Milliyet Sanat
Milliyet Sanat » Haberler » Diğer » Nur Atabiş: “Kendime soru olarak verildim”

Nur Atabiş: “Kendime soru olarak verildim”

Nur Atabiş: “Kendime soru olarak verildim”09 Aralık 2025 - 04:12
Sanat çalışmalarına başladığı günden bu yana bedeni, güzellik kavramını, güç ve iktidar ilişkilerini, insanın toplumdaki ve doğadaki yerini sorgulayan ressam Nur Atabiş’in atölyesinde 30 yıllık sanat serüvenini ve çalışmalarını konuştuk.
Nilgün Tutal
 
Ressam Nur Atabiş’in yeni taşındığı atölyesinde otuz yıllık sanat serüveniyle karşılaşmak benim için bir insana ve iç dünyasına yolculuk anlamı taşıyor. Tesadüfi bir ilk karşılaşma sırasında atölyesinde görüşmek dileğiyle ayrılmıştık. Aradan uzun zaman geçti. Buluşma ertelendi. Nihayet kapısını çalabildiğimde, Nur Atabiş’in atölyesinde ilk ilkbahar/sonbahar izlenimleriyle dolu tablolarıyla karşılaştım. Burada başladık konuşmaya. 
 
Kahve içerken kendimi binbir türlü renk cümbüşünün ortasında buldum. Atabiş’le renk evreninin yarattığı büyülü ambiyansta önce sözlerin düzeninden konuşmaya. Islak bir İstanbul sonbaharı grimsi tonlarıyla doğanın tüm diğer renklerini bastırmaya çalışıyordu sanki. Nur Atabiş’in ilk gözüme çarpan özelliği, bilmeye ve anlamaya yönelik çabalarının ne kadar öznel ve derin bir arayışın ifadesi olduğuydu. Bilmenin bilmecesini kendine yönelten dikkati, kavramsal kazıların ardından ne kadar merakla yol aldığını gösteriyordu.
 
 
Nur Atabiş İstanbul'un renklerinin gri-mavi olduğunu düşünüyor.
 
1990’lardan günümüze çağımızı teslim almış  kavramsal tartışmaların peşinden koşusunu dile getirdiği anlarda;  “insanın kendisine soru olarak verilmiş olmasını” (Kristeva, 2024) ne kadar iyi temsil ettiğini düşündüm. Aileden, kadınlığa, hastalıktan sağlığa yaşamın tüm alanlarında,  kendini gerçekleştirme arayışının yoğunlaştığı yol Atabiş için resim çizmek olmuş. İşleri, kavramlarla girilen anlam arayışının  nefes alamayıp boğulduğu yerde ortaya çıkan resim dilinin birebir örneğini oluştuyor. Boyalarla hacimlendirdiği tabloları sorulan soruların zor bulunan veya hiç bulunmayan yanıtlarına tanıklık ediyor.
 
Üç odalı dairenin iki odası, sanatçının yeni arşivlediği eserlerinin sıra sıra dizildiği, kimi zaman aranan  bir eserin bulunduğu ya da bulunduğu yerden çıkarılamadığı bir hafıza mekanı hissini ister istemez yaşatıyor. Atabiş arzuladığı gibi yazamamaktan dertleniyor daha çok ofis olarak kullandığı odada. Yazının dirençli olduğunu ya da kendisine direndiğini söylüyor, “Oysa resim yaparken hiç öyle değil,” derken. Sanatçı 30 yıllık deneyimini ‘yazmak’ istiyor. Yazının hiyerarik yapısı belki sanatçıyı zorlayan.  
 
 
Yeni başlangıçlar kompozisyonlarda yerlerini ararken…
 
Aslında sanatçının anlamını arama yazgısı resim dilini seçtirmiş ona. Konuşma derinleştikçe, sanatçının, içsel ve dünyevi insana dair karanlıkların olduğu kadar hafifliğin, aydınlığın anlarını da eserlerinde ifade ettiğini görüyorum. Sanatçı, bilindışı ve yaratıcılık konusunda, bu ikisini kavramsal olarak açımlayacak bilgi uğraklarına sık sık takılıp sorularını çeşitlendirmiş. Bunun bitmeyen bir arayış olduğunun da çok farkında.
 
Sanatçının dilini alfabenin harfleriyle değil, tuallerin düz yüzeylerine indirilen incelikli boya darbeleriyle oluşturduğunu düşünüyorum. İşlerinde, resimdeki biçimsel arayışlarının (düz yüzeye hacim verme, tabloları yapbozlara dönüştürme, çerçeveyi kesip yeniden çerçeveler yapma) yanı sıra değişik malzemeleri (akriliğin yanı sıra, tül, kumaş, kenevir ipi) deneyişinin, heykel çalışmalarının ötesinde hep aynı şey yeniden soru olarak beliriyor. 
 
 
Nur Atabiş’in son çalışmalarından örnekler.
 
Asıl önemli olan bu nedenle sanatçının tüm işlerinde,  insanın ‘soru oluş’ hâli ile ebedi sessizliğe gömülmüş gibi görünmesine rağmen beklenmedik şekilde göz kırpıştıran kimi soluk kimi canlı renklerin dilinin buluşabilmesi vaadidir.  
 
Atabiş’in atölyesinden nasıl bir duyguyla ayrıldım diye soruyorum kendime: İçkinlik felsefecilerinin dediği gibi her şey burada, yeryüzünde ve maddidir. Neşe, keder kadar aydınlık ile karanlık insan var oluşunun dünyadaki izlerinden başka bir anlam taşımıyor. Atabiş’in kendi insan oluşa dair soruları için resimde bulduğu dil, tüm mutlak aşkınlıkların ve katılıkların ötesinde bizi canlılardan bir canlı kılanın maddiliğimiz olduğuna yüzeyde, burada ve şimdi olduğumuza tanıklık ediyor. 
 
 
Atabiş’in son çalışmalardan bir örnek
 
Julia Kristeva, romancı Colette’in varlık ve harf arasında geçen yaşamından bahsedereken Colette için “yeniden doğmak” ile yazmanın nasıl aynı şey olduğuna (Tutal, 2023, 19) değinir. Nur Atabiş için sanata özellkle resim yapmaya yönelişin bu asla son bulmayan yeniden doğma hamlesiyle bağlantılı olduğunu düşünüyorum.
 
Kaynaklar:
 
Julia Kristeva (2024), “Bir İsyanın Geleceği” (çev. Nilgün Tutal). İstanbul Alfa Yayınları.
Nilgün Tutal (2023), “Julia Kristeva: Anlamlandırılamayanla Yüzleşmek.” İstanbul: Beyoğlu Yayınları.
 
Etiketler: Nur Atabiş  sanat  atölye