Milliyet Sanat
Milliyet Sanat » Haberler » Diğer » Heykelin terastaki ‘kıyamet’ balosu

Heykelin terastaki ‘kıyamet’ balosu

Heykelin terastaki ‘kıyamet’ balosu24 Haziran 2025 - 09:06
2001’de kurulan Elgiz Müzesi’nin bugüne kadar 303 sanatçı ile 512 eser üzerinden desteklediği “Teras Sergileri” 17 yaşında. Ekim ayına dek 35 isimle izlenecek 17. yıl sergisinde farklı kuşaklardan heykeltıraşların dünya ve geleceğine dair içten ve ‘kıyamet’si ifade çeşitliliği öne çıkıyor. Sergi üzerine özel bir okumada bulunan Danışma Kurulu Üyesi, Akademisyen Prof. Dr. Nilüfer Ergin’e göre “Teras, havada asılı bir sokak aynı zamanda. Bir meydan, bir park, kente sızıyor, kente eklemleniyor. Mimarî konumu mekânsal boyutlarını şeffaflaştırıp, geçirgen hale getiriyor, kendini dışa atıyor. Kentin bu noktasında, onu çevreleyen kaotik dokunun içinde gökyüzünde güneşin, rüzgârın, yağmurun altında yüzüyor. Sıra dışı bu durum, bu ayakları yere basmama hali, yapıtlar üzerinde yeni okuma katmanları oluşturarak, sergi bütününün anlamlandırma sürecinde ‘açık yapıt’ okumasını güçlendiriyor.”
EVRİM ALTUĞ 
evrimaltug@gmail.com
 
‘Türkiye’nin ilk özel uluslararası çağdaş sanat müzesi’ olma sıfatıyla, yaklaşık çeyrek yüzyıldır hizmetini sürdüren Elgiz Müzesi, heykel ve arazi sanatının geleceğine vizyoner bir yaklaşımla sahip çıktığı “Teras Sergileri”nin 17.’sini geçen hafta yapılan özel açılış ile kültür ve sanat dünyası ile kamuoyunun ilgisine sundu. 
 
2001’de, koleksiyoner Sevda ve Can Elgiz tarafından kurulan, İstanbul Maslak’taki Beybi Giz Plaza’da yer alan müzede (1) düzenlenen etkinlik, geçmiş yıllardan farklı olarak bu yıl davetli sanatçılarla düzenlendi. 
 
Bu yılki teması ‘Terastan Yansıyanlar’ olarak tayin edilen ve ekim ayı sonuna kadar izlenebilecek sergi, gelenekselleşen etkinliğe katılımını aralıksız sürdürmüş ve Danışma Kurulu’nca saptanmış toplam 35 sanatçıya ait, farklı teknikte, açık hava koşullarına özellikle dirençli yapıtlardan oluşan bir seçkiyi daha ‘terasa çıkardı’. 
 
 
Müzenin 2 bin metrekarelik terasında düzenlenen Elgiz Müzesi Teras Sergileri, Türkiye’nin dört bir yanında ve dahi dünya çapında, heykel sanatı için ter döken imzaları buluşturmasıyla kulvarındaki çalışmalardan ayrılıyor. Müzenin ilettiği bilgiye göre, etkinlik başından bu yana 303 sanatçının 512 eserini sergilemiş olmasıyla alanında yine takdirlik bir istatistiği daha sahiplenmiş görünüyor. 
 
Elgiz Müzesi’nin 10. kuruluş yıldönümü etkinlikleri kapsamında ilk kez artık aramızda olmayan değerli ressam ve sanat eleştirmeni Haşim Nur Gürel ile Can Elgiz tarafından projelendirilen “Teras Sergileri”nin Danışma Kurulu’nda, halen Seyhun Topuz, Rahmi Aksungur, Nilüfer Ergin, Meliha Sözeri ve Ömer Emre Yavuz gibi değerli sanatçı ve akademisyenler bulunuyor. 
 
