Milliyet Sanat
Milliyet Sanat » Haberler » Diğer » Kiko Loureiro, “European Tour 2025”

Kiko Loureiro, “European Tour 2025”

Kiko Loureiro, “European Tour 2025”11 Aralık 2025 - 02:12
Efsane gitarist Kiko Loureiro, 35. Sanat yılını kutladığı Avrupa turnesinin Türkiye ayağında 12 - 13 - 14 Aralık’ta İstanbul, İzmir ve Ankara sahnelerinde.
Suzan Somalı Sönmez 
ssomalisonmez@gmail.com
 
Kiko Loureiro’yu sahnede izlerken göze çarpan ilk şey, teknik virtüöziteden çok ‘anlatma’ azmi oluyor: Tek notada Brezilya’nın sıcaklığı, bir pasajda cazın serbest nefesi, hemen ardından progresif metalin mimari titizliği. Bu, Rio’da başlayıp São Paulo’da serpilen bir merakın; Angra’nın kanatlarıyla dünyaya açılan, ardından Megadeth gibi bir makinenin dişlileri içinde çelikleşen bir kariyerin toplam etkisi. Loureiro’nun gitarı yalnız hız ve temizliğin sert parlaklığını değil, mahallenin tozunu, stüdyonun sessizliğini ve turne sabahlarının yorgunluğunu da taşıyor; bu nedenle, bir riff bazen bir şehrin ritmi gibi, bir melodi bazen bir hayat sahnesi gibi akıyor.
 
Loureiro’nun 35. sanat yılını kutlayan Avrupa turnesinin omurgası elbette “Theory of Mind”. Sanatçının son solo albümü, insan zihninin başkalarının duygu ve düşüncelerini okuma kapasitesine hem kişisel bir mercek hem de yapay zekâ çağında etik ve algısal bir soru olarak yaklaşıyor. Loureiro, albümün kavramsal dokusunu resmî sitesinde psikoloji ve teknolojinin kesişimindeki sorgulamalarla açarken, parça akışı “Borderliner”dan “Finitude”a uzanan ve gitarın dilini neredeyse edebî bir öyküye dönüştüren bir düzen kuruyor; sahnede bu yeni dönemin sertleşen tonu, melodik lirizmin şeffaf katmanlarıyla kaynaşıyor, setlerde Angra ve Megadeth referansları dengeli birer işaret fişeği olarak yerini buluyor. 
 
 
Kiko Loureiro - Megadeth
 
São Paulo’dan dünya sahnesine
 
Kiko Loureiro’nun müzikal serüveni, 11 yaşında aldığı akustik gitar dersleriyle başlayıp São Paulo’nun disiplinli çalışma kültürü içinde şekillendi. Genç yaşta progresif ve ağır rock ile caz-füzyon dünyasını keşfederken, Brezilya müziğinin ritmik DNA’sını da kişisel bir dile dönüştürdü. Formasyonunda, usta eğitmen Mozart Mello ile çalışmanın kazandırdığı ölçekler, arpejler ve armoni bilinci, ilerleyen yıllarda hem melodik yapısı ve teknik virtüözlüğüyle tanınan Brezilyalı progresif power metal grubu Angra’nın çok katmanlı bestelerinde hem de solo albümlerinin melodik örgüsünde belirginleşti. Kariyerin ilk büyük eşiği, Angra ile 1993’te yayınlanan “Angels Cry” oldu. Neoklasik etkilerin ve Brezilya estetiğinin harmanlandığı bu çıkış albümü, ‘90’ların metal sahnesinde yeni bir anlatı dili olarak karşılık buldu. Hamburg’daki stüdyo maratonu, grubun haritasını Avrupa’ya kazırken Loureiro’nun ritim-armoni-melodi kavisini tek bir nefeste tutan yaklaşımının tohumlarını attı. 
 
Angra yılları yalnızca bir grup deneyimi değil, Loureiro’nun kompozisyon ve performansındaki esnekliğin kalibre edildiği bir laboratuvardı. “Temple of Shadows” (2004) ve “Aurora Consurgens” (2006) gibi albümlerde gitar karakteri hem melodik hem dramatik işlev üstlenirken, “Aqua” (2010) dönemine gelindiğinde Brezilya ritimlerinin ve progresif yapının birlikte nefes alabildiği bir sahne dili kuruldu. Loureiro’nun Angra okulundan aldığı en kritik ders, teknikle anlatının sürekli denge arayışında olmasıydı; bu, daha sonra solo projelerinde çok net duyulan bir estetik ölçüt hâline geldi. 
2015’te başlayan, Dave Mustaine liderliğinde politik ve agresif sounduyla öne çıkan Thrash metalin öncü gruplarından Megadeth macerası ise bir heavy metal devinde üretim ve sahne disiplininin nasıl işlediğini doğrudan göstermiş bir dönemdi. “Dystopia” ile 2017’de gelen ‘En İyi Metal Performansı’ Grammy’si, Loureiro’nun artık yalnızca kıtasal bir fenomen değil, küresel metalin merkezinde karşılık bulan bir ses olduğunu simgeledi. Aynı dönemin sahne ve stüdyo kayıtları, disiplin ve yaratıcılığın nasıl birbirini beslediğini belgelerken, “The Sick, The Dying… And The Dead!” (2022) ile yaratım döngüsünün modern metaldeki yerini sağlamlaştırdı. 2023’te ailevi gerekçelerle Megadeth’ten çekilme kararı, kariyerinde yeni bir sayfa açarken, bu yoğun tecrübenin sahne repertuvarında bıraktığı teknik ve anlatısal iz bugün hâlâ canlı. 
 
