Milliyet Sanat
Milliyet Sanat » Haberler » Diğer » Prix Pictet Arter’e bekliyor

Prix Pictet Arter’e bekliyor

Prix Pictet Arter’e bekliyor03 Mayıs 2024 - 04:05
‘Ateş’, ‘Boşluk’, ‘Su’, ‘Dünya’ ve ‘Tüketim’ gibi geniş ve eleştirel içerikli kavramlarla 15 yıldır düzenlenen Prix Pictet fotoğraf yarışması, tarihinde ikinci kez İstanbul’da. Bugüne kadar en az 6 bin objektifin katıldığı yarışma üzerine, Prix Pictet Üst Düzey Direktörü Isabelle von Ribbentrop ve bu yılın kazanan gözü, Hintli kadın deklanşör Gauri Gill ile bir araya geldik.
EVRİM ALTUĞ 
evrimaltug@gmail.com
 
Alanında 15 yılı geride bırakan küresel fotoğraf ‘Oscar’ı ‘Prix Pictet’, yeniden İstanbul’da. Tarihinin 10’ncu sergi ve yarışma teması ‘İnsan’ ile bu kez Dolapdere Arter’e dönüş yapan küresel sanat ödülü dolayısıyla, bu yılki yarışmanın ödül sahibi Hintli kadın objektif Gauri Gill ile Prix Pictet Direktörü Michael Benson ve Üst Düzey Yönetici Isabelle von Ribbentrop gibi isimler de Dolapdere Arter’de basın ve kamuoyunun karşısına çıktı. 27 Temmuz’a dek müzenin giriş katında izlenebilecek sergi dolayısıyla Arter’de yine açılış akşamı özel bir resepsiyon da düzenlendi. Prix Pictet ödülü vc sergisi, hatırlanacağı üzere 2012-13’te İstanbul Modern’de Levent Çalıkoğlu küratörlüğünde açılan ‘Güç’ temalı, tarihinin dördüncü yarışma sergisi ile izleyici karşısına çıkmıştı. 
 
Yarışma Onursal Başkanı: Kofi Annan 
 
2008’de, onursal başkanı eski BM Genel Sekreteri Kofi Annan ile ‘Su’ teması üzerinden yola çıkan, ilerleyen yıllarda ‘Tüketim’ (2014), ‘Boşluk’ (2017-18),  ‘Ateş’ (2021-22) veya ‘Umut’ (2019-20) gibi kavramlarla düzenlenen ‘Prix Pictet’in ilk ödül töreni Fransa’nın başkenti Paris’teki çağdaş sanat müzesi Palais de Tokyo’da yapılmıştı. Tarihinde yine Paris’teki Musee d’Art Moderne de la ville adresinde bir sergi ve tören düzenleyen Prix Pictet, geçen 15 yılda Londra’daki V&A Müzesi ve Saatchi Gallery gibi mekânlardaki törenleriyle de yine ayrıca ilgi uyandırdı. 
Birinci gelen deklanşöre her yıl 100 bin İsviçre Frangı (Yaklaşık 3 milyon 600 bin TL) değerinde para ödülü de getiren Prix Pictet yarışma ve tema sergileri, bununla da kalmadı; ‘Dünya Turnesi’ni Zürih, Lozan, New York, Dubai, Şangay, Hong Kong, Hamburg, Frankfurt, Tokyo, Yeni Delhi, Tel Aviv ve Atina gibi pek çok dünya noktasına taşıdı. 
 
 
Puno bölgesindeki Ayaviri’de madencilik başlamadan önce yerel halk peynirini ve sütünü Peru’nun dört bir yanına satıyordu. Su kirliliği ve kuraklık nedeniyle inek sütünün hem miktarı hem de kalitesi azaldı, ürünü satmak ise giderek güçleşiyor. Alessandro Cinque, 2021
 
Zizek ve Nyman da danışma kurulunda
 
Yaptığı her sergiyi özel koleksiyon albümleri ile taçlandıran Prix Pictet’nin, fotoğraf sanatının geleceği adına niçin bu denli simgesel olduğunu anlamak için, aslında Danışma Kurulu’ndaki isimlere göz atmak bile yeterli. Kurulda sözgelimi, 1805’te kurulmuş Pictet Grubu’nun 2005-10 aralıklı Üst Düzey Yönetici Ortağı Ivan Pictet’nin yanı sıra, eski The Wall Street Journal ve The New York Times editörlerinden Marcus Bracuhli, Londra Üniversitesi Birkbeck İnsan Bilimleri Enstitüsü Uluslararası Direktörü, tanınmış Sloven düşünür Slavoj Zizek, dünyaca saygın Thaddeus Ropac Sanat Galerisi kurucusu T. Ropac, klasik müzik bestecisi Michael Nyman ve Büyük Britanya Sanat Konseyi Başkanı (1989-94) Lord Palumbo gibi imzalar da bulunuyor. 
 
