Milliyet Sanat
Milliyet Sanat » Haberler » Diğer » 'Jansen’in Ankarası'na dair bilinmeyenler

'Jansen’in Ankarası'na dair bilinmeyenler

'Jansen’in Ankarası'na dair bilinmeyenler27 Ağustos 2025 - 03:08
Çok yönlü kalem, mimar, tasarımcı ve akademisyen Ali Cengizkan’ın “Atatürk’ün Plancısı Jansen’in Ankarası” adlı yeni kitabı, raflardaki yerini aldı. ‘Planlanan ve Gerçekleşen’ başkentin 1927-1939 aralığından geleceğe bakan Cengizkan, plan hakkında konuşurken “...100. yılında planın anlamını yeniden tartmak ve tartışmaya açmak gibi bir hedefi var,” şeklindeki mesajının altını çiziyor. “Şu unutuluyor, günümüzü belgelemek bile, gelecek için ‘arşiv kurmak’tır,” diyen yazar ve şair, ayrıca “İçinde yaşadığımız kentin sahibi biziz! Ne belediye başkanlarına, ne de devlet başkanlarına bu “sahiplik hakkımızı delege etmedik!” diyerek Milliyet Sanat’ın sorularını yanıtlıyor.
EVRİM ALTUĞ
evrimaltug@gmail.com 
 
Şair, mimar, mimarlık ve kent tarihçisi, tasarım eğitimcisi Ali Cengizkan’ın “Atatürk’ün Plancısı Jansen’in Ankarası” üst başlıklı kitabı, Arkadaş Yayınevi etiketiyle okurların ilgisine sunuldu. Çok sayıda arşivsel belge ve görsel ile beslenen yaklaşık 270 sayfalık geniş boy kitapta, Alman Mimar ve Şehir Plancısı Prof. Hermann Jansen’in 1932’de Cumhuriyetin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e teslim ettiği Ankara ile başkentin gelecek yıllarda tanıklık ve ev sahipliği yaptığı bilumum özel ve kamusal yapılaşma, paralel ve eleştirel okumalar refakatiyle büyüteç altına alınıyor. 
 
Kitap, “1927 Yarışması: Mitler ve Gerçekler”, “1932 Planı: Süreç ve Ölçekler” ile “Şehrin Tacı Olmanın Sorumluluğu” ve “Modern Ankara için Planlama” gibi bölümlerle zenginleşirken, Cengizkan’ın “Anıt Koruma Yaklaşımı” veya “Jansen ve Gelecek” gibi aydınlık vizyon okumalarıyla da gittikçe derinleşiyor.
 
 
Eğitimini aldığı ODTU¨ Mimarlık Fakültesi Mimarlık Bölümü’nde öğretim üyeliği de bulunan (1981-2015) Cengizkan, aynı bölümün başkanı (1994-98) ve fakülte dekanı (2012-15) olarak da görev yapmış olmasıyla hatırlanıyor. 
 
TED Üniversitesi Mimarlık Fakültesi’ni dekan olarak kuran yazar, şair ve akademisyen Cengizkan, halen ODTU¨ Mimarlık Bölümü ve Bilkent Üniversitesi İç Mimarlık ve Çevre Tasarımı Bölümü’nde yüksek lisans ve lisans dersleri vermeyi sürdürüyor. Ayrıca Kapadokya Üniversitesi İç Mimarlık ve Çevre Tasarımı Bölümü’nde çalışan Ali Hoca, eşi Müge ile kurduğu Cengizkan Tasarım Medya şirketinde hizmet üretmeyi de eksik etmiyor.
 
 
Müge ve Ali Cengizkan
 
Hal böyle iken, Milliyet Sanat’ın sorularını özel olarak yanıtlayan Cengizkan halen, eşi Müge Hanım ile birlikte 12 Eylül’de Müze Gazhane İstanbul’da açılacak ve 2019’da da aynı başlıkla kitaplaşmış bulunan “Bir Şehir Kurmak: Ankara 1923-1933” sergisi için de çalışmalarını titizlikle sürdürüyor. 
Cengizkan verdiği röportajda “Kitabın, epeydir eksikliğini hissettiğim 1932 Jansen Ankara Planı ile ilgili bağlam bilgisini gerçekleştirmek ve güncellemek, ayrıca öncesi ve sonrasındaki gelişmelere odaklanarak, var olan değerli çalışmalara bugünden yeni belge ve bilgilerle bakarak hem planın getirdiklerini bir kez daha hatırlamak, hem de yüzüncü yılında planın anlamını yeniden tartmak ve tartışmaya açmak gibi bir hedefi var,” şeklindeki mesajının da altını çiziyor ve kamuoyuna şu önemli açıklamada bulunuyor: “Şu unutuluyor, günümüzü belgelemek bile, gelecek için ‘arşiv kurmak’tır.”
 