Bugüne değin ‘açık çağrı’ ilkesiyle hayata geçen “Teras Sergileri”, bu yıl da çocuklara ve gençlere yönelik eğitim programlarıyla ekim ayına kadar izleyicisiyle yine kucaklaşabilmeyi hedefliyor. Öte yandan, etkinliğin bu yılki sanatçı kadrosu, Aslı İrhan, Atilla Saban, Bahadır Hızol, Barkın Coşkun, Burcu Erden, Büşra Kara, Büşra Kölmük, Caner Şengünalp, Ceylan Dökmen Sakin, Çağdaş Erçelik, Çiğdem Yıldırım, Ecem Yerman, Emrah Önal, Gizem Sezen Özçelik, Gözde Can Köroğlu, Güler Güçlü,  ha;ar (Hande Şekerciler ve Arda Yalkın), Halil Daşkesen, İmdat Avcı, İpek Yücesoy, Kemal Özkan Arslan, Koray Bıyıklı, Lale Altunel, Levent Ayata, Mahmut Aydın, Muhammet Hanifi Zengin, Ozan Dursun, Pınar Yılmaz, Sanem Tufan, Sesil Beatris Kalaycıyan, Songül Girgin, Suat Dündar, Tanzer Arığ, Uğur Cinel ve Yıldız Güner’den oluşuyor.
 
 
Prof. Dr. Nilüfer Ergin: “Teras, havada asılı bir sokak…”
 
Etkinlik Danışma Kurulu Üyesi Prof. Dr. Nilüfer Ergin, bu yılki seçki ve gelinen noktaya ilişkin ortaya koyduğu arşivlik değerlendirmede, “Teras Sergileri”nin heykel sanatı ile sosyal atmosfere dönük etkilerini, özetle şu başlıklar halinde dile getiriyor:
 
“...Bugün, etkinliğe bir bütün olarak baktığımızda, şimdiye kadar düzenlenen sergiler için seçilen konseptlerin de güncel, yaşamsal karşılıklarıyla, sanatçıların hızla refleks vermelerini sağladığını, eylemsel bir tavrı besleyerek, ‘Teras Sergileri’nde toplu bir anlam yarattığını görüyoruz. (...) 
 
Teras, havada asılı bir sokak aynı zamanda. Bir meydan, bir park, kente sızıyor, kente eklemleniyor. Mimarî konumu mekânsal boyutlarını şeffaflaştırıp, geçirgen hale getiriyor, kendini dışa atıyor. Kentin bu noktasında, onu çevreleyen kaotik dokunun içinde gökyüzünde güneşin, rüzgârın, yağmurun altında yüzüyor. Sıra dışı bu durum, bu ayakları yere basmama hali, yapıtlar üzerinde yeni okuma katmanları oluşturarak, sergi bütününün anlamlandırma sürecinde ‘açık yapıt’ okumasını güçlendiriyor. Sergilemenin alışılmadık düzeni, yani her bir heykelin kendini okutma açısının bir başka heykelle kesişme, söyleşme hali, sergilerin görsel etkisini derinleştiriyor, anlam aralığını büyütüyor. Yapıtların bağlama, biçeme, malzemeye dayalı tekillikleri bu üst üste düşmeler nedeniyle çoğullaşıyor. İzleyiciyi de harekete geçirerek, yön belirlemeden, yüzey üzerinde bir yapıttan ötekine yönelten, bir anlamıyla ‘sörf’ yaptıran yerleştirme tekniği, izleyiciyi katılımcıya dönüştürüyor.”
 
 
Birbirleriyle omuz omuza duran biçim ve anlatılar
 
Prof. Nilüfer Ergin’in de altını çizdiği gibi 17. Teras Sergileri de art arda baş ettiğimiz savaşlar, bunalım ve ekonomik dalgalanmaların ortasında bir nevi ifade hüneri mitingi gibi etki gösteren, birbirleriyle omuz omuza dünyaya seslendiği bir etki ortaya çıkarıyor.
 
