Milliyet Sanat » Haberler » Sinema » Bir ikon yarattı: “Tiffany’de Kahvaltı / Breakfast at Tiffany’s” (1961)
Bir ikon yarattı: “Tiffany’de Kahvaltı / Breakfast at Tiffany’s” (1961)
Capote’nin planları gerçekleşseydi ne izleyeceğimizi bilmek mümkün değil ama “Tiffany’de Kahvaltı”nın Edwards’ın yönetimi, Hepburn’ün Holly’si ve Moon River’ıyla klasikler arasındaki yeri sağlamNİL KURAL
Uzun sigara filtresi, siyah elbisesi ve güneş gözlükleriyle sinema tarihine en ünlü karakterlerinden ve ikonlarından birini kazandıran “Tiffany’de Kahvaltı”, aslında uyarlandığı kısa romanın ‘süper star’ yazarı Truman Capote’nin kabusu olarak başlar, yaratıcısının itirazlarına rağmen klasik olur.
"Tiffany'de Kahvaltı"nın orijinal posteri.
Audrey Hepburn'ün Givenchy imzalı
küçük siyah elbisesi, filmle
beraber bir fenomene dönüştü. Romanın haklarını Paramount’a satan Capote, filmin ana karakteri Holly Golightly’i “Music for Chameleons” kitabında ‘güzel bir çocuk’ olarak tarif ettiği, yakın arkadaşı Marilyn Monroe’nun canlandırmasını ister. Monroe için özel olarak ‘dikilen’ senaryoyu ise yönetmen John Frankenheimer beyazperdeye aktaracaktır. Ancak Monroe, bir fahişeyi canlandırmanın imajı için kötü olacağı yönünde tavsiye alınca çekilir. Yerine fiziksel olarak tam tersi bir tip olan Audrey Hepburn gelir. Hepburn, Frankenheimer adını duymamıştır, dolayısıyla bu ünlü yönetmen gönderilir, yerine Blake Edwards gelir. Capote, kendi sözleriyle ‘dolandırılmış, olabilecek her şekilde kandırılmıştır’.
Film, Capote’nin tasvip etmediği kadrosuyla çekilir. Filmin müthiş bir açılış planı vardır. Bu planda, hayattaki en büyük mutluluğu New York’taki ünlü mücevher dükkanı Tiffany & Co.’nun vitrinine bakarak kahvaltı etmek olan Holly Golightly ile tanışırız. Bu açılış, Texas’ın bir kasabadan New York’a gelmiş sonradan ‘çocuk gelin’ olduğunu öğreneceğimiz, sınıf atlama çabasındaki Golightly’nin tüm çatışmasını gösterir: Tiffany’nin kapısına gelip, vitrinine bakabilir, ama bir şey alması mümkün değildir ama alacağı günleri hayal etmektedir; hem New York’a ait hem değildir, sosyetede yeri vardır belki ama bu konum pamuk ipliğine bağlıdır.
Holly (Audrey Hepburn) ve Paul (George Peppard), Tiffany's'de. "Tiffany'de Kahvaltı", yön. Blake Edwards, 1961.
Holly’nin apartmanına yeni taşınan kiracı Paul Varjak’la (George Peppard) tanıştığında, ikisinin ortak yönleri öğreniriz. Paul de geçinmek için Holly gibi zengin bir karşı desteğine ilgisine mahkumdur. Aslında Capote’nin kitabında Holly düpedüz telekızdır ama dönemin şartları Edwards’ı Holly’i hapisteki bir para babasına yasadışı bir şekilde mesaj taşınmak gibi geçim yollarına itmeye zorlamıştır. Bağlanmamak için kedisine bile isim vermeyen Holly ve Paul arasında bir aşk doğar. Ancak kediyle bile bir kalıcı bir ilişki kurmaktan çekilen Holly, ona asla Tiffanys’den mücevher alacak şartları sağlamayacak Paul’e karşılık verebilecek midir?
Holly Golightly, (Audrey Hepburn) evinde verdiği çılgın partilerle sosyeteye katılmaya çalışıyor. "Tiffany'de Kahvaltı", yön. Blake Edwards, 1961.
Film, romantik komedi denince ilk akla gelen yapımlardan biridir aslında. Romantizme itirazımız yok ama komedi meselesi filmde biraz geri planda kalır. Hepburn’ün muhtemelen Monroe’un yapabileceğinden çok daha zarif bir şekilde canlandırdığı Holly, zaman zaman neşeli görünse de, geçmişi ve yalnız kaldığındaki halleriyle baştan aşağı melankolik bir karakterdir. Holly’nin Henry Mancini ve Johnny Mercer’in film için bestelediği efsane şarkı "Moon River"ı yangın merdivenin penceresinde söylediği bölüme hüzünlü dışında bir şey söylemek mümkün olabilir mi?
Filmin komedi bölümlerinin sırtını yasladığı karakter, yani Paul ve Holly’nin ev sahibi I.Y. Yunioshi ise şu anda filmin alnına sürülmüş bir kara leke olarak anımsanıyor. Mickey Rooney tarafından abartı dağlarında gezinen bir performansla canlandırılan ve her bakımdan rahatsız edici bir Asyalı tektipleştirmenin ürünü olan Yunioshi, özellikle 1980’lerden sonra siyasal doğruculuk açısından değerlendirilip, haklı olarak yerden yere vuruldu. Hem Edwards hem Rooney konuyla ilgili sayısız kez özür diledi.
Capote’nin planları gerçekleşseydi ne izleyeceğimizi bilmek mümkün değil ama “Tiffany’de Kahvaltı”nın Edwards’ın yönetimi, Hepburn’ün Holly’si ve Moon River’ıyla klasikler arasındaki yeri sağlam.
Uzun sigara filtresi, siyah elbisesi ve güneş gözlükleriyle sinema tarihine en ünlü karakterlerinden ve ikonlarından birini kazandıran “Tiffany’de Kahvaltı”, aslında uyarlandığı kısa romanın ‘süper star’ yazarı Truman Capote’nin kabusu olarak başlar, yaratıcısının itirazlarına rağmen klasik olur.