Prix Pictet’nin, Arter’e taşınan ‘İnsan’ sergisi ve yarışması için de bu yılki jüri üyeleri arasında, yarışmanın ‘Ateş’ temalı 2021 - 22 yılı birincisi Sally Mann, Victoria & Albert Müzesi Fotoğraf Bölümü Başkanı Duncan Forbes ve Financial Times Gazetesi Sanat Editörü Duncan Forbes’un yanı sıra, İklim Krizi Danışma Grubu Başkanı ve Kurucusu, Sör David King ve Cenevre Modern ve Çağdaş Sanat Müzesi (MAMCO) Başkanı Philippe Bertherat ile NY Metropolitan Sanat Müzesi Fotoğraf Küratörü Jeff Rosenheim da bulunuyor. 
 
 
Solda: Ayasofya Katedrali’nden bir fresk parçası (11. yüzyıl), Kiev
Sağda: Oğlum Mykhail’in eli, Vyhraiv Köyü, Çerkası Oblastı 2022, Gera Artemova
 
“Ödülün güzelliği bağımsızlığında”
 
‘İnsan’ temalı ödüle ve girişimin geçmişine ilişkin kaleme aldığı metinde ayrıca, Pictet Grubu’nun halihazırdaki Baş Ortağı Renaud de Planta ise şu ifadelere başvuruyor: 
“Fotoğrafa yönelik ilgimin de etkisi ile ödülü en başından bu yana adayların tayininden itibaren yakinen izlemeye aldım. Bunun yakın bir örneği, çalışmalarıyla endüstrinin doğa üzerindeki dönüşümünü yansıtan Kanadalı fotoğrafçısı Ed Burtynsky oldu. Tahminlerim nadiren doğrudur; ancak ödülün güzelliği de burada; çünkü bağımsız. Tıpkı Pictet gibi.”
 
Prix Pictet, ödülün onuncu döneminde finale kalan 12 seçkin fotoğrafçının yapıtlarına yer veriyor. Etkinlikte, finale kalan ve yapıtları Arter’de izlenebilen fotoğrafçılar ise şöyle sıralanıyor: 
 
Hoda Afshar (İran), Gera Artemova (Ukrayna), Ragnar Axelsson (İzlanda), Alessandro Cinque (İtalya/Peru), Siân Davey (Birleşik Krallık), Gauri Gill, (Hindistan), Michal Luczak (Polonya), Yael Martínez (Meksika), Richard Renaldi (Amerika Birleşik Devletleri), Federico Ríos Escobar (Kolombiya), Vanessa Winship  (Birleşik Krallık/Bulgaristan), Vasantha Yogananthan, (Fransa).
 
 
“Queensland’in Şişe Ağacı”, Richard Renaldi, 2022, Sanatçının ve Benrubi Gallery'nin izniyle, New York
 
Tanıdık coğrafyalar ve usta objektifler
 
Sözgelimi, Arter’e konuk sanatçılardan Vanessa Winship, sınır köylerindeki çocukları işlediği ve Ermenistan, Suriye, Irak ve İran ile Doğu Anadolu Türkiye’sini fotoğraflarıyla sergide dikkat çekerken, ‘İnsan’ temalı etkinlikte, yarışma albümündeki kadrajı ile dikkat çeken Kerem Uzel ise, hayvanat bahçelerinin insan çıkışlı niyetlerle hayvanlar için nasıl acı verici, kederli mekânlar haline gelebileceğini dramatik bir denizaslanı görseliyle belgeliyor.
 
 
“Tunceli — Doğu Anadolu”, Vanessa Winship, 2007, Sanatçı ve Agence VU, Paris'in izniyle
 
‘Sürdürebilirlik’ ile ‘Çevre’ konularına odaklı Prix Pictet’nin Üst Düzey Direktörü Isabelle von Ribbentrop ile ödülün bu yılki sahibi Gauri Gill, Milliyet Sanat’ın ödül kimyası ve fotoğraf sanatının günümüzdeki durumuna dair sorularını yanıtladı:
 
Prix Pictet için bu yılki ‘İnsan’ teması niçin seçilmiş olabilir?
 
Isabelle von Ribbentrop: Aslında bu temanın niçin seçildiğini size biz söyleyemiyoruz. Çünkü 10’uncu versiyonda gördüğünüz üzere her tema için tek bir kelime seçilmiş. İlgili kelimenin, elden geldiğince ‘geniş kapsamda’ olması söz konusu. Bu ise temaya ilgi göstererek yarışmaya katılan sanatçının özgür, bağımsız bakış açısını, yaratıcılığını koruma gayemize dayalı. Eğer ‘İnsan’ gibi bir temanız varsa fotoğraflarınızda ille insanların bulunması da şart değil. Zaten ‘İnsanlık’ hepimizi etkisi altına alan, bunu da hem pozitif hem de negatif yönleriyle beraberinde getiren bir kavram. Bizim bu kavramla nasıl etkileşimde bulunduğumuz, insanların çevre içinde bu kavrama gösterdiği tepkiler, kavramın ne derece sürdürülebilir olup olmadığı da bunda etkili ki, seçtiğimiz tema - kelimelerin her daim olumsuz bir dokunuş taşıması da gerekmiyor. Bundandır ki ‘umut’, ‘su’ gibi temalarla da çalıştık. İnsanlar sergilerden çıkarken, ‘Tanrım, bu çok depresifti!’ demesin diye duyarlılık içindeyiz ve çok çaba sarf ediyoruz.
 
Jüri ile yarışma katılımcıları arasındaki iletişim ne yönde kuruluyor?
 
