissini verdi.
Çaresiz üniversite öğrencisi Yahya'ya (Suriyeli Nader Abd Alhay) gelince, ortak bir arkadaşımız bize onun fotoğrafını gösterdi. Fotoğrafını gördüğümüz anda yüz hatlarının rolün gerektirdiği üzüntü ve çaresizliği taşıdığını hemen hissettik. Fiziksel yapısı da karakterin taşıdığı zayıflık ve kayıp hissini yansıtıyordu. Kendisi Suriyeli ve aksanı Gazzelilerden farklı olduğu için çekimler başlamadan uzun bir süre çevrimiçi olarak çalıştık.
Üçüncü ana karakter yozlaşmış polis Abu Sami (Filistinli Ramzi Maqdisi) ise 2017'de bir arkadaş evinde bir araya geldiğimizde hayatımıza girdi. O tek karşılaşma bile onun gözlerinde karakteri yazarken hayal ettiğimiz o bakışı görmemiz için yeterliydi. Yüz hatlarının -özellikle de gözlerinin- rolün tekinsiz özünü mükemmel bir şekilde yansıttığını hissettik.
Tüm oyuncular rollerini dürüstlük ve profesyonellikle canlandırdılar. Performansları filme derin katmanlar, duygu ve karmaşıklık kattı.
Gazze'deki günlük yaşamın gerçeklerine aşina olmayanlar başta olmak üzere izleyicilerin filminizden nasıl bir çıkarım yapmasını umuyorsunuz?
Filmin arkasında basit bir gerçeğin dışında belirli bir mesaj yok. İsrail ve tüm dünya tarafından dayatılan insanlık dışı koşullar karşısında onlarca yıldır gösterdiği dayanıklılık nedeniyle tanınmayı ve onurlandırılmayı hak eden Filistinli insanlar var sadece.
Film 2007 kuşatmasıyla başlıyor. Hikâye için o dönemi önemli kılan neydi?
Film bizi Filistin tarihinde çok önemli ve hassas bir ana, 2007'ye yani İsrail işgalinin Gazze Şeridi'ni “düşman bir varlık” olarak sınıflandırdığı ve Gazzelilerin yok edilmekle karşı karşıya olduğu bu boğucu ablukayı dayattığı yıla geri götürüyor. Bu karar uzun yıllardır süren çıkmazların ve seçeneklerin tükenmesinin yanı sıra, onurlu bir yaşam için en temel koşulların dahi yokluğunun ardından Gazze halkında patlak veren öfkenin önünü açan tehlikeli bir dönüm noktası oldu. Üstüne İsrail’in Şerit’e karşı başlattığı savaşlar geldi. Her biri Gazze'yi tamamen harap etti. Ancak halk enkazın altından yeniden ayağa kalktı. Ve her yeniden ayağa kalkışta şu soru daha da acil hale geldi: Nereye kadar?
Sizce Filistin sineması süregelen işgale ve halkınızın yaşadığı zorluklara karşı nasıl bir duruş sergiliyor?
Filmdeki bakanlardan birinin dediği gibi: “Gazze'de film yapmak bir direnişçinin yürüttüğü mücadele gibidir; kullanılan araçlar farklı olsa da, amaç aynıdır.” İmaj çağında yaşıyoruz. İmaj en güçlü etki ve şekillendirme araçlarından biri.
Gerçeğin anlatılmasına acil ihtiyacımız var. İşgalci İsrail ve medyasının bizi gösterdiği gibi bir tehdit ya da tehlike değil, yaşamı ve onuru hak eden insanlar olarak kendimizi göstermeye. Filmler ve görüntüler Gazze'yi yok edilmesi gereken bir terör merkezi gibi gösteren yanlış propagandaya karşı güçlü bir savunma aracı olabilir. Çünkü gerçekte Gazze kuşatma altında yaşayan ve tek arzusu özgürlük ve onurlu bir hayat olan bir halkın toprağı.
‘Film içinde film’ tekniğini kullanarak gerçeklik ve kurgu arasındaki sınırı nasıl işliyorsunuz? Bu yöntem Gazze'deki direnişin doğası ve sinemanın gücü hakkında size neler söyleme imkânı sunuyor?
‘Film içinde film’ tekniğini kullanmak sadece bir anlatı aracı olmaktan öte Filistinli insanın ruhunun, gündelik mücadelenin ve sinemanın, gerçeği bir direnişe dönüştürme gücünün bir ilanıydı. Umutları ezmeye çalışan günlük yaşamın sert ritmini sinemanın kontrollü ritmiyle birleştirdik. Bu, izleyicinin işgal tarafından dayatılan her baskıyı, mücadeleyi ve varoluşun her ayrıntısını hissetmesini sağlıyor.
Film içindeki film vatanları için kendisini feda etmek zorunda kalan bir halkı tasvir ediyor. Gerçek filmimiz ise seçmedikleri koşullara maruz kalan yine de direnen ve hayatta kalmak için savaşan sıradan bireylerin iç dünyalarına dalıyor. Yahya'nın gerçek hayatı da oynaması istenen karakteri yansıtmakta. Umut dolu bir öğrenci kendisine dayatılan bir gerçeğe hapsolmuş. Her ikisi de işgal karşısında hayata tutunuyor, her ikisi de şiddetle karşılaşıyor. Aradaki fark özde değil, sadece görünüşte.
Gazze'de her insan bir kahraman. Kahramanlık, insanüstü eylemlerde değil, günlük direnişte, varoluşta ısrar etmekte, Filistin varlığını silmeye çalışan her şeye direnmekte. Sinema burada sadece hikâye anlatmaz, aynı zamanda insanlara güç verir. Gerçeği ortaya çıkarır, Filistinlinin yaşam ve onur hakkını geri verir ve dünyaya şunu söyler: “Biz buradayız, irademiz silinemez. Bizi susturmaya yönelik tüm girişimlere rağmen direnmeye devam edeceğiz.”
Gazze Şimdi! seçkisinde gösterilecek diğer filmler:
Yitik Düşler / Passing Dreams
2024 / Filistin, İsveç, Fransa, Suudi Arabistan / 85’
Yazan ve Yöneten: Rashid Masharawi
Oyuncular: Ashraf Barhom, Adel Abu Ayyash, Emilia Al Masso
Yüreğini Eline Al ve Yürü / Put Your Soul on Your Hand and Walk
2025 / Fransa, Filistin, İran / 112’
Yönetmen: Sepideh Farsi
Etiketler: Milliyet Sanat Cannes Film Festivali Bir Zamanlar Gazze 32. Adana Altın Koza Film Festivali