Audrey Hepburn'ün Givenchy imzalı
küçük siyah elbisesi, filmle
beraber bir fenomene dönüştü.
Film, Capote’nin tasvip etmediği kadrosuyla çekilir. Filmin müthiş bir açılış planı vardır. Bu planda, hayattaki en büyük mutluluğu New York’taki ünlü mücevher dükkanı Tiffany & Co.’nun vitrinine bakarak kahvaltı etmek olan Holly Golightly ile tanışırız. Bu açılış, Texas’ın bir kasabadan New York’a gelmiş sonradan ‘çocuk gelin’ olduğunu öğreneceğimiz, sınıf atlama çabasındaki Golightly’nin tüm çatışmasını gösterir: Tiffany’nin kapısına gelip, vitrinine bakabilir, ama bir şey alması mümkün değildir ama alacağı günleri hayal etmektedir; hem New York’a ait hem değildir, sosyetede yeri vardır belki ama bu konum pamuk ipliğine bağlıdır.

Holly’nin apartmanına yeni taşınan kiracı Paul Varjak’la (George Peppard) tanıştığında, ikisinin ortak yönleri öğreniriz. Paul de geçinmek için Holly gibi zengin bir karşı desteğine ilgisine mahkumdur. Aslında Capote’nin kitabında Holly düpedüz telekızdır ama dönemin şartları Edwards’ı Holly’i hapisteki bir para babasına yasadışı bir şekilde mesaj taşınmak gibi geçim yollarına itmeye zorlamıştır. Bağlanmamak için kedisine bile isim vermeyen Holly ve Paul arasında bir aşk doğar. Ancak kediyle bile bir kalıcı bir ilişki kurmaktan çekilen Holly, ona asla Tiffanys’den mücevher alacak şartları sağlamayacak Paul’e karşılık verebilecek midir?

Film, romantik komedi denince ilk akla gelen yapımlardan biridir aslında. Romantizme itirazımız yok ama komedi meselesi filmde biraz geri planda kalır. Hepburn’ün muhtemelen Monroe’un yapabileceğinden çok daha zarif bir şekilde canlandırdığı Holly, zaman zaman neşeli görünse de, geçmişi ve yalnız kaldığındaki halleriyle baştan aşağı melankolik bir karakterdir. Holly’nin Henry Mancini ve Johnny Mercer’in film için bestelediği efsane şarkı "Moon River"ı yangın merdivenin penceresinde söylediği bölüme hüzünlü dışında bir şey söylemek mümkün olabilir mi?
Filmin komedi bölümlerinin sırtını yasladığı karakter, yani Paul ve Holly’nin ev sahibi I.Y. Yunioshi ise şu anda filmin alnına sürülmüş bir kara leke olarak anımsanıyor. Mickey Rooney tarafından abartı dağlarında gezinen bir performansla canlandırılan ve her bakımdan rahatsız edici bir Asyalı tektipleştirmenin ürünü olan Yunioshi, özellikle 1980’lerden sonra siyasal doğruculuk açısından değerlendirilip, haklı olarak yerden yere vuruldu. Hem Edwards hem Rooney konuyla ilgili sayısız kez özür diledi.
Capote’nin planları gerçekleşseydi ne izleyeceğimizi bilmek mümkün değil ama “Tiffany’de Kahvaltı”nın Edwards’ın yönetimi, Hepburn’ün Holly’si ve Moon River’ıyla klasikler arasındaki yeri sağlam.
Etiketler: Audrey Hepburn Blake Edwards Breakfast at Tiffanys George Peppard Henry Mancini Holly Golightly kedi Marilyn Monroe Mickey Rooney Moon River mücevher Tiffany Yunioshi