 
Ali Cengizkan
 
Kitabın 2025 Türkiye’si, Ankara’sı ve gündemine kattığı öncelikli vurgular, sizin kelimeleriniz ile nasıl özetlenebilir?
 
Ali Cengizkan: Türkiye çok zor dönemlerden geçmekte. Bu zor dönemde, dar bir alanda da olsa hâlâ kendi planlama tarihimize bakmak, kendi yakın tarihimizdeki kimi bulutsu kavrayışları değiştirmek ve anlamak, önemlidir düşüncesindeyim.
 
102 yıl önce başkent ilan edilerek Cumhuriyet rejiminin yönetim merkezi kılınan Ankara şehri için sarfedilen planlama çalışmalarının başlangıcı da yüzüncü yılına yaklaşmakta, ama hâlâ bu çalışmalara uzmanlar tarafından referans verilirken, kimi eksikler, kimi gri alanlar, kimi yanlış anlamalar bulunmakta. 
 
Kitabın, epeydir eksikliğini hissettiğim 1932 Jansen Ankara Planı ile ilgili bağlam bilgisini gerçekleştirmek ve güncellemek, ayrıca öncesi ve sonrasındaki gelişmelere odaklanarak, var olan değerli çalışmalara bugünden yeni belge ve bilgilerle bakarak hem planın getirdiklerini bir kez daha hatırlamak, hem de yüzüncü yılında planın anlamını yeniden tartmak ve tartışmaya açmak gibi bir hedefi var.
 
 
Jansen Planı
 
Erken Cumhuriyet dönemindeki planlama çalışmaları kuşkusuz yeni rejimle birlikte ‘gelen’, dönemin ortamı içinde ‘örtük’ biçimde kabul edilen ve gelişme yönünü zamanla bir ‘ortak kabul’ / ‘fikir birliği’ haline getiren ‘modernleşme’ ile ilgiliydi. Bilime ve planlamaya verilen öncelik, bireyin özgürleşmesini vatandaşlık kimliği temelinde olabilir kılan, pek çok Avrupa ülkesi ve başka ülkelerdeki gibi, önümüzü açan, yanlışa düşmemizi önleyen, daima gelişme ve dolayısıyla kalkınmayla koşut yenilikler getirecek olan ‘modernleşme ve aydınlanma’ düşüncesinin bir sonucuydu. Dönemin gazete haberlerinde bile planlamaya verilen önemin umut ve vaatlerini, bu hedefle yapılacaklardan beklentileri okumak olanaklıdır. Öyle de olmuştur. 
 
Planlamayı sonuçlarıyla birlikte teslim alıp yürütecek olan kurum imar müdüriyetidir. Bu kurumlaşma hemen sağlanacak ve son Osmanlı başkenti ve ülke genelinde konuyla ilgili olan kim varsa, bir mıknatısa takılmışlar gibi, yeni başkent Ankara’ya çekilecektir. Mimar Vedat (Tek), Mimar Kemalettin, Arif Hikmet Koyunoğlu, Evkaf (Vakıflar İdaresi) Müdüriyeti mimarlarının hemen tamamı, yönetim tarafında başta Falih Rıfkı Atay ve Mithat Aydın olmak üzere ‘imardan anlayanlar’ Ankara’da toplanacaktır. İstanbul’dan deneyimli olduğu beklentisiyle Belediye Başkanı Haydar Bey bile ‘ithal’ edilir. Onlar dışında planlama yapmakla tanışık ve çoğunluğu Avrupa kentlerini görmüş olan ordu mensubu kurmay subaylar, konuya yönlendirilir. 
 
Bir ‘Cumhuriyet şantiyesi’: Ankara
 
Yabancı mimar plancılar Lörcher, Jansen, Jausseley, Brix, Oerley, ihale ya da yarışma yoluyla planlama düşüncesinin uygulama pratiğinde, düzensiz de görünse farklı aralıklarda ve farklı yoğunluklarda boy gösterecektir. Sonraki yıllarda bakanlık ve resmî kurumlar planlaması için Holzmeister, eğitim yapıları planlaması için Egli ve Taut, kültür yapıları için Poelzig, spor planlaması için Vietti-Violi, park ve yeşil alan planlaması için Leveau, bayındırlık yapıları ve imar konusunda oluşan yerel kurumlarla birlikte Ankara’yı gerçek bir Cumhuriyet şantiyesi haline getireceklerdir. 
 
