Milliyet Sanat
Milliyet Sanat » Haberler » Diğer » SaDe Sanatçı Programı sergisi açıldı

SaDe Sanatçı Programı sergisi açıldı

SaDe Sanatçı Programı sergisi açıldı24 Kasım 2025 - 04:11
İKSV’nin Mercedes Benz Türk işbirliğiyle sunduğu SaDe Sanatçı Programı’nın 2024-25 dönemi sergisinin açılışı, Tophane’deki Özel Saint Benoit Lisesi La Galerie’de, kurum yetkilileri, sanatçılar ve proje imzacılarının katılımında gerçekleşti. Kahramanmaraş depremlerinden etkilenen 35 yaşını geçmemiş sanatçıları destekleyen güncel sanat projesini görünür kılan karma sergi 21 Aralık’a kadar ücretsiz görülebiliyor
İstanbul Kültür Sanat Vakfı (İKSV) ve Mercedes Benz – Türk işbirliğiyle yapılan SaDe Sanatçı Programı’nın 2024-2025 dönemi sergisi açılışı, İstanbul Tophane’deki tarihi Özel St. Benoit Lisesi’nin ‘Le Galerie’ adlı iki katlı alanında, projeye katılan sanatçılarla düzenlendi. 
 
SaDe projesi, İKSV’nin yürütücülüğünde ve Mercedes-Benz Türk’ün proje ortaklığında hayata geçirilirken, görsel sanatlar alanında faaliyet gösteren sanatçıların gelişimlerine katkıda bulunma hedefiyle 2022 yılında başlatıldı. 2024 yılında SaDe, Şubat 2023’te yaşanan Kahramanmaraş merkezli depremlerden etkilenen 35 yaşını aşmamış sanatçılara yönelik bir çağrı açtı ve bu yıla özel olarak destek sağlanacak sanatçı sayısı beşten altıya çıkarıldı. Program kapsamında, belirlenen altı sanatçıya tasarı aşamasındaki projelerine katkı sunmak amacıyla 5.000’er Avro destek sağlandı. Sanatçılar, üretim süreçleri boyunca projelerini geliştirebilmeleri için alanlarında uzman mentorlarla çalışma imkânı bulurken, destek almak isteyecekleri kültür-sanat profesyonelleri, kurumlar ve üreticilerle de bir araya getirdi. 
 
 
Fona başvuran sanatçıların resim, heykel, fotoğraf, çizim ve baskı gibi farklı sanat dalları, biçim ve tekniklerle oluşturdukları tasarı halindeki projelerini, sanatçı ve akademisyen Şive Neşe Baydar, sanatçı Burçak Bingöl, sanatçı Sinem Dişli, sanat alanı yöneticisi ve sanatçı Erkan Özgen ile sanatçı ve akademisyen Evrim Kavcar’dan oluşan jüri değerlendirdi.
 
SaDe programından destek alan sanatçıların, programa dönem boyu destek veren ‘mentor’ları Serkan Taycan, Emre Hüner, Aslıhan Demirtaş, Nazlı Pektaş, Evrim Kavcar ve Günseli Baki’nin katkılarıyla sürdürdükleri çalışmalar sonucunda ürettikleri eserleri, Özel Saint Benoît Fransız Lisesi La Galerie’de ücretsiz izlenebilecek. Buna göre sergi hafta içi: 16.00 -18.00, haftasonu: 10.00 -18.00 ve 20 Aralık Cumartesi, 10.00 -12.00 aralığında izleyicilerle buluşacak.
 
 
Proje kültür sanat dünyasından ilgi görüyor
 
Açılışa, İKSV İstanbul Bienali Direktörü Kevser Güler ile, sergi mentorlarından, küratör ve sanat eleştirmeni, AİCA TR üyesi Nazlı Pektaş ile Öktem Aykut Galeri kurucularından, Tankut Aykut ve sanatçı Memed Erdener gibi bir çok isim de ilgi gösterdi. 
 
