Milliyet Sanat
Milliyet Sanat » Haberler » Diğer » ‘Kantemiroğlu'ndan Günümüze Mehter Müziği’

‘Kantemiroğlu'ndan Günümüze Mehter Müziği’

‘Kantemiroğlu'ndan Günümüze Mehter Müziği’07 Aralık 2025 - 03:12
Taşın, bakırın, derinin ve insan nefesinin birlikte kurduğu en eski ritim, 9 Aralık’ta AKM’de yeniden yankılanıyor.
Suzan Somalı Sönmez
ssomalisonmez@gmail.com
 
Mehter müziğinin yüzyıllardır taşıdığı kudret, bir devletin ses hafızası kadar bir coğrafyanın da kolektif duygu dünyasını belirleyen güçlü bir miras. Bugün hâlâ, duyulduğu anda insanın içini titreten o tok ve meydan okuyan tınıların ardında yalnızca askeri bir geçmiş değil, büyük bir müzikal evrim, ince bir bestecilik geleneği ve Doğu-Batı arasındaki kültürel alışveriş yatıyor. Bu çok katmanlı tarih, “Kantemiroğlu’ndan Günümüze Mehter Müziği” başlıklı özel konserle aralık ayında AKM Tiyatro Salonu’nda yeniden sahneye taşınıyor. Konser, yalnızca bir repertuvar sunumu değil; sesin hafızaya, hafızanın tarihe ve tarihin güncel sanat üretimine dönüşme biçimini yeniden düşünmeye davet eden bir performans niteliğinde.
 
Mehterin zamanla yarışan sesi  
 
Dünyanın bilinen en eski askerî bandosu olarak anılan Mehter, Osmanlı’nın siyasi ve kültürel gücünü temsil ettiği kadar müzik tarihinde de benzersiz bir yerde durur. 9 Aralık Salı günü Atatürk Kültür Merkezi’nde gerçekleştirilecek konserin merkezinde yer alan Kantemiroğlu -asıl adıyla Dimitrie Cantemir- 17. yüzyılın büyük bestecilerinden, müzikologlarından ve düşünürlerinden biri olarak Osmanlı müziğinin genel estetik yapısının, dolayısıyla mehterin geliştiği kültürel zeminin kayda geçirilmesinde belirleyici rol oynar.
 
 
Kantemiroğlu’nun notasını, makam sınıflandırmalarını ve sistematik anlatılarını içeren çalışmaları olmasaydı, bugün birçok eser yalnızca sözlü tarih kırıntılarıyla varlığını sürdürüyor olacaktı. İşte bu konser, Kantemiroğlu’nun bıraktığı izleri, Mehter müziğinin yüzyıllar içinde geçirdiği dönüşümleri ve bu geleneğin çağdaş sahnelerde nasıl yeniden yorumlandığını bir bütün olarak ele alıyor.
 
Kantemiroğlu (Dimitrie Cantemir) 
 
Osmanlı kültür tarihinde benzersiz bir noktada duran Kantemiroğlu yani Dimitrie Cantemir (1673–1723), yalnızca bir prens ya da bilgin değil; Doğu ile Batı’nın entelektüel damarlarını aynı bedende taşıyan sıra dışı bir düşünür, müzisyen ve tarihçiydi. Bugün onun adına atfedilen makam kitapları, melodik analizler ve beste defterleri hem Osmanlı müzikolojisinin hem de Avrupa’daki erken dönem kültür çalışmalarının temel kaynakları arasında yer alıyor.
 
 
Eflak-Boğdan tahtının ileri gelen ailelerinden birinin çocuğu olarak dünyaya gelen Cantemir, genç yaşta rehin-emanet usulüyle İstanbul’a gönderildi. Bu politik zorunluluk, hayatında beklenmedik şekilde bir dönüşüme kapı açtı: Saray çevresinde eğitim gördü, dönemin en önemli Osmanlı âlimleri, hattatları, tarihçileri, musiki üstatlarıyla tanıştı ve çok yönlü bir bilgin olarak yetişti. Arapça, Farsça, Rumca, Türkçe, Latince ve Slav dillerini bilen Cantemir, 17. yüzyılın çokkültürlü İstanbul’unda nadir karşılaşılan bir entelektüel figür hâline geldi.
 