 
Atatürk Bulvarı Kızılay Parkı, 1950’ler başı
 
Eğitimin her alanda çağdaşlaşması için üniversite reformu çerçevesinde her disipline verilen ayrı önem onların uygun yapılara kavuşturulması fikriyle iç içe gerçekleştirilecektir. Toplumun sağlıklı bireyler yetiştirmesi amacıyla kamu sağlığının ve kurumlarının tüm Türkiye’de önemsenmesi, sanayi yoluyla kalkınma amacıyla gereken yer seçimi ve yapılaşma için yapılan anlaşmalara bağlı olarak Rus ve İngiliz kamu kurumları ve Avrupalı uzman kuruluşlar ile ortak çalışmalar… Bütün bunlar, yeni yönetimin yalnızca Ankara’da değil, Türkiye kentleri ve coğrafyasında plan düşüncesine ve sonuçlarına verdiği önemi göstermek için yeter de artar.
 
Kuşkusuz, dönemin küresel kısıtlarını ele almak koşuluyla: Planlama, henüz bağımsız disiplin haline gelmemiştir, dolayısıyla neredeyse 1960 yılına kadar yabancı ve yerli mimar-plancılarla çalışılır. İlk dönemlerden başlayarak en ehil ve nitelikli aktörler, yarışmayla seçilir. Yalnızca eksiltme usulüyle değil, rayicine ihalelerle ‘de’ iş verilir. 
 
27 Mayıs 1960’a kadar: Planlama ve teşkilatlanma
 
Bütün bu dönem içinde planlamaya verilen önem, genelleme yaparsak, toplumun bütün katmanlarında karşılığını bularak 27 Mayıs 1960 sonrası Devlet Planlama Teşkilatı’nın kurulmasına kadar gider. Erken dönemlerden başlayarak, Ankara imarını yönetecek olan Ankara Belediyesi, beş yıllık yatırım planı yapmaya başlar. Belediye çok uzun yıllar, İmar İdare Heyeti varlığı ve işleyişiyle, kentin gelişimi konusunda hem yatayda yönetim birimleri arasındaki eşgüdümü sağlar, hem de noktasal kararlar yoluyla derinlemesine incelemeler yaparak Türkiye kentleri için örnek kararlar oluşturur. Bütün bu yaklaşımlar, kentin aşama aşama imara açılması düşüncesiyle paralel ele alınır ve Ankara Şehri’nin imar sınırları içinde kalarak gelişmesi, 1970’li yıllara kadar yönetilir.
 
 
Hermann Jansen Ankara'da
 
‘Toplumsal unutma’ya iki örnek: AOÇ Havuzları
 
Bu anlatıdaki eksikleri gidermek, kitabın amaçlarından birisi oldu. Yüzyıllık sürenin getirdiği ‘toplumsal unutma’ yanı sıra, ‘ayrıntılara inme’ konusunda da yeni bulgular paylaşıldı. Bu doğrultuda kitabın var olan ve erişilebilir belgelerin hemen tamamına eriştiği söylenebilir. Örneğin toplumsal unutmaya bir örnek, Atatürk Orman Çiftliği (AOÇ) Karadeniz ve Marmara havuzları özelinde verilebilir. 
Kamusal hafızada her iki havuz da ‘dinlence’ bağlamında, halka açık plajlar olarak anımsanır; oysa çıkış noktasında her ikisinin de modernist gelişmeci bir öyküsü vardır. Geneli düşük kotta olan bataklık eğilimli çiftlik arazilerinin kurutulması için suyun drene edilip pompayla yükseklerde depolandığı iki büyük açık havuzdur bunlar. Pompa istasyonu sayesinde dikilebilir hale getirilen arazideki işlevleri tamamlandıktan sonra ‘havuz’ olarak kullanılmaya başlanırlar. 
 
‘Mistifiye Ederek Unutmak’ adına deliller
 
Ayrıntılar konusunda ise Gençlik Parkı ünlü kaskatlı havuzları örnek verilebilir. Süs havuzu olduğu düşünülen bu havuzların ve genel toplam su yüzeyi ve hacminin, yapım sırasında ayrıntılı biçimde hesaplandığı, büyük havuzun boşaltılmadan günlük havalandırma hacminin de titizlikle regüle edildiği havalandırma yüzeyleridir bu kaskatlı havuzlar. Dolayısıyla belgelerle bilgi üretildiğinde, Türkiye’de çok yaygın olan ‘mistifiye ederek unutmak’ fiilinin örnekleri ortaya çıkar. Bir mimar plancı olarak Jansen’in kentsel tasarımı nasıl algıladığı ve nasıl yorumlayıp mimarlarla birlikte uyguladığı, kentsel mirası koruma konusundaki fikirleriyle birlikte tartışılmaktadır.
 
