İki sergi iki sıra dışı hikâye
Sanatçılar Nermin Er ile Nuri Kuzucan’ın Galeri Nev İstanbul ve Galerist’te açtıkları kişisel sergiler, farklı üretim ve yorumlama zenginlikleriyle olduğu gibi adına dünya denen şu fani âleme karşı aldıkları olağandışı mesafe yönünden de birbirleriyle el ele veriyor. Kuzucan’ın Galerist’teki farklı tekniklerde 25 yapıtı insan ve mekânı zaman içinde sınarken, Nermin Er’in ‘stop-motion’ videoları ve yerleştirmeleri, taşıdıkları kudretli ve yabanıl hayal gücü ile ziyaretçileri Galeri Nev İstanbul’da sudan çıkmış balığa döndürebiliyor.
EVRİM ALTUĞ
evrimaltug@gmail.com
Eserlerinde, mekânın imge üzerindeki yansıması ve imgenin izleyiciye bıraktığı tahlil potansiyelini birer koreograf gibi titizlikle araştıran iki sanatçı, Nuri Kuzucan ile Nermin Er’in, çeşitli tekniklerde ürettikleri son dönem çalışmaları İstanbul Tepebaşı’ndaki Galerist ve Galeri Nev İstanbul’da hoş bir tesadüf ile paralel bir takvimle sürüyor.
Her iki sanatçının da mekândan yola çıkarak, dünyayı algılama ve yorumlama yolculuklarını, içine mimarlık, heykel ve tasarımı da katar çok yönlülükteki kişisel sergileriyle kutladıkları sergilerden Nuri Kuzucan’a ait olanı, sanatçının Galerist’teki ikinci kişisel sergisi. 21 Haziran’a kadar süren “Bir Resmin Bütün Parçaları”, Kuzucan’ın 19. yüzyıl yapısı olarak deneyimlediği Galerist binası ve “mekâna hiyerarşik bir düzen içinde hükmetmek yerine, ona eşit bir unsur olarak yaklaşan” bir yaratıcının emeğinin, ışık, gölge ve zamanla dokunmuş yalın bir dokümantasyonu. Galerist yönetimi, sanatçıyı tanıtırken resimlerinin “duvarda salt bir yüzey olarak var olmanın ötesine geçerken, serginin bütününe yayılan bir akış içinde birbirleriyle ve çevreleriyle ilişki kurduğuna” dikkat çekiyor.
Nuri Kuzucan Fotoğraf: Yusuf Sevinçli
Pozitif ve negatif yönleriyle bir ‘alan ayırma süreci’
Litografi, akrilik ve yerleştirme gibi farklı üretim biçimleriyle, Galerist’te 25 eserini sergileyen Kuzucan, serginin de ‘tetikleyicisi’ sayılabilecek, galeri girişindeki 2024 tarihli “Bir Resmin Bütün Parçaları”nı anlatırken, eserlerinde yarattığı alan ayırma sürecinin ‘negatif’ ve ‘pozitif’ yönlere bu işiyle de eğildiğinin altını çiziyor. Kuzucan, bu ‘yarı açık’ ve doğurgan eser vesilesiyle şunları söylüyor: “Bu işteki koyu zeminler, alanlar birer gölge alanı gibiler. Bunun içinde, ışıkları ve açık planları organize eder bir yapı var. Yine bunun içinde, yüzeyden, malzemeden bunları ayırarak, katmanlı bir şekilde farklı espaslar yaratmaya dönük bir seri yapmıştım. Bu parçalardan biri için Ankara’da bulunan ve çalışmış olduğum Doğu Print üzerinden, planları ve kademeleri nasıl yapacağımıza ilişkin bir çalışma yürütmüştük. Bu, işte sözünü ettiğim alanı, temel mekânı belirleyen form olarak öne çıktı.”
Enstalasyon görseli: Nuri Kuzucan, “Bir Resmin Bütün Parçaları”, 2025, Galerist.
Fotoğraf: Zeynep Fırat. Nuri Kuzucan ve Galerist’in izniyle.
