Milliyet Sanat
Milliyet Sanat » Haberler » Diğer » Tuval hasadının eylem buketleri

Tuval hasadının eylem buketleri

Tuval hasadının eylem buketleri08 Ekim 2025 - 04:10
Ankara CerModern’de 14 Aralık’a kadar izlenebilecek "Yaşanmamış Tarihe Notlar" sergisi, Habip Aydoğdu'nun 2000-2025 yılları arasında ürettiği eserleri kronolojik bir düzlemde sunarak, sanatçının gerek kendi coğrafyasının gerekse farklı coğrafyaların sosyal, siyasal ve kültürel bağlamıyla kurduğu diyalogu gözler önüne seriyor.
EVRİM ALTUĞ 
evrimaltug@gmail.com
 
Refakat. Özünde hareket, istikamet, niyet meyvesi taşıyan bu karşılıklı ‘duruş’, iki ‘unsur’ arası farkındalığın ‘aşka âşık’ yoldaşlık bilinci ile ete kemiğe bürünür. Biri, ötekinin varoluş vesilesi halini alır.
 
Refakatin deneyim vesikaları -  ki biz onlara ekseriyetle, yapıtlar deriz - bu gönül mutabakatının zamandan cisme düşürdüğü biçim ve içeriklerin dilsiz gözetiminde oluşur. 
 
Refakatçi unsurların varlıktan sonsuzluk gayesi ile talep ettiği uzam, enerjinin haklı bereketinde, ‘durduk yerde genleşir’. Kabına sığmaz olur. Bu durumu da galiba en iyi, âlemlerin neyini içine çekip çekip bırakan Sufîler misali, kendi yüzeylerine her seferinde dar gelen şu ‘soyutlamacı’, öte âlemin kuryeleri, sanatkârlar bilir. 
 
Habip Aydoğdu biçim ve eylemi yüzeyde ekip biçtiği verimli resimlerinin her biri bir diğerine ‘yoldaş’ hale geldiği kadar izleyenlerini de onların karşısında hayata, faniliğe, sonsuzluğa peş peşe yoldaşlığa kışkırtan, bereketli bir fırça. 
 
 
Habip Aydoğdu
 
1970’li yıllardan bugüne ister kişisel ister karma ikramla tanıklık ettiğimiz bu ‘refakat eylemi’, Aydoğdu’nun dışavurduğu ‘varoluşu deneyimleme’ susuzluğu adına renk, izlenim ve biçimin üzerimize püskürdüğü tükenmez bir (foto)sentez hali, ilk (tez) sergisinin de dediği gibi, oldukça aleni bir “Yaşam Kavgası”dır. 
 
Bu görsel, tektonik, volkanik ve psikolojik kavga yeri gelir yüzeye ve üzerindeki fanilere acı acı güler ve yenilginin dobralığını da üzerimize fırça fırça kondurur. 
 
Özellikle, beyaz, gri, siyah ve kırmızı yoldaşlığındaki (“Kırmızı Yolculuk”, 2017) hırçın, yürekten Aydoğdu imgelerine ev sahipliği yapmış, çoğunluğu günbatımı, yürek kanı fokurtusundaki akışkan yüzeylerin her biri bu aşamada dikkat çeker. Bunlar akıl ve duygunun, öndeki ve arkadakinin, engin olanla yalının randevulaştığı, bitimsiz, bonkör bir farkındalık kaynağı biçimini alır. ‘Diyalektik materyalizm’ kostümünde tecrübe edilir. 
 
Hafıza, beden ve bilumum hatıra kabukları olarak, sanatçının Ortadoğu’ya da tanıklık ettiği (“Ka(y)nayan Coğrafya 2”, 2015 - 2016) bu karakteristik imgeler, Aydoğdu adına tuvallerinde otopsi ettiği yazgı(-lar) adına birer araştırma, adeta meta-tıbbın birer duygusal bulgu sahasıdır. Zaten “Yaşanmamış Tarihe Notlar” (2025) düşen sanatçının yapmak istediği de biraz budur. İzleyiciyi görsel bir çağlayan olarak metafiziğin kucağına nazikçe bırakır, uğuldayan sürecin görsel ninnisiyle, onu huzurla kendine özgürleştirir; şahidi izleyen değil, eyleyen kılar.
 
