Milliyet Sanat
Milliyet Sanat » Haberler » Diğer » Kuzey sanatından haber var

Kuzey sanatından haber var

Kuzey sanatından haber var04 Haziran 2024 - 02:06
2014 yılından beri her yıl Oslo’da düzenlenen Oslo Open Studios programı boyunca 408 sanatçı ve sanat kolektifi, şehrin çeşitli bölgelerindeki atölyelerinin kapılarını uluslararası küratörlere açıyor. Programın amacı Oslo sanat ortamındaki sanatçıların uluslararası projelere davet edilebilmesi için küratörlerle buluşturarak pratiklerini tanıtmak.
AYCA OKAY
ayca@aycaokay.com
 
Bu yazıda rotamızı kuzeye çeviriyor ve Oslo Open Studios programı kapsamında davet edildiğim küratöryel programın parçası olarak Nordik sanat ekosistemini mercek altına alıyoruz. Program, sanatçı atölyelerinin yanı sıra Kunsthall Oslo, Kunstnerneshus, Kunstnerforbundet ve Podium Oslo gibi sanat mekânlarında da gerçekleşiyor. Ayrıca Norveçli Munch Müzesi, Nobel Barış Merkezi, Oslo Ulusal Çağdaş Sanatlar Müzesi ve Astrup Fearnley gibi kamusal ve özel koleksiyonların oluşturduğu müzelerde çeşitli paralel sergi ve etkinlikler de düzenleniyor.
 
 
Fredrik Floen stüdyo ziyareti. Fotoğraf: Jan Kühr
 
Oslo, Oslofjord'un kıyısında yer alan bir liman şehri olarak doğası ve mimarisiyle etkileyici bir konuma sahip. Norveç'in iklim koşulları göz önüne alındığında, nüfusun büyük bir kısmının yaşadığı bu şehir, sürdürülebilirlik ve yaşanabilirlik açısından öne çıkıyor. Geleneksel Norveç kabin tasarımlarından modern Norveç mimarisinin sade çizgilerine kadar, ülkenin mimari yolculuğu eskiyi korurken yeniye de son derece açık. Nordik tarzındaki tarihi yapılar, yeni mimari üsluptaki brutal formlardan inşa edilen yapılarla bir araya geldiğinde, heterojen bir şehir oluşuyor. Yeni binaların tasarımında dikkate alınan en önemli faktör, iklim değişikliği ve güneş ışığından en iyi şekilde yararlanma düşüncesi olmuş. Neredeyse tamamı cam ile kaplanarak yansıtıcı yüzeyler oluşturan yapıların oluşturduğu manzara nefes kesiyor. Şehirdeki ikonik yapılar arasında elbette Oslo Opera Binası bulunuyor. Ünlü mimarlık şirketi Snøhetta tarafından tasarlanan bina, dev ölçekte kütlelerin farklı açılarla birbirini keserek ve kavuşarak oluşturduğu buzdağı benzeri yapısıyla Oslofjord'un sularından yükseliyor. Opera Binası’nın çatısında yürüyen ziyaretçiler ve martılar istilacı fakat yaşayan bir mimari örneği haline geliyor.  Norveç'in buzlu manzaralarından esinlenen bir başka tasarım ise meşhur “Çığlık” tablosunun da yer aldığı Munch Müzesi. Modern Norveç mimarisinin işlevselliğinin çarpıcı estetikle nasıl harmanlanabileceğini gösteren 13 katlı binanın çokça negatif eleştiriye maruz kalan tasarımı Juan Herreros ve Jens Richter’e ait.
 
 
Siren Dahle Fotoğraf: Jan Kühr
 
Sanatçı doğa ilişkisi
 
Norveç sanat tarihinde 8. ve 11. YY’larda göçebe ve savaşçı bir kavim olan Vikingler hâkimiyetinde pagan kültürüne etkisindeki mücevherler, ahşap oymalar, günlük nesneler ve savaş stratejisi için kullanılan satranç takımına benzeyen yontma taşlar gibi nesneleri görüyoruz. 17. YY’a gelindiğinde ise Norveç manzara resmi Johan Christian Dahl ve Johannes Flintoe gibi Norveçli ressamlar tarafından baskın bir üretim biçimi haline geliyor. Romantizm ve İzlenimcilik akımının takip ettiği 18. ve 19. YY’larda ise sanat üretimi doğa ve insana dair kavramlar etrafında güçlenerek Harald Sohlberg, Nikolai Astrup ve Jacob Gløersen gibi sanatçılar tarafından mevsim geçişleri, hava durumu, çevre ve ışık aracılığıyla tuvale aktarılıyor. Sanatçıların doğa ile kurduğu kuvvetli bağ günümüzde de kesintiye uğramıyor.
 