Jürimiz bağımsız yükümlülerden oluşuyor. Sanat dünyasından ve büyük müzelerden tanınmış üyelerimiz olabiliyor. Her yılın jürisine bir önceki kazananı da dahil etmek gibi bir kurala sahibiz. Yani bu yılki jürimizde geçen yılın kazananı Sally Mann da yer alıyor. Bu yılki kazanan sanatçı Gauri Gill ise, gelecek yılki jüri üyelerimizden olacak. Burada hedeflediğimiz şey jüri ve bakış açıları adına bir nevî geri dönüşüm, bir devamlılık da denebilir. Jüriyi her iki yılda bir yenilerseniz, bu Prix Pictet adına yeterince ‘marka yaratıcı’ olmayabilir. Bu açıdan sürekli yenilenen jüri, girişimin en önemli bölümünü teşkil ediyor. Onlar bu serginin de biraradalığını tayin ediyorlar, sergiyi yaratıyorlar. 
 
Ödül için seçtiğiniz temalar, içlerinde kudretli olduğu kadar fizik ötesi çağrışımlara da açıklar. Dediğiniz gibi, umut, boşluk, ateş… Buradan, seçilen temalarda bilimi, sosyolojiyi, sanat tarihi ve eleştiriyi harmanlar bir bağlantı bulunduğu da söylenebilir mi?
 
Evet, burada bize hep bir ‘alan’ bırakıldığı söylenebilir. Gerçekten tartışılacak bir sergiye yol açan bir alan. Eğer kalkıp ‘ayakkabı’ gibi bir tema seçecek olursanız, karşınıza da hep ayakkabı imgeleri çıkıverir. Buna ek olarak ‘göç’ veya ‘hac’ gibi temalarda, insanları savaşlar vb. hallerde hep bu eylemler içinde gösterir fotoğraflar elde edersiniz. Dolayısıyla seçtiğiniz tema - kelimenin hem pozitif bir yanı, hem de fotoğrafçı adına farklı bir hikâyeyi kapsayabilir hali olması söz konusu. Burada adayların, ortaya koydukları serileri bu tema için üretmemeleri elzemdir. Sally Mann veya Gauri Gill’in çalışmalarını ele alacak olursak, bu çalışmaların uzun, eski yıllardan kalma oldukları dikkatinizi çekebilir. Bu isimler halen bu yönde çalışmayı da sürdürmekteler. Öte yandan Prix Pictet için pek çok sanatçının da yeni üretimde oluşlarından ayrıca memnunuz. Buna örnek olarak, ‘Ateş’ teması için başvurmuş Christian Martin’in eserlerini verebiliriz. Bu da bizi sorunuzdaki adaylar-jüri üyeleri ilişkisine, yani onları aday belirleyenlere geri getiriyor: Bu yılki yarışmamızda yaklaşık 300 aday gösteren bulunuyor ve bu kimseler ne yaptığını bilen kişiler. Tema eşliğinde kafalarında mevcut veriyi de kullanarak, diyelim ki ‘gelişme’ diye verilmiş bu temaya hangi ismin oturabileceğini öneriyorlar. Bunun için birbirlerinden fikir alıyor, beyin fırtınaları düzenliyorlar. Biz bu süreçte politik olmak yanlısı değiliz. Bunun gibi, temalar hakkında da böyle tartışmaların yaşanmasını doğru bulmuyoruz. Bunun daha genel olmasını arzu ediyoruz. 
 
Deneyiminiz size bugünkü fotoğrafın ‘krizi’ için ne söylüyor? Dijital - sosyal medya ile gelen aşırı görsel üretim ve paylaşımına nasıl bakmalı?
 
Bence durum tersini gösteriyor. Fotoğraf krizde değil. Fotoğraf hayli pozitif bir vaziyette. Eğer bugün sosyal medya ve olanakları olmasaydı, bizler fotoğraf sanatı hakkında daha az şey biliyor olurduk. Ben günümüzde artık herkesin kendi kimliğini tabir edebileceği görüşündeyim. Fotoğraf hayatlarımızı daha kolay kılıyor. Çünkü siz bile bugün fotoğrafçı olduğunuza inanıyorsanız, bunun sebebi fotoğraf çekmek adına sürekli elinizde tuttuğunuz telefonlardan kaynaklanıyor. İnsanlar fotoğraf yoluyla ifadeyi daha kolay bularak, yaşamlarını birbirleri için de kolay ve anlaşılır hale getiriyor. Bu sıraya, bir tablo veya başka bir sanat eserine de aynı süreçte bakan genç nesilleri de koymamız gerek. Kısacası ben fotoğrafın olumlu bir etkisi olduğu inancındayım. 
 
