Genç piyanist İlyun Bürkev Lobkowicz Sarayı’nda
Mozarteum’un genç yıldızı İlyun Bürkev aralık ayında Prag’dan Ankara’ya, İzmir’den İstanbul’a ve Liechtenstein’a uzanan altı duraklı turnesiyle hem repertuvarını hem de kariyerinin yönünü belirginleştiriyor.
Suzan Somalı Sönmez
ssomalisonmez@gmail.com
İlyun Bürkev’in Aralık takvimi sıradan bir konser listesi değil; görünürlüğünü güçlendiren bir yolculuk gibi.
Turne, 15 Aralık’ta Prag’daki Lobkowicz Sarayı’nda Alman Büyükelçisi Peter Reuss’un davetiyle başlayan özel bir konserle açılıyor. Ardından 20 Aralık’ta CSO Ada Ankara’da romantik dönem ağırlıklı bir resital, 24 Aralık’ta İzmir Elhamra’da solo gece, 26 Aralık’ta Zorlu PSM Platinum’da genç bir piyanistle ortak sahne, 27 Aralık’ta Sahne Minoa Pera’da İstanbul finali ve 30 Aralık’ta Liechtenstein SAAL Schaan’da bir trio konseriyle yılın kapanışı geliyor. Bu takvim, mekânların sembolik değerleriyle öne çıkıyor: diplomasi, akustik miras, tarihî atmosfer ve uluslararası standartlar, Bürkev’in kariyer anlatısına ayrı bir derinlik katıyor.
Lobkowicz Sarayı
15 Aralık’ta Lobkowicz Sarayı’nda gerçekleşecek ilk konser, İlyun Bürkev’in Avrupa’daki görünürlüğünü güçlendirecek kritik bir adım. Diplomatik bir atmosferde düzenlenen bu davet, genç sanatçının yalnızca iyi çalmakla değil, doğru bağlamda yer almakla da ilgilendiğini gösteriyor. Prag’ın aristokrat belleğini taşıyan Lobkowicz Sarayı, Beethoven ve Haydn’ın izlerini barındıran koleksiyonuyla müzik tarihinin canlı bir arşivi. Beethoven’ın orijinal el yazmalarına ev sahipliği yapan bu mekân, kültürel prestij ve uluslararası görünürlük açısından ayrıcalıklı bir sahne. Tarihî mimarisi ve oda müziğine uygun akustiği ise performansa estetik bir derinlik katıyor. Bu nedenle burada sahne almak, genç bir piyanist için hem sanatsal hem de sembolik anlamda kariyerinde yeni bir sayfa açmak demek.
Romantikler ve akustik bellek
20 Aralık’ta CSO Ada Ankara Tarihi Salon’da gerçekleşecek “Romantics” başlıklı resital, programın mimarisini açık seçik gösteriyor: Franck’ın “Prélude, Choral et Fugue” ile hat işçiliği ve polifoni duygusu; Beethoven’ın “Waldstein” sonatıyla form mimarisi ve kol ağırlığı; Chopin’in 1. Ballad’ıyla anlatı ve nefes; aradan sonra Schumann’ın 2. Sonat’ı ve Debussy’nin “L’Isle joyeuse” ile rengi, dokuyu ve pianizmdeki parıltıyı bir arada tutan bir kurgu. Bu seçki, genç bir piyanistin repertuvar sorumluluğunu üstlenme tonunu netleştiriyor; romantik dönemin farklı estetik kutupları arasında dolaşırken anlatıyı koparmadan taşımayı hedefliyor. Tarihi Salonun akustiği ve kurumun belleği ise bu “romantik cümle”ye mekânsal bir yankı ekliyor.
Ayvalık PÜR Cunda
Turneye eklenen Ayvalık PÜR Cunda kayıt günleri ise (22–23 Aralık), sahnede duyulan repertuvarın kalıcı bir ses belgesine dönüşmesini mümkün kılıyor. Beethoven, Saygun ve Chopin ekseninde hazırlanan bu çalışma, bir albümün doğum öncesi günlüğü gibi okunabilir. Genç piyanistin sergiden ilhamla bestelediği “The Wind” ise ileride bir besteci kimliğinin ipuçlarını fısıldıyor. Böylece Aralık ayı, performans ve üretimi aynı senaryoda buluşturan bir döneme dönüşüyor.
İzmir ve İstanbul
24 Aralık’ta İzmir Elhamra Sahnesindeki solo gece, Cumhuriyet dönemi mimarisinin sahne üzerindeki etkisini hatırlatan bir deneyim. Ardından 26 Aralık’ta İstanbul Zorlu PSM Platinum sahnesinde Elif Naz Ertuğrul’la paylaşılacak program, genç kuşaklar arasındaki iş birliğinin pratik bir örneği: eşitlenmiş bir sahne düzeni, iki piyanistin farklı ağırlık noktalarını bir akşamda buluşturuyor.
Ertesi gün 27 Aralık’ta Sahne Minoa Pera’daki solo performans ise büyük salonların ardından daha yakın, daha sıcak bir dinleyici temasını mümkün kılıyor. Bu üç gece, mekânın müzik üzerindeki etkisini ve İlyun’un dinleyiciyle kurduğu mesafe ayarını anlatan bir kendi kendini doğrulama turu gibi.
Yılın son cümlesi
30 Aralık’ta SAAL Schaan’da gerçekleşecek Liechtenstein Academy konseri, yılın bir trio ile kapanışı olacak. Solo parlayan piyano sesi bu kez oda müziğinde dinleme ve uyumun değerini yeniden keşfedecek; sahne ışığını paylaşmak, müzikal sorumluluğu ortaklaştırmak genç bir piyanist için anlamlı bir final niteliği taşıyor.
Arka plan
İlyun Bürkev’in müzikal yolculuğu, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi’nde Gülsin Onay’la başlayan ve Salzburg Mozarteum’da Prof. Pavel Gililov’la devam eden güçlü bir çizgiye dayanıyor. Mozarteum Pre-College sınavını birincilikle kazanması ve Gililov’un ilk pre-college öğrencisi olması, onun erken yaşta ulaştığı olgunluğu gösteriyor. Bu süreçte Alfred Brendel, Piotr Paleczny ve Milana Chernyavska gibi ustalarla yaptığı masterclass’lar, her eserin ardındaki üslup dünyasına açılan değerli pencereler oldu.
Başarıları da bu çizgiyi tamamlıyor: 2023’te Lugano’daki Jeune Chopin yarışmasında üçüncülük elde etti; üstelik o yıl kategoride birincilik verilmemişti. 2024’te Philadelphia International Music Festival’de konçerto dalında birincilik ve Grand Prize kazanması ise orkestrayla kurduğu doğal uyumu gösteriyor. Bu ödüller, yalnızca madalya değil; sahne kimliğini, repertuvar cesaretini ve müzikal anlatım disiplinini işaret ediyor.
Sahne deneyimi ise bir yön duygusu çiziyor: 2023’te Almanya turnesinde Konzerthaus Berlin’den Herkulessaal Münih’e uzanan Beethoven 3 rotası ona yoğun bir orkestra pratiği kazandırdı. 2024’te 52. İstanbul Müzik Festivali’nin açılışında AKM’de Grieg Konçerto’yla sahne almak yerel bellekte güçlü bir iz bıraktı; Mariinsky Orkestrası ile performansı uluslararası orkestral dilde bir kapı açtı. Elbphilharmonie’de “Rising Star” olarak yer alması ise Avrupa sahne ekosistemine girişini tamamladı.


