Köklerden geleceğe Bab L’Bluz
Gnawa’nın kadim ritimleriyle psychedelic rock’un elektrikli damarlarını birleştiren Bab L’Bluz, 28 Kasım’da Paribu Art Ana Sahne’de, müziğin ötesinde bir kültürel duruş ve özgürlük çağrısı sunacak.
Suzan Somalı Sönmez
ssomalisonmez@gmail.com
Bab L’Bluz’un hikâyesi, 2018’de Marakeş’in dar sokaklarında Yousra Mansour ve Brice Bottin’in ortak hayaliyle doğdu. Mansour, Fas’ın El Jadida kentinde büyüyen bir vokalist ve guembri sanatçısı; Bottin ise Fransız bir müzisyen ve prodüktör. İkili, 2016’da tanıştıktan sonra Marrakeş Jazz Beat kolektifinde birlikte çalıştı ve Gnawa müziğinin trans ritimlerinden ilham aldı. Bu ilham, onları geleneksel guembriyi modern sahneye taşıyan bir müzik yaratmaya yöneltti.
‘Bab L’Bluz’ Arapça’da ‘Blues’a Açılan Kapı’ anlamına geliyor. Brice Bottin, bu ismi seçmelerinin nedenini şöyle açıklıyor: “Blues’un kökeni Afrika’da. Biz, bu kapıyı yeniden açmak istedik.” Grup, bu isimle hem blues’un Afrika kökenine vurgu yapıyor hem de kültürler arası bir geçişi simgeliyor. Gelenekselin gücünü modernin cesaretiyle harmanlama fikri, kısa sürede bir müzik grubunun ötesine geçerek kültürel bir manifesto haline geldi. Bugün Fransa merkezli üretim yapan topluluk, Kuzey Afrika’nın köklü seslerini çağdaş bir sahne estetiğiyle buluşturuyor. Bu manifestonun öncüsü, etkileyici sesi ve guembri ustalığıyla Yousra Mansour. Erkek egemen bir enstrümanı sahneye taşıyarak müziğin sınırlarını zorluyor, Morokko’nun gençlik hareketi nayda’nın özgürlükçü ruhunu sahneye yansıtıyor. Bab L’Bluz, bu cesur tavrıyla kulaklara dokunuyor, zihinleri harekete geçiriyor ve kimlik, özgürlük ile direniş temalarını ritmin içine işliyor.
Grubun çekirdek kadrosu Mansour ve Bottin’den oluşuyordu. Vokal, guembri (awicha ve bas tonları), perküsyonda Yousra Mansour ve guembri, gitar, vokal, prodüksiyonda Brice Bottin’e ilk dönemlerde katılan diğer müzisyenler davul, sampling pad, vokalde Hafid Zouaoui ile flüt, perküsyon, krakebs, vokta Jérôme Bartholomé oldu. Hafid Zouaoui daha sonra gruptan ayrıldı. Ancak sahne ve stüdyo çalışmalarında farklı müzisyenler yer aldı: Mehdi Nassouli (konuk vokal), Aziz Ozouss (ribab), Brahim Terkemani ve Mehdi Chaïb (bazı canlı performanslarda)i Bab L’Bluz, zaman içinde kadrosunu esnek tutarak farklı enstrümanlar ve müzikal renkler ekledi; bu da onların “fusion” kimliğini güçlendirdi.
2017’de ilk albümleri için parçaları bestelediler ve 2020’de “Nayda!” yayımlandı. Grup, kısa sürede dünya müzik sahnesinde dikkat çekti ve 2024’te ikinci albümleri “Swaken” ile vizyonlarını genişletti.
Gnawa’dan Psychedelic’e
Bab L’Bluz’un müziği, Gnawa geleneğinin transa davet eden ritmik derinliğini psychedelic rock’un enerjisiyle harmanlıyor. Guembri’nin titreşimleri, krakebs’in metalik vuruşları ve flütün mistik dokunuşları, dinleyiciyi hem köklere hem de geleceğe taşıyor.