Etkinlik bünyesinde, Rozelin Akgün, Cemil Çalkıcı, Aylin Çankaya, Gökçe Çetin, Nesime Karateke ve Macide Yalçınkaya’nın SaDe (Sanatçı Destek Fonu) desteğiyle ürettikleri eserler, Özel Saint Benoît Fransız Lisesi’nde 21 Aralık’a kadar sergilenecek. SaDe projesi, 2022 yılından bu yana sürdürülüyor. Diğer yandan, proje kapsamında, SaDe programı katılımcılarının tasarı aşamasındaki projelerinden eser üretimine uzanan yolculuklarını belgeleyen bir film de hazırlandı. Altı sanatçının hikâyesini bir araya getiren film, Ege Göksu’nun yönetmenliği ve kurgusunda, Orkan Varan’ın görüntü ve ses tasarımıyla hayata geçirildi. İlgili film, YouTube üzerinden bir bağlantıdan da (https://www.youtube.com/watch?v=u2eEIekIgiI) izlenebiliyor.
 
 
Macide Yalçınkaya, , Aylin Çankaya, Rozelin Akgün, Nesime Karateke, Cemil Çalkıcı. 
 
Programın ikinci döneminde desteklenen sanatçıların yapıtlarının yer aldığı etkinliğin açılışında, İKSV Genel Müdürü Görgün Taner, Mercedes-Benz Türk İcra Kurulu Başkanı Süer Sülün ve SaDe sanatçılar da hazır bulundu. Etkinlik, SaDe Proje Yöneticisi Duygu Şengünler’in sunuşuyla başladı. İKSV Genel Müdürü Taner, açılışta yaptığı konuşmada özetle şunları belirtti: “İKSV olarak yeni sanatsal üretimlere ve sanatçılara destek olmak, en önemsediğimiz çalışmalarımız arasında. Uzun yıllar birçok projede birlikte çalıştığımız Mercedes-Benz Türk ile başlattığımız SaDe, yani Sanatçı Destek Fonu da bunun güzel örneklerinden bir tanesi. Şimdi bu programın ikinci dönemindeyiz ve sanatçıların üretimlerini gerçekleştirmeleri için onları desteklemeye, güncel sanat alanında çalışan sanat profesyonelleriyle bir araya gelmelerini sağlamaya, kendi deneyimlerimizi, becerilerimizi ve ulaşabildiğimiz ağları onların çalışmaları için kullanmaya devam ediyoruz. 
 
 
İKSV Genel Müdürü Görgün Taner
 
İKSV’den Özel St.Benoit Lisesi için özel teşekkür
 
Dönem boyunca SaDe programıyla hem finansal destek hem de mentorların desteklerini alarak çalışan genç sanatçılar, bir ay boyunca üretimlerini bu güzel mekânda izleyicilere sunma fırsatını da bulacaklar. Bu çalışma için hem sanatçılara, hem bu programı birlikte hayata geçirdiğimiz Mercedes-Benz Türk’e hem de mekânın kapılarını bize açarak bu sergiye önemli bir destek veren Saint Benoît Lisesi’ne gönülden teşekkür ediyorum.”
 
Mercedes-Benz Türk İcra Kurulu Başkanı Süer Sülün ise konuşmasında şunları söyledi: “Mercedes- Benz Türk olarak kuruluşumuzdan bu yana ülkemize ve topluma fayda sağlama vizyonumuz doğrultusunda en uzun süredir destek verdiğimiz alanların başında kültür ve sanat geliyor. İKSV ile yaklaşık 40 yıla dayanan köklü bir işbirliğimiz var. Bu uzun soluklu yol arkadaşlığımız boyunca kültür ve sanat alanında birlikte yürümekten büyük gurur duyuyoruz. 
 
Sanatçı Destek Programı – SaDe, bu birlikteliğin güncel ve anlamlı bir örneği. Bu programın hem adını hem de içeriğini en başından birlikte oluşturduk. Her yıl beş sanatçıyı destekleyen programımızın ikinci döneminde, Kahramanmaraş merkezli depremlerden etkilenen sanatçıları desteklemeye odaklandık ve destek kapsamımızı altı sanatçı ile genişlettik. Her biri kendi hikayesini, duygusunu ve yaşadığı çevreyi sanatıyla buluşturan genç sanatçılarımız bu programın gerçek kahramanları. Yaşadığımız zorlu dönemlerde, özellikle deprem bölgesinde diğer tüm destek ihtiyacı olan alanlar gibi sanat üretiminin desteklenmesinin de ne kadar kıymetli olduğunu biliyoruz. Bu yüzden yalnızca eser üretimini değil, sanat yoluyla iyileşmeyi de destekleyen bir yaklaşımla hareket ediyoruz. 
 