 
“Alice”, Sian Davey, 2022, Sanatçının ve Michael Hoppen Gallery'nin izniyle, Londra
 
Medya ve araçlarının günümüzdeki hızlı dönüşümü sebebiyle imajın kelimelerden daha avantajlı olduğu günleri yaşıyoruz… 
 
Evet, böyle ve Prix Pictet’de de gördüğünüz üzere, bunların bazıları imge üzerinde gayet işe yarayabilir durumda. Burada eserlerini neredeyse tamamıyla Photoshop ile üretmiş sanatçılar da var. Buna mukabil eserlerinde foto-jurnalizm ve hakikate dayalı olanlar da mevcut. Son kertede ortaya koymaya çalıştığımız, fiziksel olarak görmeye müsait bir sergi. Yoksa sadece sosyal medyada değil. Çünkü tamamen farklı bir izlenim söz konusu. Karşınıza asılı bir fotoğrafın sizde uyandırdığı ile bir iPhone’da sürüklediğiniz arasında büyük fark bulunuyor. Tabii bu benim kişisel görüşüm. Dolayısıyla bize yarışma adına başvuran ve A.I. vb. kullanıp kullanamayacaklarını soranlara yanıtımız hep, A.I. çıkışlı böylesi bir ödülün kendi içinde tamamen farklı bir ödül olacağı yönünde. Bu süreçte küresel, genç izleyici ve sanatçı kitlesiyle buluşmak bizim için öncelikli. Onlar da karşılarına asılı olanlara ve kendi geleceklerine ilişkin anlayışlarında sorumlu ve farkında. Dikkat ederseniz genç nesil, neslimize yönelik ‘Siz her şeyi yanlış yaptınız,’ türünden bir suçlayıcı tavır içinde. Ancak biz de, onlara çağrıda bulunarak sürekli başkalarını suçlamamaları gerektiğini, ama eğer bir şey yapılması gerekiyorsa, bunu da kendilerinin sürece katılmaları suretiyle yapmalarının önemini belirtiyoruz. Bir sergiyi gezdikten sonra belirebilecek iletişim ve girişimci ruh çok önemli. Sözgelimi bir sınıfı sergiye çağırdıktan sonra, nasıl konuşmaya başladıklarını zaten kendiniz de görüyorsunuz. Bu manzara dünyada ve insanlar arasında gerçekte neler olup bittiğini anlamanızda büyük rol oynuyor. 
 
Basılı görselin mevcudiyeti giderek azalıyor. Dergiler, gazeteler epey tiraj kaybediyor. Hemen her görsel-yazılı mecra dijitalleşti. Fotoğrafın da ‘yaşam iklimi’ dönüştü. Yorumunuz?
 
Prix Pictet’yi 15 yıl önce hayata geçirirken, hiç kimse çevre sorunları ya da sürdürebilirlikten bahsetmezdi. ‘Sürdürebilirlik’ tabirini Almanca olarak - ‘Nachhaltigkeit’ - telaffuz ettiğimde, neredeyse dilim kopacak sandım. Hani, yani öyle karmaşık bir kelimeydi! Prix Pictet’nin bu uğurda bir nevî ön koşucu olduğu görüşündeyim. Çünkü 2008 haritasına baktığımızda bize herkes ‘Neden sürdürülebilirlik, neden çevre meseleleri? Niye güzel manzaralara vb. odaklanmıyorsunuz?’ diyordu. Ödül, insanların bu konuları düşünmesine yardım etti. Ödül bünyesinde mesajı olan hiç bir fotoğrafçı arasında bir ayrım gözetmiyoruz. Katılımcıların tanınmış olup olmamalarını esas almıyoruz. Bu fotoğrafçılar, dosyaları ile doğrudan kendilerini aday gösteren 300 kişiye iletiliyor. Dünyayı değiştirip değiştirmediğimiz hakkında yorumda bulunamam, ancak ödül insanların bu konuda düşünmeye başlamalarına, ‘Dünyada neler oluyor?’ diye sorabilmelerine vesile oldu.
 
Prix Pictet tarihinde sergilenen ‘en büyük’ yapıt(-lar) hangisiydi ?
 
Biri sanırım Luke Delahaye’a aitti. ABD’de bir genel kurul odası (OPEC) görseliydi. (https://prix.pictet.com/cycles/power/luc-delahaye) Dört metre uzunluğu, üç metre genişliği vardı. 
 
Tüm kazananlarla ilgili bir sergi yapmak gibi bir hayalim var. Bu yıl Prix Pictet’nin 10’uncusunu düzenliyoruz, belki gelecek sene bunu yapabiliriz. Luke Delahaye gibi, çok küçük ebatlardaki eserlerle sergilediğimiz bir diğer sanatçı ise, Tokyo metrosunu yoğun saatlerinde görselleştiren Michael Wolf oldu. (https://prix.pictet.com/cycles/space/michael-wolf ) 
 
Bir fotoğrafa eşlikçi metni seçerken ölçütünüz nedir?
 
Buna da genellikle pek müdahil değiliz. Ama bununla beraber, fotoğrafçılardan eğer anlatacak bir hikâyeleri de yoksa gelecek diğer başvuruları pek kabul etmiyoruz. Onlardan esasen ‘niçin bunu yaptıkları ve tema ile nasıl ilgili oldukları’ konusunda özel bilgi istiyoruz. Bazen harika fotoğraflar çıkıyor olsa da, bunların bir hikâyeleri olmuyor. Bize ‘size bir hikâye vermek istemiyorum,’ diyenler çıkabiliyor. ‘İsimsiz’ olanlar da, bir ‘resimaltı’ dahi olmayanlardan çıkıyor. Aslında hikâye istiyoruz evet, zira sergimizde bu fotoğraf sanatçılarını da bir arada tutacak bir unsura gereksinim duyuyoruz. Kimseyi tek başına sergilemek gibi bir gayemiz yok. Bazen sanatçılar sadece tek bir fotoğrafla sergiye dahil olmak istese bile, bunu reddederek hepsine aynı muameleyi, eşit saygıyı gösteriyoruz. Eserlerin yanına gelebilecek hikâyeler de, gerek sergi alanı, gerekse İnternet sitemiz adına böylece seçiliyor. 
 