 
Gençlik Parkı Kaskatlı Havuzlar
 
Bu örnekler yanı sıra, kitapta Ankara Planı’nın Jansen’in planlama anlayışı içindeki yeri, Türkiye’deki diğer kent planlarına kendisi tarafından nasıl şemsiye oluşturduğu, kendi plan düşüncesi içinde yaklaşık 30 yıllık sürede nasıl süreklilik gösterdiği ve onun ısrarına dönüştüğü konusunda görüş ve saptamalar yer almaktadır. Bunun yapılabilmesi de, 2000 yılından beri biriken çalışılan birinci elden belgelerle olanaklı olmaktadır.
 
Jansen'in mirası üzerine yakın geçmişte Goethe Institut tarafından yapılmış Sempozyum, kitabın oluşum hikâyesini nasıl tazelemiş olabilir?
 
2018 yılında, ODTÜ Şehir ve Bölge Planlama Bölümü öncülüğü, TEDÜ Mimarlık Fakültesi ve Çankaya Belediyesi katkıları, Ankara Goethe-Institut destekleriyle bir Jansen ve Ankara Uluslararası Sempozyumu düzenlendi. Bu sempozyuma davet edilen ulusal ve uluslararası uzmanlar, Jansen’in yalnızca Ankara planlama katkılarını değil, bağlamı içine Türkiye şehirciliğine katkılarını da gündeme getirip değerlendirdiler. Bu toplantıda Hermann Jansen ve Ankara planlaması ilişkisini ‘Türkiye için çığır açıcı kariyer’ olarak tanımladığım genel bir değerlendirme yapmıştım. Gerek sempozyum bütünündeki değerlendirmeler gerekse benim vakit darlığı nedeniyle yarım kalan sunuşum ve ardından bir yayınevinin ‘Ankara üzerine bir kitap yazma’ daveti benim bu kitabı düşlememi sağladı.
 
 
Zafer Anıtı’ndan İstasyon,1940 civarı.
 
Kitabınızın daha ‘Önsöz’ sayfalarında (.xi) 12 yılını Ankara'nın oluşumuna adamış Jansen'in yeni Türkiyesine dair önemli bir okumanız bulunuyor. Özetle,  "Bu yo¨nlendirme ne denli başarılı olursa olsun, dil engeliyle bas¸layarak, Jansen’in görev süresince sürekli olarak Ankara’da oturmaması, Tu¨rkiye’de bulunmaması; toplum genelinde Osmanlı’dan kalan kent toprakları mülkiyetinin belirsizliği ve arsa spekülasyonu eğilimlerinin sürmesi, Osmanlı Devleti sırasında kadastroya yeterli önem verilmemesi nedeniyle planlama yapılan kentlerin kadastral planlarının hazır olmaması; planlama konusunda kendi üzerinde tek yetkili şahıslar görmek istemeyen farklı ama dar go¨ru¨s¸lu¨ devlet ve belde yönetici ve yetkililerinin varlığı gibi nedenlerle, so¨z konusu 12 yılın bile delik deşik ve bo¨lu¨k po¨rc¸u¨k bir pratik ic¸inde gerc¸ekles¸tigˆi söylenebilir," şeklinde görüş bildiriyorsunuz. Günümüz Türkiye'si ve Başkent’te durum bununla ne kadar ilişkilidir?
 
Evet, Jansen için bu türden bir değerlendirme yapılmamıştı, ya da değerlendirme olmadan yargılar belirtmek şeklinde yapılıyordu. Nesnel değerlendirmeler yapmak ve bunları her zaman herkese açık kanıtlar üzerinden göstererek yapmak gereklidir. Daha önce 1957 Ankara İmar Planı konusunda uzman yargılarını ve peşin hükümleri de benzer biçimde eleştirmiştim; bunun bir inceleme araştırma etiği olarak yerleşmesi gerekiyor.
 
Yukarıda değindiğim, özetlediğim konular, bir imar yönetimi ve anlayışı kültürü ile birleşince, durum vahim olabiliyor. Türkiye’de genelde şöyle bir yaklaşımımız var: Plan belgesinin kendisine ve dolayısıyla niteliklerine çok önem verir gibi gözüküyoruz, ama gerek imar yönetimi, gerekse imar belgelerinin getirdiği, kurduğu ortamdan yararlanan bütün hemşeriler, o belge ve nitelikleri çiğnemeye hazırız. 
 
 
Kocatepe’den Vekaletler Mahallesi, 1940 civarı.
 