Kantemiroğlu’nun müzik tarihindeki en büyük mirası, hiç kuşkusuz “Kitâbu ‘İlmi’l-Mûsikî alâ vechi’l-Hurûfât” adlı eseri yani harf notası sistemiyle yazdığı, Osmanlı musikisini bilimsel yöntemle çözümleyen kapsamlı çalışması. Eser yalnızca melodik kalıpları kaydetmekle kalmaz, aynı zamanda dönemin makam yapısını, icra geleneklerini ve ritmik sistemini ilk kez sistemli biçimde tarif eder. Batı’nın araştırmacıları, Osmanlı müziğini anlamaya Kantemir sayesinde başladı demek abartı olmaz.
 
 
Besteleri ise ayrı bir dünyanın kapısını aralar. Kantemiroğlu’nun peşrev ve saz semailerinde duyulan ölçü, zarafet ve matematiksel işçilik, onun sadece bir teorisyen olmadığını; son derece yaratıcı bir icracı ve besteci olduğunu da kanıtlar. Saz eserlerindeki melodik akış, klasik üslubun soyut ihtişamıyla kişisel bir lirikliği buluşturur. Mehter musikisi üzerinde doğrudan eser vermese de dönemindeki askerî müzik ile saray musikisinin karşılıklı etkileşimini anlamak için Kantemiroğlu’nun defterleri temel referans kaynaktır.
 
Kantemiroğlu’nun etkisi müzikle sınırlı değildir. “Osmanlı İmparatorluğu Tarihi” adlı eseri, Batı’da bir Osmanlı tarihinin ilk sistematik çalışması olarak kabul edilir. Prenslik tahtına kısa süreliğine geri dönse de politik dengeler nedeniyle Rusya’ya sığınmak zorunda kalan, ömrünün son yıllarını burada geçiren ve çalışmalarını genişleterek Avrupa akademisine taşıyan Kantemiroğlu, bu yüzden hem Osmanlı hem Romen hem de uluslararası bilim dünyası tarafından sahiplenilen nadir şahsiyetlerdendir.
Geçmişin seslerini yeniden duymamızı sağlayan büyük bir köprünün adı olan Kantemiroğlu, müziğin yalnızca bir estetik alan değil, aynı zamanda bir hafıza, bir kimlik ve kültürler arası iletişim dili olduğunu erken dönemde fark etmiş, bunu da bilgiyle incelikle kayda geçirmiş ender kişilerdendir.
 
AKM’deki “Kantemiroğlu’ndan Günümüze Mehter Müziği” konserinin taşıdığı tarihsel anlam da tam burada yatar: Yüzyıllar önce İstanbul’da kaleme alınmış notalar, bugün aynı şehrin sahnesinde yeniden nefes bulurken, onun müzikal vizyonu hâlâ canlılığını korumaktadır.
 
Avrupa'da Mehter esintisi
 
Mehter musikisinin Avrupa’daki serüveni, 18. yüzyılın siyasi rekabetiyle sanatsal merakın kesiştiği büyüleyici bir hikâye. Osmanlı ordularının Orta Avrupa’ya uzanan seferleri, Avrupalıların daha önce hiç duymadıkları bu güçlü, ritmik, görkemli ses örgüsüyle tanışmasını sağladı. Duyulan şey yalnızca savaş alanına eşlik eden bir müzik değildi; mehterin tok nefesli zurnaları, kudretli kösleri ve vurucu ritmi, Avrupa’nın saraylarında ve şehirlerinde adeta bir kültürel sarsıntı yarattı. Bu ses, ürkütücü olduğu kadar büyüleyici, yabancı olduğu kadar çekiciydi.
 
Zamanla “alla turca” akımı doğdu yani “Türk usulü” tarz. Bu moda yalnız müzikte değil, mimariden dekorasyona kadar her alanda etkisini gösterdi. Fakat asıl büyük dönüşüm, dönemin bestecilerinin mehter tınısını Batı müzik diliyle harmanlamasıyla ortaya çıktı. Mozart’ın ünlü “Rondo alla Turca”sı, Beethoven’ın “9. Senfoni”de ve “Ruins of Athens”de kullandığı “Türk müziği marşı”, Haydn’ın “Askeri Senfonisi”, Rossini’nin “Il Turco in Italia” operası bu etkileşimin en bilinen örnekleri. Mehter ritmi, Batı orkestrasyonunda davul kullanımını da değiştirdi; büyük davulun (grand caisson, später: bass drum) orkestraya girişi doğrudan bu etkilenme sayesinde gerçekleşti.
 
