Milliyet Sanat
Milliyet Sanat » Haberler » Müzik » Mehta ve Pekineller, İstanbul'da buluştular

Mehta ve Pekineller, İstanbul'da buluştular

Mehta ve Pekineller, İstanbul'da buluştular09 Aralık 2012 - 07:12 | Ünlü şef Zubin Mehta her zamanki gibi dinamik ve zımba gibiydi. Orkestrayı adeta bir matador edasıyla yönetti
Berlin Filarmoni ve Hollanda Kraliyet Concertgebouw orkestralarından sonra bu kez de ünlü şef Zubin Mehta yönetimindeki Floransa Maggio Musicale orkestrasını, Pekinel kardeşler eşliğinde dinledikFİLİZ ALİ

İKSV, 40. yılı dolayısıyla birbirinden önemli dünya orkestraları getiriyor şehrimize, unutulmaz konserler dinliyoruz. 7 Aralık Cuma akşamı Zubin Mehta yönetimindeki Floransa Maggio Musicale Orkestrası konseri, orkestranın ününe yakışır bir İtalyan eseriyle, Verdi’nin "Talihin Kudreti/La Forza del Destino" operası uvertürü ile başladı. İyi bir İtalyan orkestrasının çok sevilen bir İtalyan eseri ile konsere başlaması yerinde bir seçimdi. Zubin Mehta da her zamanki gibi dinamik, zımba gibi, zaman zaman orkestrayı bir matador edasıyla yöneten yıldız bir orkestra şefiydi.

Mehta İstanbul’un yabancısı değil. Bombay ya da şimdiki adıyla Mumbai doğumlu bu karizmatik Hintli Parsi orkestra şefi 1965 yılında İstanbul’a Los Angeles Filarmoni Orkestrası ile gelmiş ve Şan Sineması’nda bir konser vermişti. Mehta, 1985 yılında İstanbul’a ikinci kez New York Filarmoni Orkestrası ile gelmiş ve heyhat, o zamanki Spor ve Sergi Sarayı’nda vermek zorunda kalmıştı konserlerini. Neredeyse ilk gelişinden 50 yıl sonra İstanbul’da mükemmel olmasa da konser salonuna benzer bir mekânda dinleyici karşısına çıktı bu dünya çapındaki müzisyen. Ne var ki bu görkemli yeni salonun ciddi akustik sorunları yüzünden dünyanın en iyi orkestraları da gelse bazı dinleyiciyi mutlu etmek o kadar kolay değildi. Ama yine de bölüm aralarında alkış tutan dinleyiciler var oldukça akustik sorun olmuş ne gam.

Konserin beni asıl ilgilendiren eseri 20. yüzyılın en önemli bestecilerinden Bela Bartok’un 2 Piyano ve Vurmalı çalgılar için Konçerto’suydu. Besteci konçertoyu “Uluslararası Çağdaş Besteciler Derneği” ISCM siparişi üzerine 2 Piyano ve Vurmalılar için Sonat adıyla yazmış ve ilk seslendirilişi ikinci eşi Ditta Pasztory ile 1938 yılında İsviçre’nin Basel kentinde gerçekleştirmişti. 1938 aynı zamanda Macaristan’daki faşist Horty rejiminin dehşetli baskısının dayanılmaz boyutlara vardığı yıldı. 1939’da 2. Dünya Savaşı patladı. Bartok, Macaristan’dan kaçma yolları aramaktaydı. Sonunda 1940’da eşi ile konserler vermek bahanesiyle bir Amerika vizesi alarak New York’a gidebildi. Aynı yıl eser New York’da 78 devirli plak olarak kaydedildi, 1943’te de esere orkestrayı da katarak konçertoya dönüştürdü. Ancak Bartok çiftinin konser turneleri sandıkları kadar başarılı olmadı. Amerikalıların müzik beğenileri 19. yüzyıl eserlerini aşmamıştı ve henüz çağdaş müziğe açık değillerdi.

Güher ve Süher Pekinel bu zorluklarla dolu çetin eseri 1988 yılındaki Avrupa turnelerinde ilk kez repertuarlarına almışlar, eseri kavramak ve yorumlamaktaki ustalıklarıyla, dinamizmleri ve enerjileri ile büyük başarı kazanmışlardı. Geçen zaman Pekinellerin olgunluk dönemine girdiklerini, enerjilerine ve ustalıklarına yeni boyutlar kattıklarını gösteriyordu. Sanatçılar, alkışların dinmemesi üzerine Polonyalı 20. yüzyıl bestecisi Witold Lutoslawski’nin iki piyano için bestelediği o müthiş Paganini Çeşitlemeleri’ni dudak uçuklatan bir virtuozite ile yorumladılar.

Zubin Mehta ile Pekineller’in tanışıklığı epey eskilere dayanıyor. Güher ve Süher Pekinel, 1984’de Herbert von Karajan tarafından keşfedilip Salzburg Festivali’ne davet edilerek büyük bir kariyer atılımı yapmışlardı. Ardından 1986’da Zubin Mehta yönetimindeki New York Filarmoni Orkestrası ile verdikleri “debut” konseri ile Birleşik Amerika, kariyerlerinin önemli bir durağı olmuştu. Daha sonraki yıllarda Mehta ile Pekineller birlikte turneler yaptılar ve tanışıklıkları derin bir dostluğa dönüştü. Onları İstanbul’da tekrar beraber görmek büyük zevkti.
Konserin ikinci yarısında Antonin Dvorak’ın 7. Senfonisi yer alıyordu. Dvorak’ın en tanınmış veya en beğenilen senfonisi değildi bu eser. Ama ne yapalım maestro Zubin Mehta öyle uygun görmüştü demek ki. Floransa Maggio Musicale Orkestrası da Berlin, Viyana ya da Concertgebouw ayarında bir orkestra değil. Ne var ki İtalyan orkestralarına özgü parlak bakır ve tahta üflemeli çalgıların insanı coşturan sesini de yabana atmamak gerek. Nitekim konserin sonunda orkestra ve tabii ki Mehta “bis” olarak yorumladıkları Dvorak’ın Slav Dansı ardından da Rimski-Korsakov’un İspanyol Kaprisi ile dinleyiciyi coşturmasını bildiler.