Falih Rıfkı’nın Ankara İmar Müdürü olduğu dönemdeki eleştirilerini hatırlayınız, ‘Biz plan yaptırıyoruz, onlar [güç grupları olarak anlaşılmalı] daha plan kesinleşmeden Cebeci’de arsa alıp Musikî Muallim Mektebi yaptırıyorlar,’ mealinde… 
 
Bu konu günümüzde Anayasa’ya uymayıp, her gün Anayasa’yı silkelemeye çalışan iktidarın ‘yeni Anayasa yapma projesi’ kurgularına benziyor. Plan ve belgelerine uymuyorsanız, niçin planı önemsiyor ve planı bekliyorsunuz? Konu biraz da modernleşme söylemsel pratiğine sadece retorik olarak katılan politikacıların, popüler söylemlerle halkı da kendi yanlarına çekmeleriyle ilişkili. 
 
‘Birleşen’ Berlin’in 1/500’lük gelecek planı
 
Şu örnek çarpıcıdır: 1992’de Doğu ve Batının birleşmesinden sonra, Berlin’in geleceği için bir plan yapılır. Sanırım 1/500 ölçekli maketi, eski İmar Müdürlüğü giriş katındaki salonda hâlâ sergilenmektedir. Üzerinde fikir birliği (konsensus) oluşan birleşmiş Berlin, yıl yıl hâlâ ‘inşa’ edilmekte, savaş sonrası ya da Duvar sonrası ile birlikte açığa çıkan parseller yıl yıl ‘planlanmış’ hâlihazır durumuna getirilmekte.
 
Burada fikir birliği ile üretilmiş olan plan, süreç içinde, hangi yıl son nokta kondu ise o sonuç belgesindeki haliyle gerçekleştirilir; sevilen benzetmeyle ‘maç boyunca kurallar değişmez’. Bunun arkasında bir politik irade, bir imar hukuku ve bunu yürüten bir imar yönetimi vardır kuşkusuz ve tümü de bir ‘imar kültürü’ oluşturur. Türkiye’den bakıp, ‘bunu nasıl uyguluyorsunuz?’ diye sorduğunuzda, size şaşırarak bakarlar, çünkü doğal değil midir, bizdeki gibi uygulanmayacağı bilinen planı niye yapsınlar ki?
 
 
Çankaya Köşkü, 1950’ler
 
Berlin Teknik Üniversitesi Mimarlık Müzesi'nde Jansen'in mirasına yer verilmiş olması büyük bir kazanım gibi duruyor. Böylesi bir ihtiyacı Türkiye mimarlık tarihi adına yerli veya yabancı düzeyde gideren başka bir kaynak var mıdır? Okurlara yönlendirme adına paylaşır mısınız?
 
TU Berlin Mimarlık Müzesi (https://architekturmuseum.ub.tu-berlin.de/) 1990’ların ikinci yarısından başlayarak sayısal arşivlerin potansiyelini gördü ve bir ilki başardı. Son otuz yıldır da kamu adına, adeta devlet gibi, bir demokratikleşme ilkesi içinde elindeki bütün malzemesini mimarlık kamuoyuna ve herkese açtı. Başta ücretli olan hizmetleri, şu anda kaynak belirtme koşuluyla, yani ‘açık bir mimarlık araştırmacılığı kültürü’ ile ücretsiz olarak vermekte. Tebrik edilmesi gerek. Ankara planlaması konusunda gerek Lörcher, gerekse Jansen konusunda ve diğer Alman mimarlar için de arşivi defalarca ziyaret ettim, birinci el belgeleri de inceledim. 
 
Türkiye’de kuşkusuz Devlet Arşivleri de son 15 yıl içinde iyi bir duruma geldi ve malzemeler sayısallaştırıldı, süreç hâlâ devam etmekte. ODTÜ Mimarlık Fakültesi 1980’lerin sonunda Ankara Belediyesi tarafından kendisine bağışlanan, artık kullanım dışına çakmış olan Jansen belgelerini sayısallaştırdı (ODTÜ MF Harita Plan Arşivi). Onları ve Gönül Tankut gibi araştırmacıların özel kitaplıklarını da talep üzerine araştırmacılara açıyor.
 
Ne yazık ki eğitim ve araştırma kurumları olarak üniversiteler, mensuplarının yayın çıktısına verdikleri ağırlığı, kendi arşivlerini düzenleme, ‘günümüzün arşivlerini kurma’ gibi alanlara kaydırmıyorlar. Şu unutuluyor, günümüzü belgelemek bile, gelecek için ‘arşiv kurmak’tır. 
 
Şöyle düşünün, her yıl sayısı artan bir öğretim üyesi-araştırmacı grubu emekli oluyor. Onların üniversitelerde oluşturdukları arşivler, çoğunlukla gözlüyorum, depoya kalkıyor. Gözlüyorum, bu değerli koleksiyonlar çoğunlukla depoda kalıyor, kimi zaman da sahaflara gidiyor. Özellikle mimarlık ve planlama alanlarında bir mimarlık müzesi, şehrin geçmişini belgeleyip halka açmak ve uzmanlara çalışma alanı oluşturmak anlamında bir şehir müzesi kurulması gerekiyor. Başkent Ankara’nın bir şehir müzesi bile yok.
 