Geçen yıllardan tüm sanatçıların emek ve özgünlüklerine alkış ile takdirlerimizi saklı tutmak kaydıyla, bu anlamda 17. sergide günümüz koşullarına doğrudan birer yankı cüssesi yaratan sanatçıları tekrar anımsatmak gerekirse Aslı İrhan’ın (d. 1983, Bursa) fiberglas malzemeden oluşturduğu 2022 tarihli “Kaos Ortamında” isimli çalışması, Atilla Saban’ın (d.1997, İstanbul) ahşap ve cam vantuz malzemeyle ürettiği sosyo-ekolojik soyutlaması “Alan Bulma Arayışı” ya da Bahadır Hızol’un (d.1994, İstanbul) mitolojik “Icarus” öyküsüne gerçekçi bir kompozisyon ektiği alüminyum figuratif işi sayılabiliyor. 
 
 
Aslı İrhan, “Kaos Ortamında”, 2022
 
Bu sıralamayla sergiye yine bakıp not aldığımız imzalara devam ettiğimizde ayrıca ‘anıt’ ile ‘kanıt’ arasındaki etik gerilimi psiko-sosyal bir görsel şiddetle, mermer ve nal çivisinden menkul bir dobralıkla yoğuran Barkın Coşkun’un (d.1998, Samsun) “Kahvaltı Zamanı” ya da Büşra Kara’nın metal malzeme ile sunduğu, aynı anda hem kudretli ama hem de mağdur olma duygusunu aktarır samimilikteki dışavurumcu kadın ‘ikon’u “Yeksan” da listemizdeki yerini alabiliyor. 
 
 
Büşra Kara, “Yeksan”, 2025
 
Sergide yine, zaman ve mekân ile algı ve duygu arasında bölünerek çoğalan üç, hatta dört boyutlu metal ‘hat’tı ile Büşra Kölmük (d. 1989, İstanbul), “369” isimli soyutlama ile âdeta nadir, metafizik bir mertebeden bize olgun bir tavsiye veriyor. Sergide “Fısıltı” adlı metalden, eko-psikolojik soyutlaması ile yer alan Ceylan Dökmen Sakin’de veya “Hermes” isimli 2025 tarihli soyutlaması ile Çiğdem Yıldırım’ın (d.1982, İstanbul) işinde de aynı vicdani, iletken endişenin samimiyeti öne çıkıyor.
 
 
Çiğdem Yıldırım, “Hermes”, 2025
 
Bu ‘zincirleme’  arayışa bir meslektaş samimiyeti ile yanıt verdiği düşünülebilecek 2024 tarihli “Kefaret”iyle Caner Şengünalp (d.1984, Bursa) ise sergideki çalışmasında, ziyaretçileri yazgı, algı ve yargının samimiyet üçgeninde, adeta ve iyi ki orta yerde bırakıyor. Aynı kaygıyı heykelin cüssesiyle değil, hissettiğiyle nasıl bedenlenebileceğini başarıyla eleştirel bir yaklaşım içinde deneyselleştiren Çağdaş Erçelik de (d.1983, İstanbul) “Keman” adlı kompozit, figüratif dışavurumcu 2024 tarihli işinde ortaya koyuyor.
 
 
Çağdaş Erçelik, “Keman”, 2024
 
Bu yaratıcı deneysellik arayışının kıymetli örneklerinden bir diğerinde ise Emrah Önal tuzdan menkul silindirik elemanlardan oluşan örme “Kuyu”su ile çok değerli bir ‘eylem-heykel’i daha, aynı terasta meslektaşlarıyla bu demokratik agorada özgürce paylaşıyor. Bu anlamda sergideki 2024 tarihli “Harmony”siyle, Gözde Can Köroğlu’nun (d. 1989) kompozit soyutlaması da, serginin peşine düştüğü samimiyet ve ifade yolculuğunun gerçeküstü cevherlerinden birini teşkil ediyor. Aynı ifade derdine düşen Güler Güçlü’nün (d. 1987, Bingöl) 2023 tarihli “Ben Yalnızca Ben Olsaydı” soyutlamasında da, sergideki hemen tüm sanatçı ve işlerinin açlığını çektiği ifade ve özgürlük arayışına kardeş bir içtenlik kayıt altına alınıyor. 
 
