Zombiler: Bir Kültürel Tarih
İhsan Dindar - Milliyet Sanat
The Walking Dead dizisi ve tabii öncesinden kaleme alınmaya başlanan çizgi romanıyla bu hikaye, uzun süredir dünya genelinin dikkatini çekmeyi başarmış durumda. Sekizinci sezonu itibariyle tüm zamanların en çok izlenen dizilerinden biri haline gelen The Walking Dead ve dizinin çıkış noktasını oluşturan yürüyen ölüler,, 1930’lu yıllardan beri sinemanın kullanmayı çok sevdiği fenomenlerden biri.
Peki bu fenomen nasıl olda da dünya genelinde bu denli görünür ve bilinir oldu? Birkbeck Üniversitesi’nden Roger Luckhurst, bu sorunun cevabını ve daha fazlasını aradığı “Zombiler: Kültürel Bir Tarih” isimli çalışmasında bu küresel figürün tarihsel süreçteki yolculuğunun izini sürüyor.
20. yüzyılın başlarında ortaya Haiti’de ortaya çıkan “Zombi” kavramı, aslında Drakula’nın Karayipler’deki bir izdüşümüydü. Haiti ve Fransız Antilleri’ndeki yerel inanışta yer bulan zombiler Victor Halperin’in White Zombie (Beyaz Zombiler) filmiyle ilk defa ortaya çıktığı coğrafyadan taştı. 1950 ve sonrasının korku sinemasında da varlığıyla dikkatleri üzerine çeken zombiler, elbette aynı dönemde edebi eserlerde de kendisine yer buldu.
Hollywood’ta olduğu kadar İtalyan Sineması’nda da kendisine yer bulan zombiler, 1978 yapımı korku sinemasının kült yapımlarından “Dawn of the Dead” (Ölülerin Şafağı” filmiyle artık korku sinemasının en çok ilgi çeken figürlerinden biri haline geldi. Günümüze gelindiğindeyse “World War Z” gibi yüksek bütçeli Hollywood filmlerinin yanı sıra yine Amerikan menşeli “The Walking Dead” ya da Fransız dizisi “The Returned” gibi yapımlar, Karayiplerde ortaya çıkan bu kültürün evrensel bir imgeye dönüşünün popüler simgeleri haline geldi.
Bilince sahip olmayan, sadece ortaklaşa hareket edip bitmek tükenmek bilmeyen bir canlı yeme içgüdüsüne sahip bu yürüyen ölüler, günümüzde genelde bulaşıcı bir hastalığın sonucu ortaya çıkmış bir şekilde senaryolarda yer almakta. Post-apokaliptik bir dünyada hayatta kalmaya çalışan insanlığın en büyük düşmanı olan bu yürüyen ölülere karşı insanlar, kentlerini terk etmek, doğada tıpkı binlerce yıl önce olduğu gibi nispeten korunaklı, etrafı duvarlarla çevirili bölgelerde komünal bir hayat sürdürmek zorunda kalıyor.
Oysaki Karayipler’de ortaya çıkan ve içinde inançla alakalı kodların da bulunduğu zombilik kavramı bugünkü haline bir takım değişimler yaşayarak geldi. 16. yüzyıldan itibaren kullanımına rastlanan “Zombie” kavramı Afrika kökenlidir. Gabon’daki Mitsogo dilinden “ndzumbi” kelimesi ceset manasına gelirken Kongo dilinde “nzambi” ölen birinin ruhu anlamına gelmektedir. Kavram, köle ticaretinin çok yaygın olduğu dönemde Afrika’dan Karayipler’e taşınmıştır. Terimin Batılıların dikkatini çekmesi bir bakıma gazeteci Lafcadio Hearn’ün Haiti seyahati sırasında bu kavramı duyması ve anlamını sormasıyla başlatılabilir. Bölge insanlarının Zombie tanımı “ geceleri karışıklık çıkaran” şeklinde yapılmaktaydı.
Tüm bunların ışığında bugün dünya genelinde kıyafet partilerinin olmazsa olmazı haline gelen, çizgi romanlara, filmlere, dizilere konu olan bir fenomene dönüşen Zombieler önümüzdeki dönemde de popüler kültürün önemli bir parçası olmaya devam edecek. İşte bu noktada Roger Luckhurst’ün “Zombiler: Kültürel Bir Tarih” adlı çalışması konu hakkında bilgi sahibi olmak isteyenler için bir kılavuz niteliğinde.