Gnawa, kökeni Sahra altı Afrika’ya dayanan ve Morokko’da kök salmış bir müzik geleneği. Kölelik tarihinden doğan bu ritimler hem bir yas hem de bir direniş sesi olarak yüzyıllardır varlığını sürdürüyor. Bab L’Bluz, bu geleneği modern sahneye taşıyarak, geçmişin acısını bugünün özgürlük çağrısına dönüştürüyor.
Grup, Morokkanca darija sözleriyle kimliğini korurken, rock ve blues’un evrensel diliyle sınırları aşıyor. Morokkanca darija, Fas’ta konuşulan Arapça lehçesinin adı. Günlük yaşamda kullanılan dil olduğu için edebiyat ve müzikte de sıkça tercih edilen lehçede standart Arapçadan farklı olarak yerel kelimeler, Berberi ve Fransızca etkileri içeriyor. Bab L’Bluz’un şarkılarında darija kullanması hem kimlik vurgusu hem de kültürel köklerine bağlılığın bir göstergesi ve bu yaklaşım, grubu dünya müzik sahnesinde özgün bir konuma yerleştiriyor.
“Nayda!” ve “Swaken”
Bab L’Bluz’un ilk albümü “Nayda!” (2020), adını aldığı hareketin enerjisini taşıyor. “Nayda!” Fas’ta 2000’li yılların başında ortaya çıkan bir gençlik ve kültürel hareketin adı. Kelime anlamı olarak ‘uyanış’, ‘harekete geçme’ veya ‘canlanma’ gibi bir anlam taşıyor. Bu hareket, özellikle müzik ve sanat alanında geleneksel kalıpları kırarak daha özgür, yenilikçi ve modern bir ifade biçimi yaratmayı amaçladı. Bab L’Bluz’un ilk albümüne bu ismi vermesi tesadüf değil; çünkü grup, Gnawa ve Amazigh köklerini korurken rock, blues ve psychedelic dokularla bu ‘uyanış’ ruhunu müziğe taşıyor. Albüm, hem kültürel kimlik hem de gençliğin özgürlük arayışını yansıtan bir manifesto niteliğinde.
Morokkanca sözler, psychedelic blues dokusu ve Gnawa ritimleriyle örülen bu albüm, Songlines, Mojo, New York Times ve Financial Times tarafından ‘yılın albümleri’ arasında gösterildi. Bu başarı, Bab L’Bluz’u dünya sahnesine taşıyan bir dönüm noktası oldu. Albümdeki parçalar, sadece müzikal değil; sosyokültürel bir anlatı sunuyor. “Ila Mata” gibi şarkılar, gençliğin özgürlük arayışını dile getirirken, “El Gamra” köklere bağlı kalmanın önemini vurguluyor.
İkinci albüm “Swaken” (2024) ise köklerle geleceğin müziği arasında bir köprü kuruyor. Grubun müzikal evriminde önemli bir dönüm noktası olarak öne çıkan albüm, Real World Records etiketiyle yayınlandı ve 11 parçadan oluşuyor. “Swaken” kelimesi, Fas’ın popüler sokak müziği Chaabi’de ‘başka bir boyuta geçmek’ anlamına geliyor; albüm de tam olarak bu hissi yaratıyor: dinleyiciyi transa davet eden, sınırları aşan bir müzikal yolculuk. Albümde öne çıkan parçalar arasında “Imazighen”, Amazigh kimliğine güçlü bir selam niteliğinde; “Wahia Wahia” ve “Zaino”, funk ve rock dokularıyla dikkat çekiyor. “AmmA”, psychedelic blues etkisini en yoğun hissettiren parçalardan biri. “Bangoro” ve “IWAIWA FUNK”, albümün ritmik enerjisini zirveye taşıyor. Ayrıca “Ya Leilo” ve “Hezalli”, geleneksel Maghreb ritimlerini modern bir sahne estetiğiyle harmanlıyor. Albümün kapanışına doğru gelen “Karma”, “Li Maana” ve “Mouja” ise hem melodik hem de sözsel derinliğiyle dinleyiciyi içine çekiyor.