 
Kristin Saeterdal
 
Oslo Open Studios'u ziyaret ettiğimde pek çok sanatçının eşitlik, adalet, ekolojik yıkım, kimlik ve Antroposen gibi konuları ele alan eserler ürettiğini gördüm. Bu deneyim, Oslo'da geçirdiğim süre boyunca fark ettiğim bir gerçeği paylaşmaya teşvik ediyor beni. Norveç'te büyük bir tüketim çılgınlığı var ve her şeyin geri dönüştürülebilir olması, tüketimin azalmasına yönelik bir etki yaratmıyor. Örneğin, Norveç dünyadaki en fazla kahve tüketen ülkelerden biri. Ayrıca, Kuzey Denizi'nde petrolün 1960'ların sonlarında keşfedilmesinden bu yana, petrol ve gaz ihracatı Norveç ekonomisinin önemli bir parçası haline gelmiş. Ancak Barents Denizi'nde petrol arayan şirketlerin çevreye ve deniz canlılarına verdiği zarar herkes tarafından bilinse de çözüm bulunamayan bir sorun olarak karşımızda duruyor. Ülkenin vazgeçemediği petrol kazancı, enerji sektörü dışındaki tüm endüstrilerde dışa bağımlılığa neden olmuş. Tüm bunlara rağmen ülke ileri dönüşüm fetişizmini yeşil renkli bir ambalaj ile dünyaya pozitif biçimde pazarlıyor ve bu konuda çok başarılı. Enerji santrallerinin kültürel tehdidi ise özellikle Sámi halkı üzerinde yoğunlaşıyor. Tarih boyunca Kuzey'de, Sámi halkının dilinin ve geleneklerinin bastırılması, topraklarının ellerinden alınması ve Sámi çocuklarının ailelerinden alınarak yerleşim okullarına gönderilmesi gibi ayrımcı politikalar uygulanmış. Samiler, bugün Finlandiya’da seçilmiş parlamento, dil ve kültür haklarına sahipken; yaşadıkları toprakların tam kontrolü Samilere ait değil. Finlandiya, geçmişte yaşananlardan ötürü Samilerden özür dilemezken, Norveç ve İsveç ‘90’larda uygulanan ayrımcı politikalar nedeniyle yerli topluluktan özür dilemiş.
 
Oslo Open’dan akılda kalanlar
 
Stüdyo ziyaretleri sırasında etkilendiğim sanatçılardan biri Sámi kökenli Raisa Porsanger. Kuzey Sámi kimliği ve kültürü üzerine çalışan disiplinlerarası bir sanatçı olan Porsanger, geleneksel ve deneysel yöntemlerle şekillenen pratiklerinde Sámi kültüründen tanıdık gelen malzemeleri kullanıyor. Ren geyiği derileri, duodji (Kuzey Sámi geleneksel teknikleri) resim çerçeveleri ve ev içi objeler gibi çeşitli materyalleri kullanarak, yok olmaya çalışılan gelenekleri günümüze taşıyor ve görsel, dilsel ve işitsel kültürel tarih sahnesinden izler sunuyor.
 
 
Ren geyiği derisi, keçi derisi ve pembe ren geyiği kürkü ile süslenmiş masa/podyum, Raisa Porsanger Fotoğraf: Jamie Michael Bivard
 
 
 
 
 
“What is included when it is concealed”, Raisa Porsanger, 2021. Ren geyiği derisi ve yünü ile süslenmiş çerçeve. Fotoğraf: Kim Skytte/NNKM (Tablo: Francois-Auguste Biard) 
 
Pakistan kökenli Norveçli Sarah Kazmi ise evrensel temalar etrafında eserler üretiyor. Göç, kimlik, aidiyet gibi konuları kendi deneyimleri üzerinden ele alan Kazmi, ses ve yazıyı bir araya getirerek genellikle bu iki alanı çarpıştırıyor. Topluluklar ve yerel ortamlar etrafında dönen araştırmalarıyla gıda, dil ve siyaset arasındaki ilişkilere odaklanıyor. Kazmi'nin Norveç'teki somon endüstrisinin tüketim kültürü ve yerli halkın kültürünü tahrip etme üzerine yaptığı araştırma oldukça etkileyici.
 
 
Fotoğraf: Jan Khür
 
 
 
Sanat hayatına sahne tasarımcısı olarak başlayan Annike Flo ise Antroposen kavramı etrafında dolaşıyor. İnsan çağının etkilerini göz önünde bulundurarak, yaratmanın anlamını araştırırken diğer varlıklarla olan ilişkimizi de inceliyor. Canlı bilimlerden ilham alarak çeşitli disiplinlerden araştırmacılar ve uygulayıcılarla işbirliği yapıyor. Balık kemikleri, vegan deriler ve mantarlar gibi alternatif malzemeleri sahne tasarımı pratikleriyle birleştirerek enstalasyonlar üretiyor. Sanat tarihinde de olduğu gibi doğa, kuzey sanatı için hem kavramsal bir tema hem de üretim malzemesi olarak önemli bir rol oynuyor. 
 
 
“Pure Filth”, Annike Flo, 2023, Fotoğraf: Annike Flo
 
 
“Underflate”, Annike Flo, 2021, Fotoğraf: Annike Flo
 
Sebastian Rusten, doğal ve duygusal doğasını keşfetmeye çalıştığı malzemeleri toplayarak üretim sağlayan bir sanatçı. Ormanlarda ve şehirde yılın her döneminde, Noel sonrası Oslo sokaklarında geri dönüşüm için bırakılan Noel ağaçları da dahil olmak üzere çeşitli bitkisel malzemeleri topluyor. Bu malzemeleri farklı şekillerde işleyerek geçici enstalasyonlar oluşturuyor.
 
 
“Heaps 2”, Sebastian Rusten, 2023
 
Etiketler: oslo  sanat  Oslo Open Studios