Durum böyle olunca, özel sektör daha etkili sanırım. SALT Arşiv, özellikle son onbeş yılda sanat alanlarını geliştirip mimar ve plancıların arşivlerini de alarak tasnif edip araştırmacıya açmaya başladı. Öte yandan Koç Üniversitesi’ne bağlanan VEKAM gibi araştırma kurumlarının da mimar ve plancılara açık arşiv ve koleksiyonları bulunmakta. 
 
 
Hermann Jansen Kentsel Tasarım Ölçeği
 
Kitapta Jansen'in 1950'de Anıtkabir ile bütünleşen Ankara siluetinin 1980 yılına dek var olduğuna dikkat çekiyorsunuz. Bundan sonrasını dönüştüren olumlu veya olumsuz faktörlere değinir misiniz? "Kimin" Ankara’sı, 'bu saatten itibaren' hangi Ankara'nın çözümü olabilir? Artan nüfus, dönüşen teknoloji, trafik ve gayrımerkezileşme, günümüz kent tasarımları açısından ne türlü çözümlere veya düğümlere yol açmaktadır?
 
Ankara’da yaklaşık 25 yıl “barınan” bir belediye başkanı (ismi lâzım değil) döneminde planlar rafa kalktı. Onun döneminde neoliberal politikalar, İslamcı rant çarkıyla el ele çalışarak plana ve akla aykırı, akılcı düşünceye aykırı pratikler geliştirdi. 
 
Şöyle ki, bu dönemin başına kadar inşaat yapılabilir alanlar tanımını zorlayan kararlar çerçevesinde dere yatakları imara açıldı; banliyö (suburb) alanlarında emsal 5 ila 10 katına yükseltilerek bu alanlar yüksek katlı konut ve zeminde ticari yapılaşmaya açıldı ve benzeri kararlarla, kentin planlı geliştirilmesi düşüncesinden uzaklaşıldı. Merkez-çeper arasındaki farklar rafa kalktı, yerel yönetim kendi gelirlerini artırmak üzere, ayrıca merkezi hükümeti de arkasına alarak, mülkiyetindeki alanların kullanım ve imar tanımlarını değiştirmeye başladı. 
 
Erken Cumhuriyet parçaları hafızadan silinirken… 
 
Örneğin, karşısındaki eski Hipodrom alanı yeşil ve açık alan bölümü gösterilerek, belediye garajlarına yüksek emsal verildi. Sonuçta erken Cumhuriyet kentsel parçaları hafızadan silinirken, Ankara Ovası’nın başlangıcı olan Hipodrom bölgesi (ki şimdi adı Millet Bahçesi’dir) karşısında çok katlı yapılaşma gerçekleşti. 
 
Yine örneğin aynı bölgede, Ankara İstasyonu genişletilirken istasyona ulaşım yolları değiştirildi, istasyon yapısı süreç içinde kamu-özel şirketler-mimarlık firmaları eliyle bir AVM yapısına dönüştürülürken paydaşların hiçbirinin onaylamadığı dev bir yapıya dönüştü: Tıpkı Merkez Ankara gibi Ankara YHT Garı’nın kente sunduğu, fizibilite hesaplarına uymayan kullanım mekânlarının boş durmasına şaşırmamak gerekir. Ama her iki yapılaşmanın da bir ova ve dereler kenti olan Ankara’yı özgün ruhundan uzaklaştırdığı söylenmelidir.
 
Kuşkusuz bu yaklaşıma temel olan irade Ankara şehrinin silueti, şehrin hava koridorları, şehirdeki akarsu yataklarının rehabilitasyonu, ya da Anıtkabir’in ve Çankaya Köşkü’nün Ankara Kalesi, yerleşim bölgeleri ve Atatürk Bulvarı gibi temel ve tarihi ulaşım aksları, anımsama mekânları ile olan kurgulanmış, kurulu, hâlâ işleyen ilişkilerini düşünmüyor ve görmezden geliyor. Bütün bunları akla getirmek bile çok ulvî bir mesele olarak kalıyor günümüz Türkiye’sinde. 
 
 
Atatürk Bulvarı Kız Lisesi ve DTCF, 1950’ler
 
Jansen'in mirasına günümüzde nasıl sahip çıkılmıştır? Meslektaşları, bürokratlar veya çağdaş Türkiye mimarlık imzaları adına vizyonunu yanına veya gerekiyorsa, karşısına alanları, “Eski ve Yeni Ankara” başlıklı kitap bölümü nezdinde, siz nasıl okuyorsunuz?
 