 
Enstrümantal harita
 
Solo diskografisine bakıldığında, Loureiro’nun gitarı ‘konuşturma’ arzusunun yıllara yayılan bir haritası gibi okunabilir. 2000’lerin ortalarında yayınlanan “No Gravity”, gitarın yükünü omuzlayan ve melodiyi ritmin içindeki sıçramalarla örerek dinleyiciyi bir akışa davet eden ilk büyük adım oldu. Hemen ardından 2006’da gelen “Universo Inverso”, Latin caz ve bossa etkilerini Brezilya kimliği üzerinden yoğunlaştırırken, üç günlük kayıt süreciyle, ‘hızlı ama derin’ bir üretimle müzikte spontan sezgiyi odağa çekti. 2009’daki “Fullblast”, progresif metal ve füzyonun sert çerçevesine sıcak bir melodik dil yüklerken, 2012 tarihli “Sounds of Innocence” gitarın, caz ve rock arasındaki ince çizgiye eğilerek enstrümantali bir anlatı zemini kılabileceğini ispat etti. 
 
Pandemi eşiğinde yayınlanan “Open Source” (2020), modern ton dünyasının açık ve katmanlı üretimine cesur bir dalıştı. Burada Loureiro’nun saydam bir miks estetiğiyle gitarın mikro dinamiklerine odaklandığını duyuyoruz. Yol, 2024 tarihli son albüm “Theory of Mind” ile psikoloji ve teknoloji arasındaki köprüde, insanî sezgiyle bilişsel yükün kesiştiği noktaya varıyor. Albümdeki parça akışı “Borderliner”, “Out of Nothing”, “Mind Rise” gibi başlıklarda gitarı bir düşünce nesnesi gibi ele alırken, kapanıştaki “Finitude” bu yolculuğu dingin bir bilinç kıvrımıyla sonlandırıyor. Stüdyo omurgasında basta Felipe Andreoli, davulda Bruno Valverde ve klavyede Maria Ilmoniemi gibi isimlerin birikimi, albümün dramaturjik akışında kritik bir rol üstleniyor.
 
 
Sahnenin nabzı
 
Canlı performanslarda turnenin kalbi, yıllardır Angra’da birlikte çaldığı iki motor figürle atıyor. Bruno Valverde’nin milisaniyelik vuruş hassasiyeti ve poliritmik hafızası, Felipe Andreoli’nin melodik bas çizgileri ve armonik geçişleri, Loureiro’nun katmanlı riff ve legato akışını hem taşıyor hem de kışkırtıyor; Türkiye konserlerinde ikinci gitar olarak Luiz Rodrigues’in dokusuyla bu üçgen, sahnede bir dörtlü rezonans hâline geliyor. 
 
Üç şehrin akustiği
 
%100 Metal organizasyonuyla “European Tour 2025” kapsamında Türkiye’ye gelen Kiko Loureiro, üç ayrı şehirde hayranlarıyla buluşuyor.
 
İstanbul’daki Blind konseri, Beyoğlu’nun kulüp akustiğinde virtüözitenin odağına yakın, yakın plan bir deneyim sunacak; bir gün sonra İzmir’de SoldOut Performance Hall’un genişleyen salon geometrisi, yeni albümün dinamik aralıklarını ferah bir nefesle açabilir. Ankara 6:45 KK’nin sıcak sahnesi ise gitarın öykü anlatıcılığına yakından tanıklık etmek isteyenler için seçkin bir durak. 
 
Resmî turne duyuruları ve yerel biletleme sayfalarında İstanbul Blind için 12 Aralık Cuma 21.30; İzmir için 13 Aralık akşamı 20.30-21.30 aralığında farklı platformlarda değişebilen başlangıç; Ankara içinse 14 Aralık’ta 20.30 olarak görünüyor. 
 
Kiko Loureiro’nun Türkiye buluşması, şu yalın önerme etrafında dönüyor: Teknik, estetik ve hikâye bir arada mümkün. Bir yanda Grammy’li bir geçmişin ağırlığı, diğer yanda “Theory of Mind”ın insan ve makine arasındaki eşiğe bakan merakı; bir yanda Angra’nın neoklasik damarları, diğer yanda Megadeth’in çelik disiplini. İstanbul, İzmir ve Ankara’da sahneye taşınacak olan şey sadece hız ya da virtüözite değil, bir gitaristin 35 yılda öğrendiklerini tek nefeste anlatabilme ısrarı olacak. Bu da gecenin sonunda akılda kalan şeyin tekniğin kendisi değil, onun içinden yükselen hikâye olacağını fısıldıyor. 
 
Etiketler: Kiko Loureiro  gitar  Türkiye