Albümde yer alan parçalar, Bab L’Bluz’un “kadimden geleceğe” uzanan müzik anlayışını somutlaştırıyor: Kuzey Afrika ritimleri Gnawa, Amazigh ve Hassani; psychedelic rock, funk ve blues ile iç içe geçiyor. Albüm, eleştirmenlerce ‘vizyoner, enerjik ve köklere bağlı’ olarak tanımlandı. Ayrıca dinleyicilerden de büyük övgü aldı ve Bab L’Bluz’un sahne performanslarını daha da güçlü hale getirdi.
Yousra Mansour’un ve Guembri
Bab L’Bluz’un merkezinde yer alan Yousra Mansour, sadece bir vokalist değil; kültürel bir kırılmanın sembolü. Mansour’un Guembri’yi sahnesine taşıması çok çok önemli!
Guembri, Fas’ın Gnawa geleneğinde ritüel müziğin kalbinde yer alan kutsal bir enstrüman ve tarihsel olarak erkek müzisyenler, yani maâlemler tarafından çalınıyor. Bu durum, enstrümanın sadece müzik değil, aynı zamanda ruhani liderlik ve toplumsal otorite sembolü olmasından kaynaklanıyor. Kadınların bu alana girmesi, yüzyıllardır süren kültürel normlara meydan okumak anlamına geliyor.
Yousra Mansour’un guembriyi sahneye taşıması bu yüzden devrim niteliğinde çünkü bu hamle, erkek egemen bir geleneği kırarak kadınlara müzikte liderlik alanı açıyor ve Gnawa’nın köklü ritüel yapısını modern sahnede yeniden tanımlıyor. Mansour, röportajlarında sıkça “Müziğimiz, özgürlük için bir araç” diyor. Müziğin ötesinde bir feminist duruş olarak da okunabilecek bu tavır, Bab L’Bluz’un müziğini hem bireysel hem de kolektif olarak anlamlandırıyor. Kimlik ve özgürlük mücadelesinin güçlü bir ifadesi haline getiriyor.
Bir Ritüelin ortasında
Bab L’Bluz, sadece müzik üretmiyor; bir kimlik politikası inşa ediyor. Kuzey Afrika’nın sesi, Avrupa sahnesinde yankılanırken, kültürel çeşitlilik ve özgürlük temaları daha görünür hale geliyor. Bu, günümüz müzik dünyasında nadir görülen bir durum: Gelenekselin modernle eşit bir diyalog kurması. Grubun başarısı, dünya müzik festivallerinde aldığı davetlerle de kanıtlanıyor. Womad, Roskilde ve Essaouira Gnawa Festivali gibi sahnelerde yer alan Bab L’Bluz, her performansında aynı mesajı veriyor: “Köklerimizi unutmayacağız, ama geleceği birlikte kuracağız.”
Bab L’Bluz’un konserleri, bir performanstan çok bir ritüel. Guembri’nin derin bas titreşimleri, krakebs’in metalik vuruşları ve flütün mistik dokunuşları, dinleyiciyi zamanın ötesine taşıyor. Her parça, kimlik, direniş ve özgürlük temalarının sahnede vücut bulduğu bir yolculuk. Grubun sahne enerjisi, izleyiciyi pasif bir dinleyici olmaktan çıkarıp ritmin bir parçası haline getiriyor. Bu, Bab L’Bluz’un en güçlü yanı: Müziği bir deneyime dönüştürmek. Konserlerinde ışık tasarımı, enstrümanların doğal tonlarını vurgulayan sıcak renklerle destekleniyor; bu da ritüel hissini güçlendiriyor.
28 Kasım’da Paribu Art sahnesi
28 Kasım Cuma akşamı İstanbul’da Paribu Art Ana Sahne’de, Bab L’Bluz’un müziğiyle sınırları aşan bir geceye hazır olun. Yousra Mansour (vokal, guembri), Brice Bottin (guembri, gitar, voka), Hicham Mansour (perküsyon, bendir, krakebs) ve Jerome Bartolome (flüt, saksofon, vokal)’den oluşan kadrosuyla Bab L’Bluz saat 21:30’da sahne alacak. Kapı açılış saati 20:30 olan ve 18 + yaş sınırı bulunan etkinliğin biletleri dijital platformlardan temin edilebiliyor.