Bir kentin planlama vasıtasıyla, plana uygun biçimde gerçekleşmesi için gereken süre, 20 yıldan fazladır. Yani kitabımın ismindeki gibi “Jansen’in Ankarası” tam olgun haliyle 1945’ten başlayarak 1970’e kadar deneyimlenmiştir. Bir planın önerileri ve getirdiği nitelikler çok yönlü biçimde şehre yansır, görünür ve hissedilir olur ve kalıcılaşır. Öte yandan kentlerin sürekli gelişmesi, büyümesi, genişlemesi, farklı kentsel alan niteliklerinin ortaya çıkması ve belirginleşmesi de doğaldır. 
 
Bugün Ankara’ya baktığımızda, benim çocukluk ve gençliğimde birinci elde dokunup soluduğum bir bölümünün ortadan kalkması doğaldır ama özellikle ‘yıkmanın bir ekonomik çevrim’ olarak ele alındığı son otuz yıllık dönemde yitirilen kentsel nitelikler, saymakla bitmez. 
 
Başkent oluşundan başlayarak Ankara ile İstanbul arasında kimileri tarafından ‘geliştirilen’ çatışma ve rekabet çerçevesinde bile düşündüğümüzde, günümüzde ‘aşınmış’ olsa bile, Ankara’nın pek çoğu Jansen kararlarına bağlı olan yerleşmiş niteliklerini hâlâ belirgin kılıyor, farklı olarak önümüze koyuyor. Şehir ağaçlandırması ve parklar, ulaşım ve yol düzenleri, imarlı alanların dağılımı ve deseni, gecekondu alanlarının dönüşümünde izlenen bütüncül stratejiler, şehir içi-şehir dışı arasındaki zıtlık, farklılık ve birliktelikler… Giderek, yerel yönetim altyapı çalışmalarında Türkiye için ortaya konmuş siyasi ve öncü kararların ürünleri olarak ekmek fabrikaları, semt tesisleri, atık su tesisleri, kent içi tarım alanlarının işletimi… Tarihe bakarken, bu niteliklerin daha pek çoğunun plana bağlı, planlama düşüncesine adanmışlık üzerinden süreklilik kazandığını anlayabiliyoruz. Bunların arkasında da Jansen dönemi politikacıları ve Jansen Planı’nın öncü çalışmalarının bulunduğunu görmek zor değil.
 
 
TC Merkez Bankası, 1940’lar sonu
 
102 yıllık Cumhuriyet Türkiye’sinin emsal kent tasarım ve tasarımcıları size göre hangi neden ile ve kimlerdir?
 
Planlama konusunda, sanat, edebiyat, hatta mimarlık alanlarındaki üretim-yaratımlara benzeterek birer müellif ismi vermek bana doğru gelmiyor. Nedeni de şu, şehirler çok aktörlü biçimde ortaya çıkıyorlar. 
 
Bunun kuşkusuz tarihsel yönü de var; örneğin Ildefons Cerdá Planı, 1860’larda başlayarak Barselona’yı biçimleyen bir plan ve öneri blok yapılaşma, sokağı da belirleyerek şehrin karakterini ortaya koyuyor.
 
Yine örneğin, Oscar Niemeyer’in Brasilia Planı, boşluğun ortasında kurduğu yeni bir başkent ile tümüyle figür esasına dayalı bir yeni şehir deseni üretiyor. Bu öncü girişimlerin arkasından gelen genişletme ve bakım çalışmalarının, bu öncü prototipleri izlemesi, örnek alması ölçekler açısından da kolay. 
 
Oysa yine örneğin, Jansen Planı’nın Ankara için önerdiği, çeper blok ile figür blok arasında kalan bir kent mimarlığı dili ile özellikle yapım sürecini demokratik bir işleyiş içinde toplumun ‘anonim yapabilir özne’lerine açmak… Jansen’in kentsel doku önerisi, stratejik bir öneri, kendi içinde genişleme örüntülerini de barındırıyor, oraya yönlendiriyor. Ama uygulamazsanız, yapılmış olanın görünürlüğünü kentin gelişme süreci içinde göz ardı ederseniz, bu örüntüler, bizzat bu olası anonim aktörler tarafından bile, unutuluyor.
 
Yaşam içi kullanım ve bakım süreçleri de düzenlenmeli
 
Bir de, hep baştan beri vurguladığım konuyu gündeme getirmenin sırası: Bir kentin planlanmış değerlerinin sürdürülebilirliği için, sadece inşa ve yeni yapım sırasındaki süreçler değil, yaşam içi kullanım ve bakım süreçlerinin de düzenlenmesi, dolayısıyla bunların yürütmesi için örgütlenmeler oluşturulması gerek. Yoksa cunta dönemlerinde yapıldığı gibi bir sabah kalkıp bütün çöp tenekelerini mavi, bütün gecekonduları beyaza boyamakla kentin kullanım-bakım döngüsüne katkıda bulunmak güç.
 