 
İsimsiz no. 2, Hoda Afshar, 2015–20, Sanatçının ve Milani Gallery'nin izniyle, Brisbane 
 
Size ‘Bu bir fotoğraf değil, hayır,’ dedirtecek kriterleriniz neler peki? Zira güncel sanatta, medyada, dijital basında, sosyal medya ve reklamda da, fotoğrafın sınırları son derece muğlaklaştı. 
 
Prix Pictet özeline baktığımda, uzak - yakın böyle bir konumumuz olmadı ki bu noktada çok şanslıyız. Sözgelimi tema ‘Su’ olsun, ben de katılmak üzere çocuklarımı harika bir kumsalda çektiğim fotoğrafımla başvurayım. Bu, size oralarda olup bitenle ilgili bir fikir vermez ki. Tabii, onun yanında devasa bir çöp yığınını içeren bir görsel olduğunu varsayın, içlerinde bir dolu plastiğin yüzdüğünü düşünün. Ve oturdukları yerin de esasında harika ve doğal bir sahil olduğunu ekleyin. Yani, biraz daha anlam katılacaktır. Ben Üst Düzey Direktör olarak herhangi bir şeye karar vermekle yükümlü değilim. Bu bağımsız bir ödül. Kimin finalistler veya kazananlar olduğunu da jüri ile aday gösterenler tayin ediyor. Ben de ödülün birincisini sizler kadar sonradan, diyelim ki basına servis edilmeden bir saat kadar evveline öğreniyorum. Bu durum aday gösterenlerin bağımsızlığı için de geçerli. Bunun kararını ben vermiyorum. Herhangi bir e-mail alınca, bana diyelim ki ‘Arkadaşımın kızı harika bir fotoğrafçı, acaba Prix Pictet’ye başvurabilir mi?’ denilince, söyleyeceğim tek şey ‘Aday gösterenlere gitmelisiniz,’ olacaktır. Bunu yapamam, yaparsam bu önyargılı bir tavır olur. Ödülümüz bağımsız biçimde işliyor. 
 
Sergi ‘İnsan’ temasıyla da daha öncekiler kadar etkileyen diptik (ikili) çalışmalar, renkli-siyah beyaz ve karışık teknik fotoğraflar, manzara kareleri ve gerçeküstü sahneleriyle, sanat tarihiyle de cilveleşiyor. Fotoğrafın icadından beri görsel sanatların böyle bir ilişkisi hep oldu, bu konudaki yorumunuz nedir?
 
Evet, tıpkı sizin adınız gibi fotoğraf da kendi içinde tarihiyle evrimleşen bir bünyeye sahip. Bildiğiniz gibi ‘photo-graphy’ kelimesi kökenini antik Yunan’dan, ışığın yazısından alıyor. Fotoğraf için en önemli gereksinim, ışık. İnsanlar yüzlerce yıl önceden mağaralara girdikleri günden beridir ışığa gereksinim duydular. Yine çocuklukta okullarda tek delikle yaptığımız o ilkel kameraları anımsayın. Fotoğrafın yakın zaman önce icat edildiği değil, ama uzun zamandır var olduğu kanısındayım. İnsanlar Nikon, Ifor, Canon sahibi değilken bile, mevzu ışık ve onun hakkındaki bilgiyle, onunla nasıl yaşadığımızla, daha sonradan ise bunları Leica’larımızda, iPhone’larımızda nasıl kullanageldiğimizle ilgiliydi. Elbette sanat tarihinin bir parçası, fotografiydi. Almanya’nın, İtalya’nın bir eski kilisesine gittiğinizde, yüzyıllar önce yapılan o imajları gördüğünüzde, konunun gelen ışık, o ışığa bakma ve kullanma şekli olduğunu görebiliyorsunuz. Bunların hepsi birbirinin üzerine temelleniyor. Üniversitelerdeki sanat tarihi derslerinde fotoğraf tarihi mevcut mu bilinmez ama özellikle de günümüzde bunun tarihini okumak mümkün. 
 
 
“Kötlujökull Buzulu, İzlanda”, Ragnar Axelsson, 2021, Sanatçının ve Qerndu, Reykjavik'in izniyle
 
İzleyicinin aynı zamanda o görseli üretken halde olması, bunca üretim karşısında onu hayli sabırsız hale getirdi ki, bu da başka bir problem, değil mi? Karşısındaki bir ‘başyapıt’ da olsa, en fazla iki dakika zor durur hale geldi. 
 
Evet. Bu da Arter gibi müzelerin varlığının gerekliliği konusuna bizi geri getiriyor. Burada açılan sergilerin kişi bazında deneyimleniyor oluşu, herkesin kendi dijital dünyasını kurduğu günümüzde çok önemli. Sanırım bir telefondaki dikkat sınırımız artık iki saniyeyi bile zor buluyor. Sergilerimizi İnternet sitemize de ekliyoruz. Ancak, Prix Pictet sergilerimizi, gezdikleri mekânlarda ücretsiz sunuyor olmamız da tam olarak bundan kaynaklanıyor. Bu yolla insanları birbirleriyle konuşmak üzerine yüreklendirmek, bir tür topluluk kurmalarını sağlamak ve bizzat gezmelerine yol açmak istiyoruz. 
 