Bu işi (ve diğerlerini) aslında birer mimari mekân ve alan gibi de düşündüğünü gizlemeyen Kuzucan, bu sergisiyle de ‘yerleşmek’ meselesine odaklandığını belirtiyor. Sergiye adını veren “Bir Resmin Bütün Parçaları”nın yanı sıra, “Rölyef”, “Bir Manzaranın Bütün Parçaları” ve “Çıkış Resimleri” ya da “Pasaj İçin Maketler” de ortaya koyan ressam, temel yapıyı kurduktan sonra, elde ettiği birinci motifin ötekileri çağırdığını açıklıyor. Kuzucan, izlediği yöntemi belirtirken, farklı malzemelerle aynı resimleri yapmaktansa, temel bir form üzerinden farklı malzemelerle yeni alanlar açmanın, kendisini daha da tatmin ettiğini ve ortaya yeni plastik ifade olanakları koyduğunu açıklıyor. Eserlerinde iskeletlerin, diyagramların da bulunduğunu gizlemeyen, kaligrafiyle selamlaşan sanatçı, bu anlamda az önce de vurguladığımız üzere, “tekin değeri ile toplamın değeri arasında bir hiyerarşi kurmamayı sağladığını”, bunları yan yana durabilen temel yapılar olarak da ele aldığını dile getiriyor.
Nuri Kuzucan, “Bir Manzaranın Bütün Parçaları”, 2025, Mekâna özgü yerleştirme.
Enstalasyon görseli: Nuri Kuzucan, Bir Resmin Bütün Parçaları, 2025, Galerist.
Fotoğraf: Zeynep Fırat. Nuri Kuzucan ve Galerist’in izniyle.
Sözgelimi, çelik, fırın boya ve değişken ölçülere sahip “Rölyef” gibi işlerinde, izleyicinin hikâyeye refakatini gözettiğini söyleyen Kuzucan, sanatında özellikle çalıştığı ‘merkez ve boşluk’ ilişkisi adına konuşurken tonal bir estetik ve her adımla da izleyicide tekrar hizalanan bir ilişkiye vesile olma halini gözettiğini belirtiyor. Bunun gibi, serginin “Çıkış Resimleri”ne de değinen ressam, genellikle galerinin çıkış noktası olarak kullanılan bir yere konulmuş bu akrilik resimler, bu iki diptik (ikili eser) için de konuşurken, bu odanın ve mekânın görüntüsü ile başka bir odanın görüntüsünü oluşturmak istediğini aktarıyor.
Nuri Kuzucan, “Rölyef”, 2025, Çelik, fırın boya, değişken ölçüler.
Enstalasyon görseli: Nuri Kuzucan, Bir Resmin Bütün Parçaları, 2025, Galerist.
Fotoğraf: Zeynep Fırat. Nuri Kuzucan ve Galerist’in izniyle.
Eserlerin, hep ‘birbirinin içinden geçen’ yapıda olduğunu söyleyen Kuzucan’a göre, bunlara cümlelerden ziyade, ‘bağlaç’lar, hatta noktalama işaretleri olarak da bakılabilir. Sergide orijinal ve modeli hemzemine getiren Kuzucan, “Sergiyi toplamda bir cümle olarak düşünürsek, o anlamın eksik olmaması ya da cümlenin devrik olmaması lâzım,” diyor. İzleyiciyi de, resmi de bir bütün olarak bu koreografinin içinde tutmayı sağlamaya çalıştığını anlatan sanatçı, serginin izleyicisi için de herhangi bir hiyerarşi gütmediğini vurgularken “Açık Mekân” sergisi ve serisinde de buna değindiğini hatırlatıyor.
Sergi için aynı hiyerarşik dikkati mekân ışığında da güttüğünü söyleyen Kuzucan, her yerden tekrar tekrar okunabilir bir açık alan sunmaya gayret ettiğini açıklıyor. Serginin başındaki motifin bir modeline mekânın merkezinde de yer verdiğini belirten Kuzucan, manzaranın, serginin ve mekânın tüm parçalarının tek ve aynı değerde olmasının altını çizerken, örneğin serginin bir noktasından algılanan derinliği de bu yönde kullandığına değinerek, sergisinde ele alınan tüm kurgu unsurlarının belli bir sorumluluğa vardığını açıklıyor.
Nuri Kuzucan, “Çıkış Resimleri I”, 2025, Sanatçının ve Galerist’in izniyle. Fotoğraf: Hüseyin Murat Taş
Özellikle her şeyi ekran başında yaşamaya alıştırıldığımız bir dönemde, taşıdığı optik, mimari ve plastik fırsatlarla nadir bir deneyim yaratan sergi, sanatçı için zaten muhatabı olduğumuz yüzyılın hafızasına da dahil bulunuyor. Vurguladığımız ekranlaşma konusu için de bir yorum getiren Kuzucan, yarattığı bu panoramik dizgiyi tariflerken, “Her biri başka bir bütünlük taşıyor. Ama bütünlük içinde başka bir tamlık taşıyor,” ifadesine başvuruyor.