Örgütlenmeler açısından da kurumlaşma önemli. Planlama süreçlerinden başlayarak ‘kent işletmeciliği’nin önemli olduğunu düşünüyorum. Bu açıdan ‘emsal kent tasarımı ve kentsel tasarımcılar’, bence Siyasal Bilgiler Fakültesi’ne bağlı olarak oluşturulan İskan ve Şehircilik Enstitüsü (1953; 2017’den beri Ernst Reuter İskan ve Şehircilik Uygulama ve Araştırma Merkezi), eski Devlet Planlama Teşkilatı, kurulduğu ve 2000 yılına kadar geldiği haliyle İller Bankası Planlama Bürosu ve ODTÜ Şehir ve Bölge Planlama Bölümü başta olmak üzere, bu alandaki diğer kurumlar, bu kurumların ürettiği çalışmalar… 
 
Şu demek oluyor, karmaşıklaşan ve güncel ile ilişkisi giriftleşen şehir planlama alanında Türkiye’nin daha fazla regülasyon yapan kuruma ihtiyacı var.
 
 
Atatürk Bulvarı Sıhhiye,1950 civarı
 
Milliyet Sanat adına kitabınızla ilgili bu röportajımız vesilesiyle özellikle referans vermek istediğiniz bir kaynak, bir mesaj veya duyuru var mıdır?
 
İçinde yaşadığımız kenti, Türkiye’nin başkenti Ankara’yı anlamak, geleceğini ileriye taşımak ve geliştirmek için, gün gün artan biçimde daha fazla uzman görüşüne, kentin geleceğini karara bağlamak için de daha fazla demokratik katılıma ihtiyacımız var. 
 
Ancak bu, sayısal oy kullanma, görüş belirtme benzeri yüzeysel yollarla değil, birebir oturduğumuz apartmandan/evden başlayarak, semtlerde, sokaklarda, karar verici kurumlar içinde görüş bildirerek, kent konseylerinin kararlarında belirleyici rol olarak yapılmalı. 
 
En önemli konu bu bence: İçinde yaşadığımız kentin sahibi biziz! Ne belediye başkanlarına, ne de devlet başkanlarına bu “sahiplik hakkımızı delege etmedik!”
 
 
EK: 
 
Ali Cengizkan: Kısa Biyografi
 
Şair, mimar, mimarlık ve kent tarihçisi, tasarım eğitimcisi. 1954 yılında Ankara’da doğdu. TED Ankara Koleji’nde ortaöğrenim gördü (1966-73); ODTÜ Mimarlık Bölümü’nde mimarlık eğitimi aldı (1973-81). ODTÜ Mimarlık Fakültesi Mimarlık Bölümü öğretim üyeliği (1981-2015) yapan Cengizkan, aynı bölümün başkanı (1994-98) ve fakülte dekanı (2012-15) olarak da görev yaptı. TED U¨niversitesi Mimarlık Fakültesi’ni dekan olarak kurdu; altı yıl orada görev aldı. 2002-12 arasında ODTÜ Mimarlık Fakültesi Dergisi derleyeni olarak akademik yayıncılık yapan Cengizkan, halen ODTÜ Mimarlık Bölümü ve ID Bilkent Üniversitesi İç Mimarlık ve Çevre Tasarımı Bölümü’nde yüksek lisans ve lisans dersleri vermekte; Kapadokya Üniversitesi İç Mimarlık ve Çevre Tasarımı Bölümü’nde çalışmakta; eşi Müge Cengizkan ile kurduğu Cengizkan Tasarım Medya şirketinde hizmet üretmektedir. Aralarında Modernin Saati (2002); Ankara’nın İlk Planı 1924-25 Lo¨rcher Planı (2004); Mübadele Konut ve Yerleşimleri (2004); Fabrika’da Barınmak (2009); Yer’in Sesi: Ulus İşhanı’nın Söyledikleri (2008); Bir Şehir Kurmak: Ankara 1923-1933 (2019) adlı kitapları da bulunan Cengizkan’ın çalışmaları, uzmanlaşmış olduğu erken dönem Türkiye Cumhuriyeti mimarlık ve kent tarihçiliği ile konut tasarımı üzerine araştırmaları barındırır. 1977’den beri şiirlerini ve şiir çevirilerini yayınlamakta olan, 10 şiir kitabı, poetika üzerine çalışmaları, çeviri şiir kitapları ve şiir ödülleri bulunan Cengizkan, şiir ödülleri seçici kurullarında yer almaktadır.