Milliyet Sanat
Milliyet Sanat » Haberler » Diğer » Kırılganlığın gölgesinde bir hikâye

Kırılganlığın gölgesinde bir hikâye

Kırılganlığın gölgesinde bir hikâye17 Ağustos 2025 - 05:08
Modern edebiyatın en güçlü kalemlerinden İngiliz filozof ve yazar Iris Murdoch’un tüm eserlerini yayımlamaya devam eden Ayrıntı Yayınları, yazarın meşhur kara komedisi “Oldukça Onurlu Bir Yenilgi”yi okurlarla buluşturdu. İnsan doğasının karmaşıklığını ve ilişkilerin aslında ne kadar kırılgan olabileceğini gözler önüne seren etkileyici romanı Adalet Çavdar inceledi.
Adalet Çavdar
 
Iris Murdoch’un “Oldukça Onurlu Bir Yenilgi”si, insan ilişkilerinin ne kadar hassas olduğunu, sevginin en güçlü bağları bile nasıl kolayca çatırdatabileceğini hissettiriyor. Kötülüğün, bir bahis gibi masum görünen bir oyunla nasıl sinsice yayıldığını anlatırken, bir yandan da sevginin direncini, ahlakın sınırlarını sorguluyor. 1970’lerin Londra’sında yazılmış bu hikâye, bugün bile geçerli bir soruya işaret ediyor: İnsan, kendi ahlaki zeminini bu çağda ne kadar koruyabilir? Ve korumaya çalışırken başına neler gelebilir?
 
“Oldukça Onurlu Bir Yenilgi”, 1970 yılında ilk kez yayınlanmış. Geçtiğimiz aylarda Türkçesi Ayrıntı Yayınları tarafından yayınlanan romanın çevirmeni Seda Ağar. Iris Murdoch, 1919’da Dublin’de doğmuş, Oxford’da felsefe eğitimi almış bir yazar ve filozof. İlk romanı “Ağların Altında” (1954) ile edebiyat dünyasında ses getirmiş, “Deniz, Deniz” (1978) ile Booker Ödülü’nü kazanmış. Murdoch’un eserleri, felsefi derinliği ve insan doğasının çelişkilerini ele alışıyla biliniyor. 
 
 
Iris Murdoch
 
Bir tiyatro sahnesi kurar gibi
 
Roman; Londra’da, Hilda ve Rupert Foster’ın evinde bir yıldönümü kutlamasıyla açılıyor. Hikâye, üçüncü şahıs anlatıcıyla ilerliyor; bu ses, genellikle güvenilir, ama karakterlerin iç dünyalarına daldıkça tarafsızlığı sorgulanır oluyor. Zaman, doğrusal bir akışta ilerliyor, ancak geçmişe dair anılar ve düşünceler, karakterlerin bugünkü çatışmalarını anlamamızı sağlıyor. Murdoch, sanki bir tiyatro sahnesi kurar gibi; her karakter, bir diğerinin hamlesine tepki veriyor, ama sahnede görünmeyen bir kuklacı var: Julius King.
 
Julius, bir biyokimyacı, Holocaust’tan sağ çıkmış, soğukkanlı ve manipülatif bir figür. Kötülüğün sembolü gibi ilişkileri bir deney tahtasına çeviriyor. Axel ve Simon’ın eşcinsel ilişkisini bozmak için bahse giriyor, Rupert’ın eski aşk mektuplarını çalıp Hilda’yı aldatmaya itiyor. Onun bu oyunları, romanın motoru. Morgan Browne, Julius’un eski sevgilisi, Tallis’in ayrı yaşadığı karısı. Hilda’nın kız kardeşi olarak, aile bağlarını sarsan bir figür. Karmaşık duygularla dolu; geçmişle yüzleşirken kimlik arayışında kayboluyor. Rupert, ahlaki felsefe üzerine yazan bir filozof ama Morgan’la ilişkisi, kendi teorik dünyasını çökertiyor. Hilda, sadık bir eş ama ihanetin ağırlığı altında eziliyor. Axel ve Simon, sevgiyle bağlı bir eşcinsel çift; Axel daha muhafazakâr, Simon daha açık. Julius’un manipülasyonlarına direniyorlar ve romanın sonunda bağları güçleniyor. Tallis, sessizce acı çeken, dirençli bir karakter; Peter ise, Rupert ve Hilda’nın oğlu, gençlik saflığıyla hikâyeye masumiyet katıyor.
 