‘Aynı yerde dolaşma’yla gelen yeni tabir çareleri
İzleyicinin, bir Nuri Kuzucan sergisinden önce kendisi için neye, nasıl hazırlıklı olması gerektiği konusunu danıştığımız sanatçı, daha önce elbette sergiler görmüş izleyenlerin, hatta kimi dostlarının bile, kafasında ister istemez kimi çağrışım veya mekân ayrıntılarıyla ona dönüş yaptıklarını, ama bir yandan işte tam da bu ‘aynı yerde dolaşma’nın verdiği o ‘yerleşme’ duygusuna karşı kaçınma halinin, sanatı ve kendisine iyi geldiğine değiniyor. Bu anlamda Galerist’teki özel duvar yerleştirmesinin, kendi konfor alanından çıkmak üzere bir vesile ürettiğini de anlatan Kuzucan, buraya özgü bir çalışmanın nasıl olabileceği sorusu üzerine gittiğini ve buradan da, tekrar kendisine ait alana geri dönebildiğini belirtiyor.
Kuzucan, hiç bir zaman tek bir tanıma sığınmaktan da yana durmuyor. Eserlerine sanat tarihinin refakatinin yanı sıra, izleyicinin sergiyi deneyimleme halinin de, etkinliği bir ‘performans’a dönüştürdüğünü ifade ettiğimizde, ressamın verdiği yanıt şöyle oluyor: “Evet, kişisel olarak bunu hissettiğim oluyor ama bu size de geçebilmişse bu kesinlikle müthiş bir şey benim için.”
Nuri Kuzucan, “Bir Resmin Bütün Parçaları 1”, 2024, Sanatçının ve Galerist’in izniyle. Fotoğraf: Hüseyin Murat Taş
Format değişikliklerini de sanatına mesele edindiğini anlatan Nuri Kuzucan, buna bir benzetme olarak sergi kitaplarını, oradaki görsel ve metin ardışıklığını bir yaratıcı problem olarak gördüğünü anlatıyor. “Burası benim için nasıl şu anda ayrı bir mekân ise, geriye çekildiğimizde de, aynı mekân yine kendisini yeniden tanımlıyor olacaktır. Yani bunların tümü bizim mekânla nasıl bir ilişkide olduğumuzla ilgili bir durum diyebiliriz.”
Kuzucan’ın ilk bakışta elbette bir ‘soyut resim’ deneyimi olan sergisi, içindeki yoğunluğunuz arttıkça, düşünceyi ve onu bizatihi ifade özgürlüğünü de, mekân dediğimiz o ‘kafes’te sınayan, bir tür plastik atölye yoğunluğunu taşıyor. Sanatçı, hem bir izolasyon, hem de realizasyon alanı çağrışımı yapan bu araştırmacı sergisine dair yorumumuza şu karşılığı veriyor:
“Elbette. Burada, bu şehirde, bu mekânda bunu yapmak, ne demek? Bütün diğerlerini ilgilendiren bir konu olarak bu durum, nasıl tanımlanır? Bundan bağımsız yaşayamayız ve üretemeyiz ki. En küçük, aynı değerde olan birimin varlık nedeni ile toplamda olanı aslında aynı şeyi, aynı çağrışımı yapmakta.”
Kuzucan, bir resmin ne zaman bittiği yönündeki klişe sorumuza da içtenlikle şu yanıtı veriyor: “Aslında sergi toplamının verdiği duygu, tek bir resmin verdiği ile toplamda aynı,” diyen Kuzucan, mekâna yerleştiği ilk andan, kendisinden yeni bir şey talep etmeyen bir yüzeye kadar çalışmayı sürdürdüğünü ekliyor.