Dikkat çeken biçimde, kültür sanat kurumlarının ‘dükkân’larına da ziyaretçiden büyük ilgi var. İnsanlar bu deneyimden gözle görülür hatıralarla ayrılmaktan çok hoşlanıyor. Sizde durum ne?
 
Prix Pictet ekibi olarak bizler sanatın satış tarafında değiliz. Ama diyelim ki bu yılın birincisi Gauri Gill’in yapıtlarıyla ilgilendiğini söyleyen biri çıkarsa, onu temsil eden galerisi ile veya bizzat sanatçı ile sizi ilişkilendirebiliriz. Herhangi bir menfaatimiz bulunmuyor ve bir şey de satmıyoruz. Sergilediğimiz sanatçıların kiminin kendilerini temsil eden bir galerileri de olmayabiliyor. Bu tür durumlarda sizi sanatçıyla temas haline sokabiliyoruz. Bazen de, diyelim ki geçen yılın birincisi Sally Mann’da görüldüğü üzere artık bu çalışmaları alamayabilirsiniz. Çünkü çok eski tarihli olan ve yalnız beş adet çoğaltılmış bu yapıtlar tükenmiş olabiliyorlar. Sanatçı bize bunu ödünç verebiliyor veya bağışlayabiliyor elbette. Ancak bizim bunu satın alabilmemiz söz konusu değil. Prix Pictet, eğer kimi izleyiciler sergilenen yapıtları çok sever de bunları edinmek isterse işin ticari yönüyle ilgili hiçbir yükümlülük taşımıyor. Sergilediğimiz sanatçılar arasında henüz kendi ülkelerinden dışarı çıkmamış olanlar dahi olabiliyor. Dolayısıyla sergiden veya basılan özel kitabından sonra dünya çapında tanınan sanatçılarımız oluyor. Sözgelimi Fildişi Sahili’nden yarışmaya katılarak ‘Umut’ teması ile kazanan Joanna Choumali ( https://prix.pictet.com/cycles/hope/joana-choumali ) ‘Ça va Aller’ / Her Şey İyi Olacak isimli bu seriyi iPhone’u ile 2016’daki terörist saldırılar ardından çekmiş. Dikişle müdahale ettiği bu günlük hayat kareleri, ruhu için adeta bir tür ilaç vazifesi görmüş. Kendisi şu anda NY’da önemli bir galeri tarafından temsil ediliyor. 
 
Tarihte Yoko Ono’dan Ai Wei Wei’ye dek birçok görsel sanatçının fotoğraftan faydalandığı malûm. Prix Pictet’nin 15 yıllık tarihinde ödül için başvuranlar arasında ‘şöhret’lere de rastlandı mı?
 
Tabii bu konuya nasıl yaklaştığınızla ilgili. Sözgelimi ‘Ateş’ teması ile yarışmanın son birincisi Sally Mann, dünyanın en saygın fotoğrafçıları arasında. Ancak kastettiğiniz ‘şöhret’ olma durumu bizi ilgilendirmiyor. Ancak finalistlerimize baktığınızda, Andreas Gursky, Thomas Ruff gibi oldukça tanınmış fotoğrafçıları da görebiliyoruz. Tabii bazen jüriye ‘ben çok meşhur biriyim, niye kazanamadım,’ diye itiraz edenler de oluyor ki, aralarından çok ünlü olduklarını düşünerek tek yapıt yollayanlar dahi çıkabiliyor. Biz de ısrarla onlara yarışmanın ‘seri’leri, ‘hikâye’leri kabul ettiğini vurgulamak durumunda kalıyoruz. Bu ödülün birçok sanatçının tanınır hale gelmesine katkısı olduğuna inanıyorum. Bildiğiniz gibi, fotoğraf dünyası güncel sanat dünyasından tamamiyle farklı bir bünyeye sahip. Ai Wei Wei fotoğrafla çalışan bir sanatçı olsa da, sırf bu alanda görünmek istediğini zannetmiyorum. Ancak elbette hepsiyle bağlantımız sürüyor. Bazen bu figürlerin jüride yer alıp almamaları gerektiğini konuştuğumuz oluyor. Neticede onların meşhur olup olmadığı, tercihlerimizde belirleyici değil. İlgi alanımız bu değil ve temanın hikâyeyle örtüştüğü durum da bu değil. 
 
 
“Madenci”, Michal Luczak, 2017
 
Prix Pictet alanı dışında bir soru: İlginizi çeken bir görselin kurgu veya kurgu dışı olması sizi bağlıyor mu?
 