Roman insan ruhunun kırılganlığını anlatıyor
 
Hikâye, Julius’un manipülasyonlarıyla ilerliyor. Her bölüm, bir satranç hamlesi gibi; karakterler, farkında olmadan onun tuzağına düşüyor. Rupert’ın mektuplarının ortaya çıkışı, Hilda’nın ihaneti öğrenmesi, Morgan’ın yalnızlığa sürüklenmesi, romanın dönüm noktaları. Sürükleyici mi? Evet, ama Murdoch’un gücü, aksiyondan çok karakterlerin içsel çatışmalarında yatıyor. Okurken, onların duygusal gelgitlerini hissediyorsunuz. Bir cümlenin ağırlığı, sizi durduruyor. Roman, sadece olayları değil, insan ruhunun kırılganlığını anlatıyor. Karakterler, kendi arzuları ve ahlaki sınırları arasında sıkışıp kalıyor. Julius’un oyunları, bu sınırları test ediyor; kimi kırılıyor, kimi direniyor. Axel ve Simon’ın ilişkisi, bu kaosun içinde bir umut ışığı gibi parlıyor.
 
Murdoch’un karakterleri, sadece bireyler değil; aynı zamanda fikirleri temsil ediyor. Julius, kötülüğün ve kontrolün sembolü; Morgan, özgürlük arayışında kaybolmuş modern birey; Rupert, ahlaki teorilerin pratikte çöküşünü yansıtıyor. Hilda, sadakatin, Tallis ise sessiz direncin temsilcisi. Bu karakterler, birbiriyle çatışırken, insan doğasının farklı yüzlerini ortaya koyuyor. Roman, bu çatışmalar üzerinden, sevginin ve ihanetin ne kadar iç içe olduğunu gösteriyor.
 
1970’te yazılan “Oldukça Onurlu Bir Yenilgi”, eşcinsellik ve evlilik normlarının tartışıldığı bir dönemde doğmuş. Julius’un Holocaust geçmişi, II. Dünya Savaşı’nın travmalarını yansıtırken, Murdoch, bireysel ahlakın toplumsal normlarla çatışmasını ustalıkla işliyor. 1970’lerde, eşcinselliğin hâlâ tabu olduğu bir İngiltere’de, Axel ve Simon’ın ilişkisi, cesur bir anlatı olarak öne çıkıyor. 
 
 
Felsefi ama erişilebilir bir dil
 
Murdoch’un dili, felsefi ama erişilebilir. Betimlemeler, Londra’nın puslu sokaklarından karakterlerin karışık ruh hallerine kadar her şeyi canlı kılıyor. Murdoch’un asıl gücü, ahlaki sorularla duygusal gerçekliği birleştirmesinde. Roman, sizi kendi sınırlarınızı düşünmeye zorluyor. “Oldukça Onurlu Bir Yenilgi”, sadece bir hikâye değil; insan doğasına dair bir sorgulama. Julius’un oyunları, belki de hepimizin içinde yatan küçük manipülasyonları hatırlatıyor. Bu roman, 1970’ten seslense de, bugün hâlâ geçerli; çünkü insan ilişkileri, her zaman kırılgan. Murdoch, bu kırılganlığı hem acıtıyor hem de şefkatle sarıyor. Axel ve Simon’ın sevgisi, kaosun ortasında umut oluyor; Hilda’nın acısı, ihanetin evrensel ağırlığını hissettiriyor. Murdoch, bize şunu söylüyor: İnsan, hem kırar hem onarır. 
Not: Bu romanı okurken, Philip Hensher’in 2001’de yazdığı önsözü bilerek en sona sakladım. Spoiler yemek istememiştim ama asıl mesele, hikâyeyi kendi gözlerimle görmekti. Bu hacimli romanı bitirip hayran olduktan sonra, Hensher’in eleştirilerini okuyunca durdum: Ben ne okudum? İlk okumalar, bazen insanı büyülüyor; ikinci okumalar ise “Neye hayran olmuşum ki?” dedirtiyor. Aradan uzun bir zaman geçtikten sonra bu kitabı tekrar elime aldığımda, kim bilir hikâyenin hangi tarafını göreceğim.