 
Emrah Önal, “Kuyu”, 2025
 
Sergide bu atmosfere paradoksal bir şekilde ‘Truva Atı’ olarak yaklaşıp, ‘sanat tarihinin başa güreşen biçimlerini yapay zekâya harmanlatmış’ ve yeniden mermere dökmüş olan Hande Şekerciler ile Arda Yalkın da kurdukları ha:ar isimli inisiyatifle, tıpkı 2020 tarihli performatif eserlerinin adı gibi âdeta tüm gidişata son derece devrimci bir “Disruption / Rahatsızlık” teklif ediyor. 
 
 
ha:ar (Hande Şekerciler & Arda Yalkın), “Disruption”, 2022
 
Bu eleştirelliğin peşinden giden bir diğer sanatçı ise, sergideki “Zarathustra Artık Yok” isimli metal ve polyesterden menkul soyutlamasıyla, kaideler ve istisnaları birbirine felsefi bir açlıkla düşüren heykeltıraş Halil Daşkesen (d.1985, Erzurum) oluyor. Aynı gerçeküstücü ve feminen içtenliği, gerek işçiliği, gerekse eleştirel kompozisyonuyla “İçimde Küçük Sevimli Şeyler Var, Sen İstemesen de Yeşermeye Devam Edecek” diyen sanatçı Sesil Beatis Kalancıyan da (d. 1980) gösteriyor. 
 
 
Halil Daşkesen, “Zarathustra Artık Yok”, 2025
 
Aynı manzarayı kavramsal, ideolojik, ekolojik, psikolojik ve estetik yönden hemzeminde kuşatan yoğun, yalın bir diğer iş ise, demir ve terra-cota malzemeyle ürettiği 2025 tarihli işi “Mare Nostrum: Mediterraneum” ile Lale Altunel oluyor. Altunel’in devasa bir tanrısal mührü de andırır çalışmasında, günümüz dünyasına dair verilmiş hükmün mesulü de adeta alenen seçilebiliyor. Keza, Altunel’in kalkıştığı bu arayışa bir diğer örnek de, “Tarihe Bir Not” düşüren sanat tarihsel ve mimari soyutlaması ile Tanzer Arığ’dan (d. 1975, Ankara) geliyor.  
 
 
Lale Altunel, “Mare Nostrum: Mediterraneum”, 2025
 
Bunun gibi Türkiye’nin ‘Wall Street’i addedilen finans yatağı Maslak / Mashattan çeperinde yükselen “Boğa / Minotaur” adlı ahşap, bronz, mermer ve metal soyutlaması ile Ozan Dursun da (d. 1994, İstanbul), günümüz medeni insanının maddi manevi durumunu özetleyen, eksiye çoktan düşmüş, kendi başının çaresine dalmış estetik bir ekstre olarak terası acı bir samimiyetle şenlendiriyor. Bu okuma ve yazma yolculuğu sergideki ‘Tek kişilik kalabalık’ı yorumladığı metal işi “Yeknesak” ile 1972 doğumlu sanatçı Yıldız Güner için de tabir edilebiliyor.
 
 
 
Ozan Dursun, “Minotaur”, 2025
 
Salı ve Cuma günleri arası saat 10.00 ile 17.00 arasında, Cumartesi günleri ise 10.00 ile 16.00 arasında gezilebilen Elgiz Müzesi’nin düzenlediği sergi beraberinde müze özel koleksiyonunun da yine ücretsiz olarak görülebilmesine olanak sağlıyor. 
 
Hatırlanacağı gibi Elgiz Koleksiyonu’na IFEMA Amigos de ARCO Madrid tarafından Uluslararası Koleksiyonerlik Ödülü (2013), Elgiz Mu¨zesi’ne ise, 2014’te C¸AGˆSAV Onur Ödülü, 2022’de Artcontact Kurum Onur O¨du¨lu¨, 2024’te Mia Art Collection O¨du¨lu¨ verilmişti. 
 
Müze aynı zamanda, Global Private Museum Network kurucu üyesi, Uluslararası Mı¨zeler Konseyi (ICOM) u¨yesi, ARCO Uluslararası Koleksiyonerler Konseyi üyesi ve World Art Foundations (WAF) üyesi olarak, çalışmalarına devam ediyor.
 
Bilgi: (1) www.elgizmuseum.org