Ben de bir koleksiyonerim; uzun süreden beri eser toplamamda eşimin ailesinin buna ilgisinin payı da bulunuyor. Fotoğraf sanatına yatkınlığım, büyükannemin fotoğrafçı olmasından ileri geliyor. Bununla yetiştirildim, büyütüldüm. Bu alanın insanları arasındayken gerçeklik üzerine sohbetlerine denk geldim. İnsanların birbirleriyle nasıl temas kurup, kimin kiminle tanıştığı, neyin fotoğrafının çekileceği konusunda son derece tutarlı olmak gibi unsurlar öncelikliydi. Vaktiyle bildiğiniz gibi, bir kamerada 36 kare ‘hakkınız’ mevcuttu ve ardından onları geliştirmek üzere ortaya çıkarırdınız. Ama günümüz nesli neredeyse her şeyin fotoğrafını kalite kontrol olmaksızın her daim art arda çekiyor. Hatırlarım, 16’ncı yaş günümde bana büyük bir fotoğraf makinesi hediye edilmişti. Halen çalışır vaziyette bir Nikon. Bir makara film, 36 kare. Sonra baskıya getir… Hepsinin işe yarar olduğunu umarak bekle ve sonuçlarını foto - albüme kat. Benim görece daha fazla fotoğraf çekmeyişim biraz da bundan ileri geliyor. Çünkü ‘kurgu dışı’ sorunuza gelecek olursak, inandığım odur ki, hayatta yine de kimi izlenimler kafanızda kalabilmeli. 
 
Bir başka örnekle açıklarsak, geçenlerde en küçük evlâdımla bir konsere, kiliseye gittik. Görebildiğimiz tek şey iPhone ışıklarıydı. Tüm ebeveynler elleri telefonlarında konseri filme alıyordu. Yani konuşup durarak, bunlarla uğraşarak o sanatçıları utandırmış olmuyor muyuz? Öyle ki, peder etkinliğin başında zaten izleyiciye konserin filme alındığı ve linkini paylaşacağını bildirmişti.
 
Dolayısıyla bunun karşısına satın aldığım fotoğrafları koyunca, kurgu olup olmadığı konusu ile pek ilgilenmiyorum. Evde ikisinden bir karma bulunuyor. Sözgelimi Terence Hermon’un güzel kareleri mevcut. ABD’nin kadrajlarıyla dolu bir bütün seri. Kendisi zaten finalistlerimizden biriydi. HIV vakalarından idam cezalarına geniş bir içeriğe sahip. Hem ürküten, hem de etkileyici bir bütün. Bunun gibi, Beyrutlu sanatçıları da, kadın fotoğrafçıları da burada anmak gerek. Neticede en önemlisi şu ki, seçtiğiniz eseri beğenmeniz gerekli. Evinizde olsun istemiyorsanız, satın almanıza da lüzum yoktur. Yani ben kalkıp da biri bana ‘Bak, bu sanatçı gelecekte çok iyi bir isim olacak,’ dediğinde bununla hareket etmiyorum. Biri onu duvardan kaldırınca üzülür müsün, mesele burada. Sözgelimi evde Turner ödülü sahibi Wolfgang Tillmans’a ait çok güzel bir eserim var. Düğünümden bir karem var… 
 
Dünyaca saygın haber fotoğrafı yarışmalarının hemen hepsinde objektiflerin bize son derece ‘pitoresk’ / ‘tablovari’ kompozisyonlar sunduğu görülüyor. Yorumunuz var mı?
 
Evet. Prix Pictet olarak biz bunu ölçü almıyor, ilgilenmiyoruz. İlgili kare her şey olabilir. ‘Pitoresk’ de, foto muhabirliğin bir neticesi de. Ama bildiğiniz gibi Sony Fotoğraf Ödülü ve benzerlerinin, bu konuda bariz kuralları bulunuyor. Biz yalnızca seçtiğimiz temaya dair brifingimiz adına emin olmayı önemsiyoruz. Bu bazen, sanatçıyı aday gösterenlerce anlaşılabilecek biçimde, diyelim on cümleye kadar bir paragraf da olabiliyor. 
 
 
İsimsiz, Vasantha Yogananthan, 2022
 
Prix Pictet, diyelim ki Sebastiao Salgado gibi bir figüre ‘Yaşam Boyu Başarı Onur Belgesi - Ödülü’ vermeyi düşünüyor mu?
 
Salgado Prix Pictet’nin başlangıcından itibaren bizimle oldu, büyük bir destekçi. Kendisiyle projeyi görüştüğümüzde bize ‘Bu fantastik!’ demişti. Takdir edersiniz ki, ödülü henüz kazanmış değil. Hoş, kazanacağı da bariz bir şey. Salgado, Kofi Annan ile birlikte bizim kuruluşumuzda büyük pay sahipleri. Annan başından bu yana Onursal Başkan sıfatıyla bizimleydi. Fotoğrafta ‘Master’ denebilecek veya ‘Yaşam Boyu Başarı’ adına bir figürü anons etmiş değiliz. Bunu yapabileceğimizden kuşkuluyum. Zira herkesin eşit muamele görmesi taraftarıyız. Zaten her yıl olduğu gibi tüm finalistler de, bu yılın kazananı Gauri Gilli ile dostluklarını sürdürmekte. İlk günden beri Prix Pictet’nin misyonu odur ki, her daim kapsayıcı ve çeşitliliğe yatkın olduk. Kadındı, değildi,  hangi ülkedendi, bunları öne çıkarmaksızın 15 yılda sunduğumuz 6 binden fazla fotoğraf sanatçısına baktığınızda, hepsinin dünyanın dört bir yanından olduğunu fark edersiniz. Fotoğrafta bir ustayı ticari hale getirmek gibi bir pozisyonumuz olduğu kanısında değilim. Tamam, ta derinlerde hepimizin bir favorisi olabilir ancak, hepimizin kazanan olduğunu ummak daha doğrusu değil mi? Bu vesileyle geçmiş kazananlarımızdan Valerie Belin ( https://prix.pictet.com/cycles/disorder/valerie-belin ) şu anda yaklaşan Photo London Sanat Fuarı’nda ‘Master’ sıfatyla alkışlanıyor olacak, bunu da hatırlatalım.
 