Galerist’te açık bir ‘desen defteri’: Sahibi Nuri Kuzucan
Galerist’te, ‘açık bir desen defteri’ gibi kurgulanan sergi, gerekli olanın ve olmayanın, fazla olanın ve olmayanın da satıhla sınandığı, günışığının ve gölgenin her daim yarattığı köşelerle vurgulandığı bir deneyim vadediyor. Kuzucan, yapıtlarının çoğaltma politikası hakkında ise şunu düşünüyor: “Temsil edilenin biricikleşmemesi, sırf odağa hizmet etmemesi ve bu yataylaşma durumu, bana daha iyi geliyor. Bu yüzden böyle ‘tiraj’lar, bunların ‘edisyonlaşması’, kendi varyasyonlarını üretmesi gibi olanakların getirdiği çalışma disiplini, çok iyi. Diğer türlü olunca her şey ‘kapalı form’ etkisindeymiş gibi işliyor çünkü. Ayrıca sergideki işlere künye de katmıyorum ve bu da onların anonimleşmesini sağlayan bir şey.”
Nuri Kuzucan, Bir Mekânın Bütün Parçaları, 2025, Mekâna özgü yerleştirme.
Enstalasyon görseli: Nuri Kuzucan, Bir Resmin Bütün Parçaları, 2025, Galerist.
Fotoğraf: Zeynep Fırat. Nuri Kuzucan ve Galerist’in izniyle.
Serginin girişinde de Kuzucan’ın ‘resimle yazı arasında duran’ bir çalışması bulunuyor. Sanatçı bize bu ‘araftaki’ çalışmadan söz ederken, bir yandan kendini de şöyle açıklıyor: “Eğer o dili bilmiyorsam, yazının bizim için sadece plastik bir etkisi olduğu görülüyor. Mutlaka o dili biliyor olman lâzım. Resim, sanki tüm diller arasında, dünyanın herhangi bir yerinde aynı dilde algılanabilirmiş gibi bir etki yaratıyor. O yüzden yazının resme dönüşmesi fikri, bende hep doğru çağrışım yapıyor. Orada bir teori üretmenin resme daha çok yaklaşmayıp kavramsallaşan, felsefeye doğru giden bir etkisi var. O alanlarda kalmanın çok düşünsel yanları var ama ben diğer tarafta daha çok bulunmayı istiyorum. Herkesin algıladığı ve kendine göre bir anlam ürettiği bir alanda kalmayı çok daha önemsiyorum. Bu da bir yazıyı okuyup, orada anlam üretmekte zorlanmak yerine, kişisel algı ile onu okumuş olması deneyimini seçmekle oluyor ki, bu da bende bir resme bakıyor olmuşluk duygusu yaratıyor. Manuel olanla ilişkimi sürekli sıcak tutmaya çalışıyorum. Notlarımı bir eskizle tutmak gibi. Yoksa bir fotoğraf çekerek, klavye veya daktiloyla değil.”
Nermin Er’in Sert ve içedönük hayal kabukları
Öte yandan sanatçı Nermin Er’in İstanbul Beyoğlu İstiklâl Caddesi üzerinde bulunan tarihi Mısır Apartımanı’nda hizmet veren Galeri Nev İstanbul’daki sergisi, “Bana Benden Yakın, Benden Yabancı / İçimde Dolaşan, Gezen Biri Var,” başlığını taşıyor. Er’in, video sanat yapıtlarını desen, baskı ve yerleştirmeleriyle zincirleme bir şekilde bitiştiren sergi, adını ise dizelerin yazarı S¸emsi Belli ve şarkının bestecisi Sela^hattin I·nal’a borçlanıyor. Sergi adının kaynağı olan “Go¨zu¨mde O¨zleyis¸, Go¨nlu¨mde Acı” şarkısının gu¨ftesi S¸emsi Belli, bestesi ise Sela^hattin I·nal’e ait bulunuyor. 30 Haziran’a dek izlenebilecek sergi, Salı-Cuma 11.00 - 18.30 ve C.tesi 12.00-18.30 arasında gezilebiliyor. Etkinlik, galerinin verdiği bilgiye göre”...insanın zaman zaman kendine duydugˆu yabancılık hissini, gu¨ndelik olanla bilinc¸dıs¸ı arasındaki kırılgan bagˆları ve aynı meka^nlarda, aynı anlarda var olabilecek sonsuz olasılıkları ele alırken, tekrarın ic¸indeki degˆis¸imleri ve do¨nu¨s¸u¨mleri de vurguluyor.”