‘Mercedes Benz - Türk’ mesajı: Sanata daha fazla yatırım 
 
Özel Saint Benoît Fransız Lisesi’nin ev sahipliğinde açılan bu serginin bir ay boyunca herkes için ücretsiz olarak ziyarete açık olması ise, bu buluşmayı çok daha kapsayıcı ve değerli kılıyor. Sanatın iyileştirici gücünü birlikte hissettiğimiz bu özel günde, sanatı ve sanatçıyı desteklerken bize 40 yıla yakın süredir yol arkadaşlığı eden İstanbul Kültür Sanat Vakfı’na, bu güzel okulu sergi alanı olarak bizlere açan Saint Benoît Fransız Lisesi’ne, genç sanatçılarımıza ve bu yolculukta emeği geçen herkese içten teşekkürlerimi sunuyorum. Bu vesileyle tüm kurumları genç sanatçılarımızın yanında olmaya, onların üretim süreçlerine destek vermeye ve kültür-sanata daha fazla yatırım yapmaya davet ediyorum.”
 
 
Mercedes-Benz Türk İcra Kurulu Başkanı Süer Sülün
 
Burslu sanatçıdan eleştirel doğa okumaları
 
SaDe sergisine bu yıl katılan sanatçılardan Rozelin Akgün etkinliğe “Yabani Morfolojiler” isimli çalışmasıyla katıldı. 1995 Diyarbakır doğumlu, peyzaj mimarlığı eğitimi alanında deneyimli sanatçı, eserlerinde ‘biyolojik döngüler’ ve biyomateryallere odaklanıyor. 2024’te, ‘Aktif Peyzajlar’ çalışması Culture CIVIC tarafından desteklenen sanatçı, yakın dönemde de Malatya ve İstanbul ile Graz’da güncel sanat projelerinde hazır bulunan, ayrıca Rast Gallery’deki bir karma sergide hazır bulunan Akgün, bu emeklerin yanı sıra Prince Claus fonu ‘Seed’ ödülüne de değer bulundu. 
 
 
Rozelin Akgün, “Yabani Morfolojiler”
 
Akbank Sanat’la birlikte de çalışan Rozelin Akgün’ün sergideki ‘Yabani Morfolojiler’ adlı eseri, “insan-doğa ilişkisini malzemenin dönüşüm kapasitesi üzerinden yeniden düşünmeye açan bir araştırma,” olarak niteleniyor. İKSV basın biriminin verdiği bilgilere göre, eser, yabani otlardan ve yerel bilgiden türetilen dokular, kullanılan bitkilerin oranlarına bağlı renk geçişleri, doku farklılıkları ve kuruma süreçleriyle değişen bir duyumsama alanı oluşturuyor. Zamanla bu süreç, malzemenin ötesine geçerek doğayı temsil eden görsel rejimlerin politik kökenlerini sorgulamaya yöneliyor. Projenin başlangıcında sanatçı, Ernst Haeckel’in mikro-organik formlarından esinlenirken, yine kendisinin bu estetik ilgiyi şekillendiren ‘faşizan epistemolojileri’ fark etmesiyle proje, eleştirel bir okumaya dönüşmüş bulunuyor. Sanatçıya göre Haeckel’in simetriye dayalı doğa anlayışı, modernliğin genişlemeci ve çıkarımcı bilgi üretim biçimlerini yansıtıyor. Akgün’ün dokuları, şeffaflık yerine bulanıklığı, kusursuzluk yerine bozulmayı benimsiyor; doğayı temsil etmek yerine bilginin ideolojik katmanlarını açığa çıkaran bir yüzey sunuyor. Yabani olan, burada bilginin direniş formuna dönüşüyor.”
 