 
Bu eserlerdeki ‘Türk bölümleri’, yalnızca bir egzotizm arayışı değil; Avrupalı bestecilerin mehter musikisindeki disiplinli ritmi, tok ve kararlı vuruşları, melodik tekrarların yarattığı dramatik yoğunluğu keşfetmelerinin sonucuydu. Mehterin güçlü aksak ritimleri, Batı müziğindeki marş formunu dönüştürdü; özellikle 18. ve 19. yüzyıl askeri bandolarının repertuarında açık bir Osmanlı etkisi görülür. Dahası, Avrupa saray bandolarına zil, davul ve üçgen gibi vurmalılar da Osmanlı musikisinin etkisiyle girdi.
 
Mehter müziği Avrupa’da yalnızca bir modanın parçası olmadı; kıtanın müzik tarihine kalıcı bir iz bırakacak kadar güçlü bir etkide bulundu. Bugün büyük senfonik orkestraların repertuarlarında hâlâ dolaşan “alla turca” pasajları, aslında yüzyıllar önce Edirnekapı’dan, Topkapı surlarından, sefere çıkan Osmanlı ordusunun ardında bıraktığı seslerin bir yankısı.
 
Kantemiroğlu’nun dolaylı etkisi
 
Kantemiroğlu, Avrupa’daki “Türk tarzı” müzik akımından önce yaşamış; Avrupa’nın mehter musikisine ilgisi başladığında ise onun çalışmaları çoktan Osmanlı arşivlerinin bir parçası olmuştu. Mozart, Haydn, Beethoven gibi Avrupalı bestecilerin “alla turca” bölümleri Mehter’in sahadaki ve diplomatik arenadaki etkilerinden beslenir. Bu akım ortaya çıktığında Kantemiroğlu hayatta değildi ve eserlerinin Batı’ya ulaşması henüz sınırlıydı. Dolayısıyla, “alla turca” akımının doğrudan ilhamı Kantemiroğlu değil, bizzat Mehter’in kendisiydi ancak Kantemiroğlu’nun dolaylı ve tarihsel bir etkisi olduğunu söylemek yanlış olmaz.
 
Kantemiroğlu’nun Osmanlı müziğini nota sistemi ile kayda geçirdiği Kitâbu ‘İlmi’l-Mûsikî ve beste defteri, 18. yüzyılda Osmanlı müziğini tanımlayan en bilimsel kaynak oldu. Bu eserler; Türk/Osmanlı müziğinin sistematik bir yapıya sahip olduğunu, makamların ve formların kurallı biçimde işlediğini, mehter dışındaki saray müziğinin de sofistike bir gelenek olduğunu gösteren ilk kapsamlı belgelerdi. Bu arşivsel ve teorik birikim, Osmanlı müziğine ilişkin Avrupa’daki entelektüel ilgiyi destekledi. Özellikle 18. yüzyıl sonu ve 19. yüzyılda Kantemiroğlu’nun metinleri Avrupa araştırmacılarının eline geçtiğinde, “Türk müziği” algısı daha derinlikli biçimde çalışılmaya başlandı. Bu da “alla turca” modasının entelektüel zeminini güçlendirdi ama stilistik olarak doğrudan ondan etkilenmedi.
Yani Kantemiroğlu, Avrupa’daki ‘alla turca’ modasını başlatan isim değil ancak Osmanlı müziğinin Batı’da daha iyi anlaşılması ve incelenmesi açısından dolaylı bir kültürel temel oluşturdu. Her ne kadar Avrupa’da 18. yüzyılın sonlarında yükselen ‘alla turca’ modası doğrudan mehter musikisinin sahadaki etkisinden doğmuş olsa da Kantemiroğlu’nun Osmanlı müziğini bilimsel biçimde belgeleyen çalışmaları, Batı’nın bu coğrafyanın ses dünyasını anlamasında eşsiz bir kapı araladı.
 