Nermin Er
Sergide Er’in ‘Stop-Motion’ tekniği ile ürettiği 10 animasyon videosuna, özgün ses düzenlemeleri eşliğinde yer veriliyor. Etkinlikte, “Figu¨ru¨n olmadıgˆı, malzeme ve nesnelerin belirgin bir karakter kazanarak c¸es¸itli hareketlerle anlamı kurdugˆu sahnelerde, izleyici, tanıdık veya yabancı bir atmosferin ic¸inde ‘go¨zetleyen’ olmaya davet ediliyor.”
Er’in, sergisiyle belki de izleyiciye vadettiği en değerli unsur, sergilenen âlem(-ler)in içedönük hayal kabuklarındaki o ‘dayanıklı sertlik’, ya da yaratıcılıktaki özgünlüğün ürettiği o tüm dağınık akılları yapıştırıcı, yatıştırıcı etki olarak göze çarpıyor. “Sarı Bina”, “Sandalyeden Koltuğa” veya “Mavi Oda” ya da “Atölye” gibi, Er’in kıymetini dünyevi olana uzlaşmasız, koşulsuz mesafesinden alan, inanılmazlıklarıyla rüya kısalığına da hürmet eden, yabaniliğince dayanıklı sergisi, adına ‘saçma’ deyip geçtiğimiz bir kökten iç özgürlük haline ilişkin bağımsız, kıskandıran sahnelerin laboratuvar dramatizmini de içinde taşıyor. Sanki Er, gördüğü tüm rüyalar ‘için’ birer film çekmeye niyetleniyor. Yoksa bire bir, ‘onları’ hiç de değil.
Nermin Er, “Sandalyeden Koltuğa”, 2025
Lafın kısası izleyici, plastik sanatların tüm kudretinin sınandığı bu sergide, kendini gönüllü içine daldığı bir akvaryumda gibi de hissedip, âdeta sudan çıkmış balığa dönebiliyor. Bu hal, izleyicinin günümüz dijital vitrinlerinde alık alık yutkunduğu, hiç birinde kendine ilişemediği koşulsuz, ölçüsüz, asla erişimine izin alamayacağı bir hali andırıyor. DaDa’nın, Sürrealizm’in, Art Brut ve Zero gibi nice akımların hâlâ ve el ele kol kola, hayatta, şimdi, burada ve mümkün olduğunu ispat eden, hayalin gerçeğin zincirlerini bıraktığı bu görseller, koyu mavi duvarlarıyla, Galeri Nev’i de deniz dibine ve hatta uzayın dibine yollanmış birer rüya uydusuna dönüştürüyor.
Nermin Er, “Sarı Bina”, 2025
Nermin Er, “Mavi Oda”, 2025
Nermin Er gördüğüne hepimizi basbayağı inandırdığı hayallerden buluntuladığı desen, nesne ve serilerini de, bu fani minyatür âlem müzesinin finalinde akıl ve duyularımıza emanet etmeden, gitmiyor. Kişinin iç dünyasına duyduğu o patolojik, insanı kendine hem mahkûm, hem gardiyan eden sadakate plastik bir övgü buketi gibi örülen sergi, mekânın ‘çıkardığı’ mistik seslerin sanatçıya ait özyaşamöyküsel dokular içermesiyle de samimiyetini cilalıyor.
Özetle Nuri Kuzucan ve Nermin Er’in İstanbul Tepebaşı’nda iki farklı galeride buluşan eş zamanlı sergileri, farklı üretim ve yorumlama zenginlikleriyle olduğu gibi adına dünya denen âleme karşı aldıkları olağandışı mesafe yönünden de birbirleriyle el ele veriyor. Kuzucan’ın Galerist’teki farklı tekniklerde 25 yapıtı insan ve mekânı zaman içinde sınarken, Nermin Er’in ‘stop-motion’ videoları ve yerleştirmeleri, taşıdıkları kudretli ve yabanıl hayal gücü ile ziyaretçileri Galeri Nev İstanbul’da sudan çıkmış balığa döndürebiliyor. Gelinen durum da dünya dediğimiz şu koca yetimhanede karşılaşmış iki küçük çocuğun, birbirlerine ve arkadaşlarına ilk kez anlattıkları iki inanılmaz hikâyeden oldukça farksız görünüyor.
Bilgi:
https://www.galerist.com.tr/exhibitions/155-all-fragments-of-a-painting-nuri-kuzucan/
https://www.galerinevistanbul.com/tr/exhibitions/318-bana-benden-yakin-benden-yabanci-icimde-dolasan/works/