Mimarlık çıkışlı sanatçıdan katmanlara yönelik perspektifler
 
Sergide, “Bu Nehri Hiç Bilmeyen Biri” adlı çalışmasıyla yer alan Cemil Çalkıcı ise mimarlık eğitimi almış bulunuyor. İTÜ Mimari Tasarım mezunu, 1994 Saimbeyli doğumlu sanatçı, kariyerinde 2016’da Nesin Vakfı Sanat Köyü ile İKSV’nin koordine ettiği 16. Venedik Mimarlık Bienali Vardiya Projesi dışında, 4. Tasarım Bienali’nin ‘Bilinemeyenler Okulu’ bünyesindeki çalışmalarda hazır bulundu. Helsinki, Brüksel, Ghent, İstanbul ve İzmir’de birçok atölyeye katılan Çalkıcı, şu anda Londra merkezli bir çevrimiçi okulda ise, sanat, tasarım ve mimarlık dersleri veriyor, 2020’de kurduğu “Yunivorks” adlı stüdyoda sanat ve mimarlık alanlarındaki çalışmalarına devam ediyor ve Adana’da yaşıyor. 
 
 
Cemil Çalkıcı, “Bu Nehri Hiç Bilmeyen Biri” 
 
Çalkıcı’nın projesi, Seyhan Nehri’nin barajlarla kontrol altına alınan su döngüsünden yola çıkarak nehrin taşıdığı minerallerin, tortuların ve kimyasal süreçlerin izini sürüyor. Sanatçı; nehrin kimyasal, jeomorfolojik ve tarihsel katmanlarını kendi bedensel ve düşünsel pratiğiyle özdeşliyor. Tortu, kuruma ve akış kavramlarını kişisel hafızayla ilişkilendirerek maddenin kalıplaşma, çözülme ve yeniden biçimlenme süreçlerini araştırıyor. Bu dönüşümler, sanatsal üretimlere hem biçimsel hem de kavramsal düzeyde yansıyor. Sergide bulunan yerleştirme ise, Anavarza’daki yarım kalmış lahitten esinlenerek doğa ile insan etkileşiminin madde üzerindeki izlerini görünür kılan bir referans noktası olarak konumlanıyor; aynı zamanda üretimin askıya alınmış sürekliliğini ifade ediyor. Su ve taşın belleğinde biriken katmanlar, geçmişin kalıntılarıyla geleceğin olasılıklarını bir arayüzde buluşturuyor. Zamanla renk değiştiren, çözülüp yeniden biçimlenen bu katmanlar, hem jeolojik hem de arkeolojik bir anlatı kuruyor ve maddenin dönüşümünü görünür kılıyor.
 
Doğa ve hafıza, Çankaya’nın eserinde bir arada
 
Diğer yandan Aylin Çankaya ise etkinliğe “Depremden Önce 34, Depremden Sonra 2 Antakya: Bu Gerçekdışı Evren Gerçek” isimli işiyle katılıyor. 1989 Antakya doğumlu, Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Mimarlık Bölümü 2013 mezunu sanatçı, ardından İstanbul Bilgi Üniversitesi’nde Mimarlık Tarihi, Teorisi ve Eleştirisi yüksek lisans programını 2016’da tamamlamış. 
 
Atina Ulusal Teknik Üniversitesi’nde doktora tezi üzerinde çalışmaya devam eden Çankaya 2022’de yedi farklı gıda üreticisinin toprağa dönüş hikâyelerini konu alan “İstanbul Çeperinde Toprağa Dönüş İnisiyatieri: Adil, Sağlıklı ve Temiz Gıdaya Erişim Hakkını Kentte Aramak” başlıklı bir video serisi projesinin de yürütücülüğünü üstlendi. Bu kapsamdaki araştırmasının bir benzerini 2023’de Palermo kentinde gerçekleştirdi. 6 Şubat depremlerinden sonra sanatsal çalışmalarını ve araştırmalarını doğup büyüdüğü kent olan Antakya üzerine yoğunlaştıran Çankaya ayrıca, 2013’ten beri müzik çalışmalarını eşzamanlı yürütüyor. 
 
