Milliyet Sanat » Haberler » Diğer » Moğol bozkırından dijital çağ’a: Ummet Ozcan’ın sınırları aşan Noel fırtınası
Moğol bozkırından dijital çağ’a: Ummet Ozcan’ın sınırları aşan Noel fırtınası
Moğolca “Jingle Bells” interneti salladı. Geleneksel Moğol vokal tekniğiyle techno birleşince ortaya küresel bir fenomen çıktı.
Suzan Somalı Sönmez
ssomalisonmez@gmail.com
Türk kökenli Hollandalı DJ Ümmet Özcan, “Mongolian Jingle Bells” yorumu ile yalnızca bir Noel şarkısını değil, internetin ritmini de yeniden programlıyor. Geleneksel ‘Mongolian throat-singin’ / boğaz çığlığı” vokal tekniğiyle yeniden doğan bu klasik, Moğol bozkırlarının kadim sesini elektronik müziğin yüksek voltajıyla bir araya getirerek benzersiz bir kültürel füzyon yaratıyor.
Dünyanın dört bir yanında hep aynı şekilde çalınan Noel şarkılarının durağan döngüsü, bu yıl beklenmedik bir müdahale ile kırıldı. Ümmet Özcan’ın viral etkiye dönüşen “Mongolian Jingle Bells” yorumu, 19. yüzyılın en tanıdık melodisini Geleneksel ‘Mongolian throat-singin’ / boğaz çığlığı’ vokal tekniğiyle günümüz elektronik müziğinin merkezine yerleştirdi. Şarkının ilk saniyelerinden itibaren hissedilen o uzak coğrafyanın rezonansı, techno’nun mekanik nabzına ustaca eklemlenirken, dinleyiciyi hem kültürel bir yolculuğa çıkarıyor hem de şaşkınlıkla gülümseten bir tanıdıklık hissi yaratıyor.
Üstelik bu başarı bir tesadüf değil. Uzun yıllardır dünya elektronik sahnesinin etkili isimlerinden biri olan Özcan, “Reboot”, “The Code” ve “Lose Control” gibi global hitleriyle zaten EDM dünyasında hatırı sayılır bir kitleye sahipti. Billboard listelerinde yer almış teklileri, büyük festivallerin ana sahnelerinde çalan setleri ve milyonlara ulaşan prodüksiyonları düşünüldüğünde sıradışı bir yeniden yorumla interneti kasıp kavurması pek şaşırtıcı değil. Ancak bu kez elde ettiği başarı, müzikal geçmişinden çok, kültürel alışkanlıkların yırtıldığı bir andan doğuyor: kimse ‘Mongolian throat-singin’ / boğaz çığlığı’nın bir Noel şarkısına bu kadar uyacağını tahmin etmiyordu.
Oysa geleneksel ‘Mongolian throat-singin’ / boğaz çığlığı’ bir eşzamanlı çift ton üretme tekniği ve yüzyıllardır doğayla iç içe yaşayan göçebe toplulukların ses geleneğinin bir parçası. Geniş bozkırın yankılarını taklit eden bu vokal tarzı, Ozcan’ın techno altyapılarında yer bulduğunda, “Jingle Bells” sadece ritmin değil, kültürel bağlamının da sınırlarını aşıyor. Sanatçı, klasik sözlerin neredeyse tamamını soyutlayıp yalnızca nakaratın tekrarına odaklanarak, sesi merkeze alan bir yapı kuruyor; böylece melodinin dingin neşesi, boğaz çığlığının kadim titreşimiyle birleşiyor.
Şarkının kısa versiyonunun sosyal medyada patlamasıyla beraber Ozcan, hayranların taleplerine kayıtsız kalamayarak tam uzunlukta bir versiyon ve geleneksel Moğol kıyafetleriyle dans edilen bir video yayınladı. Bu ikinci adım, parçanın başarısını yalnızca bir “meme” olmaktan çıkarıp dünya çapında bir müzik fenomenine dönüştürdü. Santa Claus’un resmi Instagram hesabında bile ‘Elfleri durduramıyorum, sürekli bu şarkıyla dans ediyorlar!’ şeklinde mizahi paylaşımlar yapılması, viralliğin coğrafya tanımadığını gösteriyordu.
‘Mongolian throat-singin’
‘Moğol boğaz çığlığı / Mongolian throat-singing’ veya ‘höömii / khoomei’ Moğolistan, Tuva ve Altay coğrafyalarında gelişmiş, bir şarkıcının uzun ve sabit bir temel sesi (drone) sürdürürken aynı anda bu sesin içindeki yüksek yan titreşimleri (harmonikleri) öne çıkararak iki farklı sesi bir arada üretmesini sağlayan çok özel bir vokal tekniği.