 
“Abuelo Estrella (Yıldız Dede)”, Yael Martínez, 2021, Sanatçı, Magnum Photos ve Patricia Conde Galería, Mexico City'nin izniyle 
 
Böylece, Prix Pictet’nin yapısal olarak ifade özgürlügü kadar izlenim özgürlüğünü de savunduğunu söyleyebiliriz, tıpkı bir makinenin hem objektif, hem de sübjektif oluşu gibi, ne dersiniz?
 
Evet. Bu güzel bir mukayese olur. Bunu anımsayacağız!
 
***
 
Prix Pictet 2024 ödülü sahibi Gauri Gill anlattı:
 
 
“Jannat, Barmer”, Gauri Gill, 1999–devam ediyor 
 
Sanatçının ve James Cohan'ın izniyle, New York
 
Serilerinizi oluştururken gittiğiniz coğrafyalarda izlenim ve dışavurumlarınızı nasıl bitiştiriyorsunuz?
 
Fotoğraf sanatında bu zaten projenin de bir parçası. Bir bakıma hakikatle aranızda büyük bir bağ bulunuyor. Kendi adınıza tecrübe ettiğinizi hakikat olarak tabir ediyorsunuz. Lakin belli bir seviyeye dek bu böyle. Çünkü bir noktadan sonra bunun, adına ‘dokümanter’ bile diyelim, tamamiyle kurgu olduğu ortaya çıkabiliyor. Bu tamamıyla ‘subjektif’ bir durum. Çalışmalarımda empatiden ziyade  - ki empati de önemli bir unsur olmakla beraber - konu ile aramda belli bir mesafe ve o mesafeyi yıkmaya dayalı çaba önem kazanıyor. Bu durumu ‘saygı’ ile açıklamak fazla klasik bir yaklaşım olurdu, fakat burada tercih edebileceğim tabir daha ziyade ‘dayanışma’ olur. Bu alanda çalıştığım diğer sanatçılar, belki işbirliğine gidiyor, konuyla diyalog da kuruyor olabilir. Bu da kendi içinde anlaşılır bir durum. Ancak ben kendi adıma, konuyla aramdaki o mevcut mesafeyi yıkmaya odaklanıyorum.  
 
Çalışmalarınızda heykelsi bir doku da mevcut, ne dersiniz?
 
Söylediğiniz ilginç. Ben daha ziyade tiyatro etkisi olduğunu düşünürdüm. Doğaçlama hareketlerin etkisine sahip bir sanat dalı olarak, tiyatroda da gerçeği, kamusal gerçekliği ve benzeri her türlü ortak deneyimi araştırırsınız. Bu açıdan hakikat de son derece doğaçlama bir unsur. Rastlantıyla da içli dışlı. Bu fotoğrafa da çok yatkın bir duruma karşılık geliyor. Bu noktada klasik tiyatroyu ele aldığınızda ise, ortaya koyduğunuz ifade stili, oyunculuk biçimi, aktörlerin sahnedeki halleri ve izleyicilerin varlığı gibi unsurlar akla gelebiliyor. Bu da benim belli konularda seri fotoğraflar çalışmama müsaade ediyor. Yerel kimi sanatçılarla yaptığım çalışmalar da buna örnek sayılabilir. Burada ayrıca izleyiciyi de sahneye nasıl katabileceğimiz sorusu, aksi yönden beni cezbediyor. Bu türden bir ikiliği nasıl alt üst edebileceğimizle ilgiliyim. Aktör ve izleyen arasındaki mesafeyi nasıl kaldırabileceğimizle meşgulüm. Anlatıcının pozisyonunu nasıl değiştirebiliriz? Öte yandan söz ettiğiniz heykel konusunu pek düşünmemiştim. Çölü, ışığın durumunu da hesaba katınca, bunların devasa varlıklar olduğu aşikâr. 
 
Bir seri fotoğrafı karşımıza koymak. İçlerinden eleme yapmak ve sergilemek. Belki en zor olanı bu. İmgelerden bir cümle türetebilmek. Ne dersiniz ?
 
Gerçekten öyle. Bu bir cümle ve ondan da arta kalanlar ayrıca. Evet. Ancak neticede büyük arşivler de her daim açık olanları, değil mi? Gittikçe büyüyorlar, kendi metamorfozlarını yaşıyorlar. Pek çoğu analog tabii. Prix Pictet ile birlikte yapılan en değerli şeylerden biri de bu arşivleri dijitalleştirmek. Böylece her şeye farklı bakabilme imkânı bulabiliyorum. Her şeye farklı gözle bakabiliyor ve erişebiliyorum. Bütün negatifler ve kontak baskıların durumu hepimizin malûmu.
 
Bilgi: prixpictet.com