 
Habip Aydoğdu, “Yaşanmamış Tarihe Notlar-1”, 2025
 
 
Habip Aydoğdu, “Yaşanmamış Tarihe Notlar-4”, 2025
 
2016’da Şair Adonis ile ‘Şiire Resim Ekmek’ üzere yola çıkmış olan Aydoğdu, ikili üçlü dinamik ve birbirine selâm veren çokça dörtgen tuval serilerinden de görebileceğimiz üzere, yaşamın dölyatağındaki şiddeti dahi hoş görecek merhamette bir bakışın yazmanı olmaya soyunmuş haldedir. İfade halinin, bile isteye seçilmiş üçlü, dörtlü renklerin de provokasyonuyla fırça üzerinden yüzeyde bıraktığı bu ifade hıçkırıkları, Aydoğdu imgelerindeki samimiyetin en açık, taze, fakat bitimsiz bir yoğunlukta, ama hep insana acıyan dert kabuğudur. 
 
Ressamın ürettiği bu ‘figüratif dışavurumcu soyutlamalar’, birbirlerine yaban ‘eylemler’in varlıklar üzerinden zamana düşürdükleri hareketlerdir. Bunlar, sanatçı kefaletiyle izleyicinin vicdan terazisiyle anlaşılmaya, ilişkilendirilip kamu vicdanında soruşturmaya açılmış vaziyettedir. 
 
Aydoğdu’nun uzamsız bir “Sessiz Bekleyiş” (2025) halinde ortaya çıkardığı “Kırmızı Yankı”, “Hüzün”, “Dalgın” veya “Kızıl Enerji” (2025) gibi seri ve biricik çalışmaları izleyicide, kriz noktasında bir fotomuhabirin, elini deklanşörden kaldırmaksızın mesuliyet içinde toplayabildiği nadir toplumsal tanıklıkların biricik telaşını duyumsatır. 
 
Bu hal sanatçının soyut birer fotoğraf gibi sakladığı “Kendimle Buluşma”, “Gazze”, “Sondan Bir Önce”, Kaçış” ve “Pusu” gibi yorumlarından da (2012-2024) tanıdıklaşır. 
 
Sanatçının “Kızıl Kor” (2025) gibi hararetli eserlerinde sınırlar, yine dönüşmekte olan biçimler, katmanlı içerikler ve tansiyonlu zamanların kayıt altına alınabilmiş şüpheli durum ve varlıkları, üst üste veya milisaniyelik görsel çığlıklar ile pozlanır. Aydoğdu soğumaz ve soğutmaz. Derdiyle aynı ölümcül molayı “Karda” da verir. (2024)
 
Zemin, zaman, varlıklar arası hiyerarşi veya tanıklığın izleyiciyi küçümseyen iktidarı gibi rutin sermayeler, “Özün Titreşimi”ni (2025) tabir adına ortaya konulan çaba sırasında artık geçersizdir. “Enkaz Altındaki Ruhlar”a bakıldığı günlerde (2023) “Deprem Serisi”ne (2023) şahitliğin acısında gökçekimine kapılıp yerle yeksan olurken “İkarus’a Selam” yollayan biri olarak, (2024) Aydoğdu imgelerin bağımsız enerjisi karşısında cismen daha manâsızlaşır. Gönüllü hiçliğin zaferine sevdalanır. 
 
Hem zaten aranılan, yüzleşilmek istenen “Dip Dalga”dayken (2024) yaşanan nedir: “Düşen Düş - Ölmeden Ölmek Gibi Bir Şey” ( 2021-2025) değil midir? “Ressamın tabirine, portresine kalkıştığı, tecrübe ettiği, biraz da bu “Huzur Paradoksları”nın (2025) tekrarsız samimiyetidir. Aydoğdu bu muhabirlik içgüdüsünü 2020’de yaşadığı “Koronalı Günler”in ‘Empati’ yorumları ve “Korku”nun portresiyle de delillendirir. (2020, 2021)
 
 
Habip Aydoğdu, “Huzur Paradoksları-2”, 2025
 
“Bir Yüz Bin Ateş” (2004) ile Picasso, “Yeşilli Mezar” ile Theo ve Van Gogh ile (2008) aşkın bir irtibatı seçen Ressam izleyiciye ikram ettiği hakikati, sadece hareket ve onun yaratıcı, izleyici, ya da yüzeyde tanıştığı akraba kütleler ve durumlarla olan eşit mesafesi, artık dönüştürülmemek üzere içtenlikle bizi tabir ve tayin eder. Bu Aydoğdu’nun üretimindeki o babacan ve aynı anda çocuksu çoğulluğun, Anadolu’ya içkin onbinlerce yıllık o bereketin doğaya özdeş açıklamasıdır. Elinden geleni, tıpkı 2025 tarihli, 1305 x 500 cm. ebadındaki “Kurtarılmış Bölge” yerleştirmesinde / görsel marşında izlediğimiz gibi, bölüşüp birleştirmektir. Birleştirmek için bölüşmektir.
 