İstanbul Tarihi Türk Müziği Topluluğu
 
9 Aralık’ta dinleyicilerle buluşacak ve Sanat yönetmeni İhsan Özer’in yönlendiriciliği ile Mehterbaşı Şükrü Alkan’ın disiplinli, otoriter ama aynı zamanda ince müzikal duyarlılığa sahip idaresiyle hazırlanan program, repertuvarın bilinen marşlarının ötesine geçen, nadiren icra edilen eserlerle zenginleşiyor. Sahneye çıkacak T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı’na bağlı İstanbul Tarihi Türk Müziği Topluluğu’nun Mehter Bölümü, kuruluşundan konserlerin yanı sıra kapsamlı arşivleme çalışmaları, akademik yayınlar, eğitim programları ve kültürel diplomasi etkinlikleriyle de önemli bir rol üstlenmiş durumda. Mehter Bölümü üyelerinin büyük bir kısmı; klasik koro ve orkestralarda eğitim almış, ulusal ve uluslararası festivallerde yer almış, kimi zaman Avrupa’nın saygın erken müzik topluluklarıyla ortak projelere imza atmış isimlerden oluşuyor. Topluluğun bugüne dek gerçekleştirdiği turneler, Balkanlar’dan Uzak Doğu’ya uzanan geniş bir coğrafyada Mehter müziğinin evrensel bir performans dili olarak kabul görmesinde önemli paya sahip.
 
Bu geniş müzikal çerçeve içinde konserin omurgasını oluşturan eserler, Kantemiroğlu’nun kayıt altına aldığı melodiler ile Osmanlı askerî müziğinin klasik dönem örnekleri arasında güçlü bir bağ kuruyor. Zurnanın bir nefesle taşıdığı meydan çağrısı, davulun yerin altından geliyormuş gibi duyulan derin vuruşları, nakkarelerin keskin geçişleri ve kösün omuzlara yüklenen kudreti, sefer ritüellerinin olduğu kadar saray törenlerinin de vazgeçilmez ses düzenini hatırlatıyor. Mehter müziği bu anlamıyla yalnızca savaş alanını değil, toplumsal hafızayı da şekillendiren bir semboller bütünü yaratıyor. Konser repertuvarında duyulacak kimi eserlerde bu askeri sertlik yerini daha melodik, daha ince bir süslemeciliğe bırakırken; bazılarında ise ritüelin coşkun, kitlesel, yüksek enerjili duygusu öne çıkıyor.
Mehterin modern dünyadaki yansımaları ise son yıllarda akademik çevrelerde giderek daha fazla tartışılıyor. Özellikle film müziklerinde, senfonik düzenlemelerde ve yeni kuşak bestecilerin elektro akustik üretimlerinde mehter ritminin, devr-i kebir vuruşlarının ve zurna melodilerinin yeniden yorumlanması, geleneğin yalnızca korunmadığını, aynı zamanda dönüştüğünü gösteriyor. İstanbul Tarihi Türk Müziği Topluluğu da bu sürecin aktif bir parçası olarak uluslararası kültür kurumlarında eser icra etmiş, UNESCO Kültürel Miras projelerinde yer almış, pek çok albüm kaydıyla arşivlerin genişlemesine katkıda bulunmuş durumda. Topluluk üyelerinin bireysel olarak kazandığı ödüller; genç icracılara verilen devlet sanatçısı adaylıkları, Avrupa’daki müzik festivallerinden gelen onur mansiyonları, devlet törenleri için kaydedilen özel repertuvarlar konserin arka planına görünmez bir güç olarak işliyor.
 
“Kantemiroğlu’ndan Günümüze Mehter Müziği”
 
Ve şimdi, bu tarihsel birikimin içinden süzülerek bugüne ulaşan ses, 9 Aralık Salı akşamı saat 20.00’de İstanbul Tarihi Türk Müziği Topluluğu vasıtasıyla AKM Tiyatro Salonu’nda yankılanacak. Mehterin gücü belki artık savaş meydanlarında duyulmuyor, ama ritmi hâlâ aynı: güçlü, köklü ve unutulmaz.
 
Etiketler: Mehter  akm  Osmanlı