 
 
Aylin Çankaya, “Depremden Önce 34, Depremden Sonra 2 Antakya: Bu Gerçekdışı Evren Gerçek”
 
SaDe projesinde izlenen yapıt, sanatçının çocukluğundan bugüne uzanan imgelerle dolu bir evren olarak zihninde taşıdığı Antakya’yı yansıtma çabasına dayanıyor. Aylin Çankaya’nın üretimleri, 6 ve 20 Şubat depremleri öncesi Antakya’yı hatırlamaya dair pratiklerin, inadın, direncin ve müşterek yaşamın imgelerini, iktidarın “şantiye kent”inin unutturmaya, yok etmeye ve silmeye dönük pratikleriyle çarpıştıran bir anlatı kurmaya çalışıyor. Rüyalar ve kâbuslar, kentin zaman-mekânında eriyip iç içe geçen katmanlarda, uyku ile uyanıklığın, gerçek ile hayal arasındaki sınırların silikleştiği gündelik hayatın kendisinde görünür hâle geliyor. 
 
Resim öğretmeni Çetin’den psikolojik süreç portreleri 
 
Sergiye katılan 1999 Kahramanmaraş doğumlu sanatçı Gökçe Çetin de etkinliğe “Duyulur’un Yeniden Paylaşımı” adlı işiyle katılıyor. Lise eğitimini Çocuk Gelişimi ve Eğitimi/Erken Çocukluk dalında tamamlayan Çetin, eğitimine 2018-2019 yılları arasında Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi’nde Resim İş Öğretmenliği Bölümü’nde devam etmiş bulunuyor. 2019’dan bu yana öğrenimini Marmara Üniversitesi Resim Bölümü’nde sürdüren Çetin, çalışmalarında duygular ve toplumsal normlarla ilgilenmeye devam ediyor; Kahramanmaraş depreminin ardından ele aldığı temalarda ölüm, kayıp, yas, yıkım ve bunların bireysel yaşama etkileri de ağırlık kazanıyor. Eserlerinde kişisel ve psikolojik boyutlara önem veriyor ve kendi terapi deneyimlerini de aktarıyor.
 
 
Gökçe Çetin, “Duyulur’un Yeniden Paylaşımı”
 
Sanatçının sergideki bu serisi ise, deprem sonrası temsilin etik sınırlarını sorgulayan bir araştırma olarak niteleniyor. Çalışmalar, yıkımın görsel temsillerine yönelmek yerine belleğin ve yaşamın sürdüğü alanlara odaklanıyor. Suyun yüzeyi, Lacan’ın “doğa=anne” kavrayışıyla ilişkilenen bir kapsama alanı olarak ele alınıyor; ancak burada su, travmayı temsil eden değil onu dönüştürme olanağı sunan bir zemin işlevi görüyor. Fotoğraflar üzerindeki yapısal müdahalelerle sanatçı, kişisel belleğin yeniden düzenlenme biçimlerini araştırıyor. 
 
Fransız çağdaş filozof Jacques Rancière’in “duyulur’un paylaşımı” kavramı bağlamında çalışmalar, hâkim “duyulur düzen”e – depremi enkaz ve istatistikler üzerinden temsil eden görsel dile – bir itiraz niteliği taşıyor. Bu işler, depremi anlatmak yerine temsil biçimlerinin sınırlarını tartışıyor. Görünür olandan ziyade görünmez kılınmış olanın – yaşamın, belleğin, onarımın – alanını açarak “enkaz estetiği”nin karşısında yeni bir duyumsama biçimi öneriyor.
 
‘Yüzeyin ötesi’nin peşindeki sanatçı: Karateke
 
Sergideki bir diğer sanatçı,1991 Antakya doğumlu Nesime Karateke ise etkinliğe  “Yüzeyin Ötesi” projesi ile zenginlik katıyor. 2017 yılında Mersin Üniversitesi Radyo Televizyon ve Sinema Bölümü’nden mezun olan sanatçı, Başka (2017), Roma Bostanı (2020), Kazdağları Evimiz (2021) ve Seva (2025) belgesellerinin yönetmenliğini yapmış olmasıyla da biliniyor. 
 