Aydoğdu’nun “Belleğin Kıyıları”ndan toplayarak (2025) bakışlarıyla yüklemlediği asıl metafizik, tuvali, onun adeta kavramsal inşa sahasıdır. Biçim, bu yüzeylerde bir nevi yazgısal zevkin seviye ve samimiyetini içtenlikle, içerikte ve içeriden dışarıya akarak ölçer. Artık zaten “Her Yer Toz Duman” (2025) değil midir? Sanatçı, hareket ve rengin sıkıyönetimine, bu soyut ifade özgürlüğünün kendi ikonografisi lehine, iradi biçimde, yarattığı âleme duyduğu sevdayla boyun eğer ve “Bilinmeyene Fısıltılar”da (2025) bulunur.
 
 
Habip Aydoğdu, “Bilinmeyene Fısıltılar”, 2024
 
Böylece son birkaç yılda da izlediğimiz, ressamın adeta dünyaya yönelik birer “Görev Dağılımı” gibi kendinde tasnif ettiği (2025) bu ‘ikilik’leri kuşkucu ve rasyonel bir tavırla soruşturmanın sahası da belirir. Ressam artık “Dingine Yolculuk” ederken “Fıtrat Köprüsü”nden geçen veya “Kaçak”  (2025) düşmemek adına ölümüne çaba sarf edendir.
 
 
Habip Aydoğdu, “Dingine Yolculuk”, 2024
 
 
Yine “Panikatak”, “Yasak Elma” veya “Derin Umut” (2025) gibi bu seriyal - kompozisyonlarda, renkler, tuşeler, jest ve rekabetler podyumu ilhak eder. Bu çeşitlilik de, “Benden Öte”yi “Ayazda” (2025) araya gelen performatif suretlerdeki nice duygusal fenomenin varoluş piyeslerinin kıymet ve canlılığına en az bir kat daha özerklik enjekte eder. 
 
 
Habip Aydoğdu, “Benden öte”, 2025
 
 
Habip Aydoğdu, “Panikatak”, 2025
 
Yaşanan durum, Aydoğdu’nun son beş yıldaki yaklaşık 80 farklı kompozisyonuyla Ankara CerModern’de ortaya koyduğu ‘yer ve gök kaymaları’ adına, hepimiz için makul bir refakat gerekçesinden başkası olmaz. “Güz Gezgini” (2025) ressam “Liman”ları boyadan boyaya aşar, bir “Bekçi”yle göz göze helalleşir (2024) bir tuvalde nefeslendiği “Ankara-Ulus Gar”da burnu, canı, vicdanı ve fırçasıyla yaşamın canında, için için sızlar. 
 
Refakat nedir? Yoldaş, yoldaşın menzilini imgenin bayırında, ışık akıtan delik gök tavanında, kömür sabrıyla içten içe tutuşan ve bize “Beyaz Barut” (2016) yakan karanlığında bildiği içindir ki, Aydoğdu resimlerine refakat eden izleyici, canı, yanı başında bu olup bitene göz yummayı hiç mi hiç istemez, bu renk ve biçimlerin birinden diğerine, gözlerini onunla dolduruncaya kadar, “Kontrolsüz Güç” (2013) onu baştan çıkarıncaya kadar seker durur. Artık vakit bir anlamıyla da “Kırmızıda Sessizce Yanmak ya da Ölmek” (2003) vaktidir.
 
Ezcümle, Ankara CerModern’de tüm bu vesileler ile yaşanılan deli kızıl tuval hasadının koyu eylem buketleri, onlara refakate yeminli seyircisinin de kendi devriminin ilk fısıltıları, geleceğin ‘beni kovala, ama hiç sonsuza dek sarılma’ dediği, manyetik, kapkara bir anızın gözleri yakan engin bereketinin keyfe sevdalı çilesidir.