Bu teknik, ses yolundaki rezonans boşluklarının ustaca şekillendirilmesiyle ortaya çıkıyor ve ‘sygyt’ (ıslık benzeri üst tonlar),’ kargyraa’ (derin, göğüs rezonanslı titreşimler) ve ‘khoomei’ (orta perdeli, yumuşak üst ses dokuları) gibi farklı stilleri içeriyor.
Kökleri Orta Asya’nın göçebe topluluklarının animist inançlarına, doğayı taklit eden müzikal ritüellerine ve bozkırların geniş akustiğine dayanıyor; rüzgârın, suyun ve hayvan seslerinin yankısını insan sesinde yeniden kurmayı amaçlıyor.
UNESCO tarafından kültürel miras olarak tanınan bu gelenek, günümüzde yalnızca steplerde değil modern sahnelerde, elektronik müzik projelerinde ve global popüler kültürde de güçlü bir varlık göstermeye devam ederek hem kadim bir vokal geleneğinin hem de çağdaş müzikal yaratıcılığın etkileyici bir birleşimi hâline geldi.
“Mongolian Jingle Bells”in viral yükselişi
Ümmet Özcan’ın “Mongolian Jingle Bells” yorumu, paylaşıldığı andan itibaren adeta çok katmanlı bir viral dalga yarattı. Parçanın ilk kısa klibi sosyal medyada büyük hızla yayılırken, tam uzunluktaki müzik videosu YouTube’a yüklendiği ilk hafta içinde 1,696,650 izlenmeye ulaştı. Aynı videonun platformdaki diğer yüklemelerinde de yüz binlerle ifade edilen izlenmeler görülüyor; örneğin bir yeniden yüklemede 127,583 görüntülenme yer alıyor. SoundCloud’da ise parçanın dinlenme sayısı 10.700’ü aşmış durumda.
Bu arada, bu beklenmedik yükselişin kökleri aslında bütünüyle yeni değil. 2014’te Moğollu folk topluluğu Altai Band, geleneksel çalgılar eşliğinde kendi dillerinde söyledikleri bir “Jingle Bells” versiyonu yayınlamış ve özellikle etnik müzik meraklıları tarafından beğeni toplamıştı.
Ancak Altai Band’in doğayla uyumlu, içten ve yerel yorumu daha çok kültürel bir belge niteliğindeyken, Özcan’ın techno altyapılı modern yorumunda küresel pop kültürünün enerjisi ile Moğol geleneğinin köklü tınısı buluşuyor; ortaya hem evrensel hem de tamamen özgün bir hibrit çıkıyor.
Ümmet Özcan
Dünya EDM sahnesinin küresel çapta en yenilikçi prodüktörlerinden biri olarak kabul edilen Türk asıllı Hollandalı Ümmet Özcan, 16 Ağustos 1982’de Hollanda’nın Gelderland bölgesine bağlı Putten kasabasında doğdu. Türk kökenli bir ailede büyüyen Özcan, Hollanda’nın elektronik müzikle iç içe atmosferinde yetişmiş ve çocuk yaşlarda piyano, gitar, synthesizer gibi enstrümanlarla ilgilenmeye başladı.
2006’da yayınladığı “Chica Good” ile profesyonel kariyerine adım atan sanatçı, özellikle 2009’da çıkan “Time Wave Zero” ile uluslararası sahnede dikkat çekti. Bu parça trance dünyasında kısa sürede kült bir statü kazandı. Kariyerinin kırılma noktalarından biri ise 2011’de Beatport listelerinde 7 hafta boyunca 1 numarada kalan efsane parça “Reboot” oldu; bu başarı onu dünya çapında festivallerde aranan bir isim hâline getirdi.
Ümmet Özcan’ın müzik kariyeri, yalnızca hit parçalarla değil, elektronik müzik teknolojisine yaptığı katkılarla da şekillendi. Ünlü yazılım firmaları için synthesizer ve ses bankaları tasarladı; Rob Papen’in Albino ve Predator yazılımlarına, Access Virus donanım synthesizer’ına ses bankaları hazırladı.
Bugüne kadar Tiësto, Armin van Buuren, Dimitri Vegas & Like Mike, R3hab, NERVO, W&W, Axwell & Ingrosso gibi EDM devleriyle iş birliği yaptı; “The Code”, “The Hum”, “Revolution”, “Arcadia” ve “Raise Your Hands” gibi onlarca uluslararası hit üretti. Bu çalışmalar onu modern EDM’in hem melodik hem de teknik anlamda yön veren figürlerinden biri hâline getirdi. 2020’lerden itibaren techno ve deneysel elektronik türlerinde üretmeye devam eden Özcan, 2025 yılında yayımladığı “Totem” ve “Vaki” gibi parçalarla da yenilikçi çizgisini sürdürdü
Ümmet Özcan’ın kariyeri boyunca elektronik müziğin sınırlarında dolaşma alışkanlığı trance’le başlayan, big room ve electro house’la genişleyen, son yıllarda ise etnik ve deneysel elementlere yer açan bir çizgi.