 
Nesime Karateke, “Yüzeyin Ötesi”
 
Sanatçının, kentsel ve çevresel sorunlar etrafında gelişen insan ilişkilerine odaklı hikâyelerle başladığı belgesel sinema yolculuğu, 6 Şubat depremiyle birlikte kişisel bellek, aidiyet ve kent hafızası üzerine soruları merkeze alan bir dönüşüm geçirmiş bulunuyor. Sanatçı, kamera aracılığıyla bu sorulara cevap arıyor ve kültürel mirasa katkıda bulunan insanların hikâyelerini belgeliyor. Nesime Karateke’nin altı yeni eserinden biri olan İzler, 6 Şubat depreminin ardından yıkıntılar arasında bulduğu nesneleri, efemeraları ve fotoğrafları hem kişisel hem kolektif hafızanın kırık parçaları olarak bir araya getiriyor ve yeniden konumlandırıyor. Bu buluntular bir yandan bulanıklaşan bir hafızayı ve kaybettiğimiz yaşamları hatırlatıyor, öte yandan yüzeylerindeki izlerle bir suç mahallinin kanıtlarını andırıyor ve zamansal/mekânsal bir silinmeye işaret ediyor. Eski Antakya, Haziran 2024 - Ekim 2025 çalışmasında bir koltuk, işlevinden soyutlanarak mekânın yitimiyle birlikte kaybolmaya yüz tutan bir kültürü cisimleştiriyor. “Annemin ardından su döktüm”, “Dönecek ev yok” ve “Boşluğa söylenen,” başlıklı çalışmalar, Antakya’da kadınların kendilerini güçlü bir şekilde var ettikleri mutfağın ve çalışmak için yurtdışına giden erkeklerin bir gün dönmeyi bekledikleri evin yitirilmesinin nasıl bir boşluk oluşturduğuna dikkat çekiyor. Mektuplar ve yemek tarifleri artık geri dönemeyenlerin ve gitmeye mecbur bırakılmışların sessiz tanıkları olarak konumlanıyor. Sanatçı, çalışmasının bir öznesi hâline geldiği otoportrelerde, mekânla kurduğu ilişki üzerinden geçmişle şimdiyi kendi benliğinde yeniden inşa etmeye çalışıyor.
 
Düzen ve düzensizliğin plastik tercümesi: Yalçınkaya
 
Etkinliğin son sanatçısı, 1989 Hatay doğumlu Macide Yalçınkaya da, sergiye “Yeni Kuzeyler Uydurdum” adlı işiyle katılıyor. 2011 yılında Hatay Mustafa Kemal Üniversitesi Eğitim Fakültesi Resim Öğretmenliği Bölümü’nden mezun olan sanatçı, üretimlerinde tekrar, örüntü ve belirsizlik kavramlarını merkezine alıyor; bir düzenin örüntü hâline gelmeden önceki karmaşık durumu ve ani bir etkiyle bozulup yeniden düzen oluşturma zorunluluğuyla ilgileniyor. Bu sürecin, günlük yaşamda davranış örüntüleri, hareket örüntüleri gibi birçok karşılığına bakıyor. Sanatçının çalışma ve araştırmaları, düzen ile düzensizlik arasında gerçekleşene odaklanıyor. 
 
 
Macide Yalçınkaya, “Yeni Kuzeyler Uydurdum”
 
Yalçınkaya bu eserinde, başlangıcın bir simgesi olarak “nokta”dan yola çıkıyor. Felaketlerle sarsılan dünya, alıştığımız tüm referansları geçersiz kılıyor. Güven duyduğumuz kavramların, mekânların ve zaman algımızın anlamını yitirmesi, her şeyi en baştan düşünmeyi gerektiriyor. Nokta, hem görsel hem düşünsel anlamda yeniden inşanın merkezine dönmeyi temsil ediyor. Dairelerin içindeki metinler, yeni bir düzen arayışının sessiz sayıklamaları olarak çıkıyor karşımıza. 
 
“Pusulasız kaldım, yeni kuzeyler uydurdum” cümlesi, kaybolmuş referanslarımızın ardından yeni yönler bulmak için bir noktadan yeniden başlamanın hikâyesini özetliyor.
 
 
Etiketler: Sade  sanat  İKSV  Mercedes Benz