“Mongolian Jingle Bells”in hikayesi
“Mongolian Jingle Bells”, Özcan’ın kariyeri boyunca yaptığı kültürel ve teknik sınır aşma pratiğinin doğal bir uzantısı olarak dünya çapında yankı buldu. Hem elektronik müzik sahnesine hâkimiyeti hem de farklı kültürleri müzikal bir dokuya dönüştürme becerisi, onu bu tür viral fenomenlerde yalnızca bir şarkıcı ya da prodüktör değil, müziğin evrenselliğini temsil eden bir köprü hâline getiriyor.
Şarkıyı dinleyen pek çok kişi, videoda geleneksel Moğol kıyafetleri giyen dansçılar ve görsel atmosfer nedeniyle vokallerin gerçek bir Moğol sanatçıya ait olduğunu düşündü. Ancak bu vokaller tamamen Ümmet Özcan’ın kendi sesiydi.
Bu bilgi, parçanın sosyal medya tartışmalarında bir dinleyicinin ‘Bu ses gerçek bir Moğol şarkıcı mı, yoksa yapay mı?’ sorusuna Ümmet Özcan’ın verdiği “Her zaman kendi gerçek sesim” yanıtıyla netleşti.
Ümmet Özcan, parçanın çıkış hikâyesini şöyle anlatıyor: Önce Instagram’da kısa bir ‘throat singing’ denemesi yaptı, viral olunca insanlar daha uzun versiyon istedi. Bunun üzerine tam versiyonu ve video klibi hazırladı. Yani şarkı özünde kişisel bir prodüksiyon denemesiydi, sonradan viral etkiyle genişledi. Videodaki Moğol görselleri ise estetik amaçlı seçildi, ancak kimlik veya grup bilgisi verilmemiş kişilerden ve yapay zekâ görüntülerinden oluşuyor.
Bu projeyle yeni bir evreye giren sanatçı, ilham sürecini anlatırken ‘Sadece eğlenceli bir fikir olarak başlamıştı… Ama gelen yoğun isteklerle gerçek bir şarkıya dönüştü.’ derken, müziğin artık kitlelerle birlikte yaratılan organik bir süreç olduğuna da dikkat çekiyor. Dijital çağda dinleyici yalnızca tüketen değil, yön veren bir kitleye dönüşüyor.
Müziğin evrenselliği
Bir Noel şarkısının Moğol boğaz çığlığı gibi Budist çoğunluklu bir kültüre ait bir müzik geleneğiyle buluşması, aslında dinlerin değil, müziğin kendisinin evrensel dili sayesinde mümkün oluyor. Moğolistan’daki Budist ya da şamanist kökenli müzik pratikleri ile Batı’nın Noel geleneği birbirine zıt değil; aksine, iki farklı dünyanın duygularını, ritüellerini ve seslerini aynı insani çerçevede buluşturuyor.
Noel de, kökeni Hristiyanlıkta olsa bile, bugün dünya çapında neşeyi, paylaşmayı ve birlik hissini temsil eden kültürel bir sembol hâline gelmiş durumda. Bir müzikal yorumun bu sembolleri başka bir kültürün ses estetiğiyle harmanlaması, bir inancı ‘dönüştürmek’ değil, insanlığın ortak yaratıcılığını kutlamak.
Bu yüzden Moğol bozkırlarının kadim tınılarının bir Noel melodisine eşlik etmesi, farklı inançları birbirine karıştırmak değil; dünyanın her yerindeki insanların aynı şarkıda buluşabileceğini, seslerin sınır tanımadığını ve müziğin insan ruhunda ortak bir titreşim yarattığını gösteren çok güzel bir örnek.
Müzik, hiçbir kültürü ‘ötekileştirmez’; aksine, hepsini yan yana getirip birlikte var olmanın mümkün olduğunu hatırlatır. Böyle bakınca bu tür bir füzyon, bir dinin değil, insan olmanın güzelliğini temsil eder.
Bir dinleyicinin YouTube yorumunda yazdığı gibi: ‘Bu şarkı, dünyanın iki ucunun aynı ateşin etrafında toplanıp şarkı söylemesi gibi bir his veriyor.’
Belki de “Mongolian Jingle Bells”i özel kılan tam olarak budur: Hem uzak hem yakın hem eski hem yeni hem tanıdık hem de şaşırtıcı olması…
Müzik, yine kendi yolunu bulmuş; sınırları, kültürleri ve gelenekleri aşarak bir Noel klasiğini yeniden doğurmuştur.


